HAKKIN
ÇİĞNENMESİNE MÜSAADE YOK
Rabbimiz bize serbest irade ihsan etmiş fakat ihsan ettiği bu cüz'i
iradeyi, kulu başkasına zarar vermede kullanırsa cezaya çarptırılacağını emir
buyuruyor. Cezanın tatbikinde, cezanın misliyle karşılık verilmesini
öngörmüştür. Kısas emri tatbik edilir. Fakat kul ile Allah arasındaki
ilişkilerde mükafat ve mücazat verilmesi Allah'a ait olduğu için Rabbimiz bunu
dilediği an yapar. Zamanı kendisi tayin eder. Fakat sosyal hayatta bir kişi
başkasına yaptığı zulümden dolayı adalet onu suçlu görmüş ise suçunun cezasını
misliyle ödemekle sorumludur. Fakat hak sahibi üç hal üzere davranabilir.
Birinci hal kısasın
tatbik edilmesidir.
MAİDE 45 : Ve ketebna aleyhim fiyhâ ennennefse binnefsi vel'ayne
bil'ayni vel'enfe bil'enfi vel'üzüne bil'üzüni vessinne bissinni velcurûha
kısâs femen te saddaka bihi fehüve keffâretün leh, ve men yahküm bimâ
enzellallâhü feülâike hümüzzâlimün.
Onlara cana can, göze göz, buruna burun,
kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas yazdık. Fakat kim bunu
bağışlarsa o günahına karşı kefaret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hüküm
vermezse. İşte onlar zalimlerin ta kendileridir.
İkinci hal,
42/ ŞURA- 40: Ve ve cezâû seyyietin seyyietün mislühâ, femen afâ ve
asleha fe'ecrühü alallah, innehü lâ yühıbbuzzâlimiyn .
Bir kötülüğün cezası misliyledir. Ama kim affeder ve ıslâh ederse onun
ecri Allah'a aittir. Allah zalimleri sevmez.
Üçüncü hal ise;
Hayra ulaşmış olanların davranışlarıdır. Bu davranışta olanlara
Rabbimizin öğüdü şudur;
41/ FUSSİLLET-34 : Ve lâ testeviylhasenetü ve lesseyyieh, idfa'
billetiy hiye ahsenü feizelleziy beyneke ve beynehü adâvetün ke'ennehü veliyyün
hamîym. Hasenat (sevaplar) ile seyyiat (günahlar) eşit değildir. Sen yapılanı
ahsen olan (davranışla) söndür (önle). O zaman seninle arasında düşmanlık olan
kişi muhakkak ki yakın dost olmuştur.
41/ FUSSİLLET-35: Ve mâ yülakkaâhâ illelleziyne saberû, ve mâ yülakkaâhâ
illâ zü hazzın azıym.
Bu haslete (kötülüğü iyilikle önleme hasletine) sadece sabır sahipleri
ve en büyük hazza sahip olanlar ulaştırılır.
Davranış biçimleri açısından insanların üç grupta olduğunu görüyoruz.
Birinci grup henüz velâyeti kazanmamış olan kişiler, ikinci grup velâyete nasip
olunmuşlar, üçüncü grup ise, hayra ulaşmış kişilerdir. Davranış biçimleri ile
kişinin içinde bulunduğu hal birbirine paralellik arz etmektedir. Kişinin seviyesi
ne ise davranışı da o olacaktır. Allah irşadı emrettiğine göre zamanla üst
idrak seviyesine, hayra ulaşmamızı istiyor. Hayra ulaşmış olan insan çevresiyle
mutlak uyum haline gelen insandır. Çevreden ona ulaşan her etki hayırdır. Onun
tepkisi ise hayra mutlaka daha güzel bir hayırla mukabele etmek olacaktır. Bu
insanlar sosyal yaşamında saadet ve huzur içinde bir toplum oluşturacaklardır.
Rabbimizin de kesin emri, bizden istediği budur.
Allah razı olsun.
Burhan AKSU