ALLAH’I ZİKRETMEK VE ALLAH’A
ŞÜKRETMEK;
Geçinemiyorum, işlerim bozuk diyenler
kendilerine dönüp bir bakmalılar. Çünkü Allah zikri unutanlara dünya hayatında
sıkıntılı bir geçim yaşatmaktadır.
20/TÂHÂ-124: Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu
maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyâmeti a’mâ.
Ve kim Benim zikrimden yüz çevirirse, o takdirde mutlaka onun için
sıkıntılı bir geçim (hayat) vardır. Ve kıyâmet günü onu, kör olarak
haşredeceğiz.
Zikirden yüz çevirmek; evvelâ bir süre
zikir yaparak hidayete ermek, ondan sonra bırakmaktır. Kişi Allah'a ulaşmayı
dilemiş, Allah onu hidayete erdirmiş, sonra Allah'ın zikrinden yüz çevirmişse...
Allah şükredenlere nimetlerini artırır;
31/LOKMÂN-12: Ve lekad âteynâ lukmânel hikmete
enişkur lillâh(lillâhi), ve men yeşkur fe innemâ yeşkuru li nefsih(nefsihî), ve
men kefere fe innellâhe ganiyyun hamîd(hamîdun). Ve
andolsun ki Lokman'a hikmet verdik ki, Allah'a şükretsin. Ve kim şükrederse, o
taktirde sadece kendi nefsi için şükreder. Ve kim küfrederse (inkâr ederse), o
taktirde muhakkak ki Allah; Gani'dir (kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur),
Hâmid'dir (hamdedilen).
Hz. Lokman'a hikmet verilmesinin arkasında
onun Allah'a şükretme talebi vardır. Hz. Lokman daimî zikre ulaşmış, hikmet
sahibi olmuş ve şükredenlerden olmuştur. Bu ayet-i kerime İnsan (Dehr)
Suresinin 3. ayet-i kerimesiyle kesin olarak alâkalıdır:
76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ
şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki Biz, onu
(Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler)
şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.
Kimi (asla Allah'a ulaşmayı dilemez)
küfredenlerden olur. Allah hidayete erdirmeye hazırdır ama insan Allah'a
ulaşmayı dilemezse küfredenlerden, dilerse şükredenlerden olur. Allahütealâ'ya
şükreden kişi, Allah'a ulaşmayı dileyen kişidir. Allah'a ulaşmayı dilemeyen ise
hiçbir zaman şükretmeyecektir, o hep küfürde kalacaktır. Şükretse de şükrü
kabule şayan olmaz.
14/İBRÂHÎM-7: Ve iz te’ezzene rabbukum le in
şekertum le ezîdennekum ve le in kefertum inne azâbî le şedîd(şedîdun).
Ve o zaman Rabbiniz
size bildirmişti ki; eğer şükrederseniz (ni'metlerinizi) artırırız, eğer
küfredenlerden olursanız muhakkak ki azabım şiddetlidir.
Bütün canlıların rızkına Allah kefildir.
Bazılarına direkt olarak kendisine verir. Bazılarına da verdiği kişilerin kurdukları
işlerde çalıştırarak veya kazandıklarından zekat ve bir ile sadaka ve karzu
hasen şeklinde infak ederek rızıklandırması ile verir.
11/HÛD-6: Ve mâ min dâbbetin fil ardı illâ alâllâhi
rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrehâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin
mubîn(mubînin).
Ve yeryüzünde yürüyen bir canlı yoktur ki; onun rızkı, Allah'ın üzerine
(Allah'a ait) olmasın. Ve onun karar kıldığı (kaldığı) yeri ve onun emanet
(geçici) durduğu yeri bilir. Hepsi Kitab-ı Mübîn'dedir.
Allahütealâ, bütün canlıların ve özellikle
insanların rızkını garanti etmiştir. Bitkiler de dahil olmak üzere her varlığın
rızkı Allah'a aittir. İnsanlar ve hayvanlar, rızık almak ve rızığı elde etmek
ve onu yemek suretiyle tüketirler. Bitkiler, klorofil özümlemesi yaparak
köklerinden aldıkları suyu, güneşin enerjisini ve havadan aldıkları
karbondioksiti kullanarak karbonhidratları vücuda getirirler, besinlerini elde
ederler. İnsanlar da ya karbonhidratları ya da proteinleri yerler.
Bütün canlıların rızkını Allah
tekeffül etmiştir. Allah verir. Ama kul, o rızkı elde etmek için harekete
geçmeyip de ölümü tercih ederse, o da onun bileceği şeydir. Burada, Allahütealâ'nın
açıkladığı bir husus var: "mustekarrun" ve "mustevdarrun."
Bir kişinin geçici olarak, emaneten
bulunduğu yer, mustevdarrundur. İnsanlar, Dünya adı verilen bu gezegende geçici
bir süre yaşarlar. Ama onlar için karar kılınacak yer, mustakar oldukları,
devamlı kalacakları yer, cennet veya cehennemdir. Dünya hayatı geçici bir
zevkten ibarettir, geçici bir hayattır ama ahiret hayatı kalıcıdır. Allahütealâ,
dünya hayatının standartlarına "mustevdar", cennet veya cehennem
hayatının standartlarına da "mustakar" diyor. Ahiret hayatı kalıcı,
devamlı olan, stabl olan; dünya hayatı ise geçici bir hüviyet taşır.
Mevlâna hazretleri dünya için, “dünya
hayatı bir rüyadan ibarettir. Dünyada
servet ve makam sahibi olmak, rüyada define bulmaya benzer” demiştir.
Allah razı olsun.