İmtihan
diyorum, çünkü benim öğrenim gördüğüm zamanda sınav sözcüğü kullanılmıyordu.
Ondandır ki ileri yaştaki insanlar imtihan sözcüğünü hala belleklerinden atamamışlardır.
Benim zamanımda da sınavlar yapılırdı fakat şekil olarak değişikti. Kırk yılın
öncesinin sınavları yazılı şeklinde olur, test yöntemi yalnız merkezi
sınavlarda uygulanırdı.
Benim zamanımda, ilkokulu, ortaokulu, liseyi ve yüksek okulu bitirme sınavları
vardı. İlkokulu bitirme sınavımda kabakulak hastalığına yakalanmıştım fakat
hasta hasta sınava girdiğimi hala unutamam. Şimdi ki gibi düzey belirleme
sınavları olmazdı. Yalnız ortaokulu bitirdikten sonra Sağlık Meslek Lisesi
sınavına girdiğimi hatırlarım ki kazanmayı bırakın sınav sonuç belgesinin de
gönderilmediğini söyleyebilirim. O belge gönderilmiş olsaydı, benim hayatımı
yönlendirmemde çok büyük etki yapardı. Çünkü benim sayısalcı mı- sözelci mi
olduğumu anlar ve lisede bölüm seçmeme yarardı. Kaldı ki, ortaokulda
matematikten hep bütünlemeyle sınıf geçmeme karşın lisenin matematik bölümünden
mezun olmuş olmam çarpıklığı anlatmama yeter sanırım. Benim zamanımda rehberlik
diye bir kavram yoktu. Çocuğu büyükleri yönlendirir ve diledikleri okula ve
bölüme kayıt yaptırmada birinci rolü oynarlardı. Ta ki ben de üniversite
sınavına girip sonuç belgesi geldiğinde sayısaldan mezun olmama rağmen sözel
puanımın yüksek geldiğini gördüğümde sözelci olduğumu fark etmiştim. Eğer ben
keşfedilip doğru yönlendirilseydim idealim olan edebiyat fakültelerinin birinde
okur ve bir ömür boyu içimde yer alan özlemimi gerçekleştirirdim.İletişimcilik
ve edebiyat hala benim içimde bir ukde olarak kalan sızıdır. Kaldı ki
üniversite giriş sınavı tercihi yaparken hiçbir kimsenin katkısı olmaksızın en
büyük puanlı ve en çok istediğim bölümleri sıralamamda ki ustalığımın üzerine
söz söylenemez. Benim, en son tercihle girdiğim Kars Eğitim Enstitüsüne yanlış
tercih yapması sonucu Erzurumlu bir arkadaşım ilk tercihle yerleştiydi. Çünkü o
en az istediği bölümü en başa yazmış ve benden kırk iki puanı fazla olmasına
karşılık tercih kurbanı olup aynı sıralarda eğitim görmemize sebep olmuştu.
Eğer doğru tercih yapmış olsaydı, benim ilkokul öğretmeni olduğum halde o lise
öğretmeni olurdu. Buradan çıkan sonuçla rehberliğin insan hayatında ne kadar
önemli olduğunu anlıyorum.
Benim zamanımda zor bulunan ders kitabının dışında kaynak kitap bulamama
sıkıntısı vardı. Üniversiteye hazırlanmama yüz yirmi sayfalık tek ‘Eğitim
Enstitülerine Giriş Testleri’ kitabımdan başka bir kaynağım yoktu. Kitabın
içindeki soruları defalarca çözmüş, soruları adeta ezberlemiştim. Dershaneler
ise yalnız büyük şehirlerde bulunuyorlardı. Gazetelerdeki ilanlarla ‘Büyük
Dershane, Unkapanı Dershanesi’nin varlıklarını okuyordum. Dershaneye gitmek,
büyük bir hayaldi. Üniversite sınavları şimdiki gibi tüm il merkezlerinde
değil, yalnız büyük şehirlerde yapılırdı. Ben de bu sınava Trabzon’da
girmiştim. Sınava girmek de aileye büyük bir külfetti. Sınav sorularının
gazetelerde yayınlandığını söyleyemem. Sonuçlar ise, aylar sonra adaylara
zarflarla gönderilirdi. Şimdiki gibi internetten sonuçları öğrenmek gibi bir
lüksümüz yoktu. Sınava başvururken tercihler de beraberinde yapılırdı. Şimdiki
gibi puana göre tercih yapma şansımız maalesef bulunmamaktaydı. Sınav sonucunu
günlerce merak eder, rüyalarımıza kadar yansıtırdık. Ben de rüyamda ‘sınavı
kazanamadınız’ sonucunu gördüğümde ne kadar üzüldüğümü bilemezsiniz. Fakat
sonuç gördüğüm rüyanın aksine ‘ sınavı kazandınız’ şeklinde geldiğinde bir o
kadar sevinmiştim.
Ne var ki iletişim
bugünkü gibi gelişmiş olmadığından sınavda şifreleme ve kopyalama gibi tatsız
olaylar yaşanmıyordu benim zamanımda. Çünkü merkezi sınavlara olan güvenimiz
tamdı. O zamanlarda okuma imkânları her ne kadar zorsa da okulu bitirince
meslek sahibi olmak çok kolaydı. Şimdikiler gibi bizler KPSS sendromunu
yaşamadık. Ne var ki bizim zamanımızda okuyan insan az olduğundan örnek teşkil
edecek meslekler de sınırlıydı. Ondandır ki bizim oralarda ‘büyüyünce ya
öğretmen olacağım ya da ormancı’ söylemi çok yaygındı.
Tüm bu anlattıklarım aslında
bir konferans konusu kadar derin ve anlamlıdır. Sırası geldiğinde çevremdeki
gençlere benim yaşadıklarımı anlatır, içinden dersler çıkarmalarını öneririm.
Bire-bir erişemediğim gençlere ise bu yazım yeterli olur kanaatindeyim.
Muhammet AVCI 2011/ Akyazı-Sakarya