—Onlar ne yaptı teneffüste sen ne yaptın?
—Onlar top oynadı, ben kitap okudum.
—İyi halt ettin.
—???
—Çocukluk günlerin geri gelecek mi sanıyorsun?
—Ama diğer öğretmenlerim teneffüste kitap okuyorum diye aferin diyor.
—Onlar oyun oynamanın tadını unutmuşlar demek ki. Ben demiştim zaten sınıf birincilerini sevmem diye, cezalısın.
—Niçin öğretmenim?
—Çocukluğunu yaşamayı bilmediğin için. Madem, sınıf birincisiyim diye havanı attın, seni bir sözlü sınav yapayım. Tahtaya gel bakalım. Söyle bakayım “Şemsi paşa pasajında sesi büzüşesiceler.”
—???
—Ya böyle kalakalırsın. Bir daha her şeye el kaldırmazsın. Şunu söyle bu daha kolay“şu tarlaya bir şinik kekeremekere ekilmiş. Bu tarlaya da bir şinik kekeremekere ekilmiş. Şu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye boz ala boz başlı bir pis porsuk dadanmış. Bu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye de boz ala boz başlı bir pis porsuk dadanmış. Şu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuk, bu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğa, sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksun diye sormuş. Bu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuk, şu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğa, sen ne zamandan beri şu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuksan, ben de o zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekeremekereye dadanan boz ala boz başlı pis porsuğum” demiş.
—???
—Yaaa… Hayata atılınca senin ders muhabbetine, aldığın notlara kimse bakmaz. Anlatacak bir şeylerin olacak. Sana diyecekler ki; “Hayatını anlat, neşeli bir şeyler anlat” Sen de “O kısma çalışamadım” mı diyeceksin. O zaman sana “Otur! Hayattan sıfır” diyecekler. Ceza olarak da bu teneffüste arkadaşlarınla top oynayacak, üstelik cezalı olduğundan kaleye geçeceksin.
*** *** ***
Teneffüsten sonra Aslan, Zeki’nin yanına gitti. Üstü başı toz içinde ama mutlu mutlu gülümsüyordu. Hafifçe saçlarından tuttu;
—Bu ne evladım?
—Şey… Maç yaptık, toz oldu üstüm.
—Onu sormuyorum, bu ne?
—Uzamış mı?
—Allah Allah, bir de sınıf birincisi olacak. Bu saç evladım, saç.
Zeki, öğretmeninin şaka yaptığını anladı. Aslan, gülümsedi;
—Şimdi anlat bakalım, ceza nasıl geçti.
—İyiydi öğretmenim, gol de attım.
—Ne golü, sen kaleci değil miydin?
—Hiç gol kurtaramıyordum, beni kaleden çıkardılar.
—Sen de gol attın. Aferin. Unutma, gözüm üstünde, sınıf birincilerini hiç sevmem, hep ders, hep ders. Senin yüzünü her gün gülerken görmezsem başka ceza da veririm.
—Tamam öğretmenim.
Zeki yerine oturunca, Aslan tahtaya geçti ve “BAŞARI NELERDEN OLUŞUR” diye yazdı. Sonra sınıfa döndü;
—Cevabını biliyor musunuz? Dinleyin, öğrenin.
Tahtaya önce 1 yazdı.
—Bu mutluluk, sonra yanına 0’lar koyarsak, okuldaki başarınız, işteki başarınız, sosyal çevrenizde başarınız, genel başarınızı yükseltir. Görüyorsunuz ki her basamakta başarı değeri katlanarak artıyor. Ama en baştakini silersek, yani mutluluk olmazsa öbürlerinin değeri bir hiçtir.
Birkaç öğrenci itiraz etmeye kalktı, seslendiler;
—Öğretmenim bu başka türlüydü galiba, en baştaki ‘karakter’ değil miydi?
—Susun bakayım benden iyi mi bileceksiniz. Mutlu değilseniz hiçbir başarının önemi yoktur. Bazen çok daha fazla kazancı olacak bir işi önünüze getirirler ama arkadaşlarınızı seversiniz, bırakıp gidemezsiniz. Veya ailenizden yıllarca ayrı kalacağınız bir iş çıkar karşınıza, “Çok para kazanacağım” diye ailenizi bırakıp gitmek, yıllarca sevgisiz kalmak zor gelir. Hatta bunu kimseye söyleyemezsiniz. Mesela benim de karşıma da böyle iş imkanları çıktı. –Can’a doğru bakarak– beni işsiz, güçsüz bir serseri sansalar da , bana kızar gibi görünseler de, beni sevdiklerini bildiğim ailemi bırakıp gidemedim. Hala da iş arıyor olsam da ailemle olduğum için pişman değil, mutluyum.
Can sevgiyle dayısına baktı. Öğrencilerden Mahmut;
—Ama öğretmenim siz işsiz değilsiniz ki!
—Fazla karıştırma bakayım. Hem öğretmenlerin tek maaşla geçinebildiklerini mi sanıyorsun. Maaş yetmiyor. Hafta sonu kurs vereceğim, gelmeyeni …teneffüste bırakacağım.
—Sınıfta mı bırakacaksınız?
—Vay uyanık, hemen de düzeltmeye kalkar. Hayır efendim, sınıfta bırakmayı sevmem. Yani hafta sonu da kursa gelirseniz sevinirim.
Aslan, öğrencilerden birinin kitabını aldı incelemeye başladı. Sayfaları çevirdi çevirdi. Sonra, kitabı geri verip;
—Kitaba evde de çalışırsınız. Ben size kitapta olmayanları da öğreteyim. Özellikle edebiyat sanatlarını öğrenin ki, en çok bunlar size okumayı sevdirecektir. Teşbih, Mecaz, Tecahül-ü Arif gibi. Birer örnekle kısaca değinelim,. ‘Hüsn-i Talil’ yani ‘Güzel sebebe bağlama’ . Bu en sevdiklerimden biridir. Mesela sizin kulağınız çekersem, sizin iyiliğiniz içindir. Şaka şaka. Buna örnek vereyim. “Sen yoksun diye bahçemde, Çiçekler açmıyor bak” diyen şair, çiçeklerin açmamasını, sevdiğinin yokluğuna bağlıyor. ‘Mübalağa’ yani abartma sanatı. Buna örnek de şu olsun ; “Bir ah çeksem,karşıki dağlar yıkılır.” Aklımda Cinas sanatına örnek olacak bir kaç şiir var. O nedenle onun üzerinde durmak istiyorum. Cinas, harf sıralaması olarak yazılışı aynı ama anlamları farklı olan kelimelerle yapılan sanattır. Önce kelime örnekleri vereyim; “Anlatayım” kelimesini yine aynı harfleri kullandığımız halde farklı manalara getirerek inceleyelim. birincisi: ‘Anlatayım’ dı, 2.si ‘Anla tayım’ 3.sü ‘Anlat ay’ım’ 4.sü “Anlat Ayı’m”. Sanırım ders sonu yaklaştı. ‘Edep’ kelimesiyle cinas sanatı yapılmış bir dörtlük okuyayım, sonra çıkarız. “Şiir yazsam ebedi, Demezler hiç edebi,Darılsam, kızsam da, Bırakmam ben edep’i”
Can parmak kaldırdı;
—Evet Can?
—Bir şey sorabilir miyim?
—Sor bakalım.
Can yerinden kalkıp Aslan’ın kulağına eğildi.
—Dayı sen ne yapıyorsun?
—İyiyim canım, sen ne yapıyorsun?
—Onu sormuyorum dayı, derse gelmeye devam mı edeceksin.?
—Neden olmasın?
—Yakalanırsan ne olacak? Hem niye hafta sonu dersi istiyorsun ki?
—Ek ders ücretleri ile hafta sonu kurs ücretleri maaş hesabına yatmıyormuş, doğrudan öğretmene teslim ediliyormuş. Teneffüste öğrendim. İş bulana kadar böyle idare edeceğim artık. Hem fena mı dersleriniz boş geçmeyecek.
—Dayııı!
Aslan ayağa kalktı;
—Otur bakalım yerine Can.
Can, çaresiz yerine oturdu.
Aslan, doğruldu, kaşlarını kaldırdı;
—Evet zil çaldı, diğer ders devam ederiz.
Diğer ders başlayana kadar da Aslan, oyuncağını çaldırmak istemeyen bir çocuk gibi Can’dan uzak durmaya çalıştı. Tüm çocuklar girdikten sonra girdi sınıfa;
—Nerde kalmıştık? Ha… hatırladım, Cinas’tan örnekler vermiştik. Bir daha ki derste kaynak kitaplar getiririm, edebi sanatlara öyle devam ederiz. Fakat size söylemek istediğim bir şeyler var. Sizin gibi sevgi dolu, hayat dolu öğrencilerin öğretmeni olmaktan, daha önce yaptığım hiç bir işte olmadığım kadar mutluyum. Yani sizlerin de, bir iş için önce arayacağınız özellik mutluluk olmalı. Ben nice zengin gördüm ki, dostu yok. Sürekli asık suratla dolaşır. Aynı şu sınıf birinciniz gibi hep ciddi dolaşır. Hiiiç sevmem zaten sınıf birincilerini. Yaşamayı bilmezler, oynamayı-gülmeyi bilmezler. Sen sınıf birincisi, teneffüste top oynadım, bir de gol attım demiştin.
—Evet öğretmenim.
—Hangi kaleye attığını söylemedin. Eminim kendi kalenedir.
—Yok öğretmenim, kendi kaleme olur mu?.
—Aferin. Benim gibi sert ve isabetli vurabilirsen gol atarsın, ben bir ara size gösteririm. Ben futbolcuyken, orta sahadan bir vururdum topa…
—Futbolcu muydunuz? Basketbolcuydum demiştiniz.
—Evladım, ben komple sporcuyum. Şucu bucu diye sınırlama beni. Karşınızda Kenbağ’ın gol kralı var.
—Kenbağ mı?
—Bilmiyor musun cahil, Çankırı’da bir semt. Türkiye’nin en yetenekli futbolcusunun yetiştiği yer.
—Kim o?
—Kim olacak, ben! Tabi futbola başladığım sene bir sakatlık geçirdiğim için ismimi pek duyan olmadı. Sakatlanmasaydım, dünya da “Bir Pele, Bir Maradona bir de Aslan’ diye anacaklardı. Neyse, dersi kaynatmaya çalıştığınızı fark ediyorum. Bu ders için kitaptan bir hikaye okumanızı istiyorum. Evet sesi en gür olan Mahmut muydu. Mahmut, 33. sayfayı açıp okumaya başla.
Aslan, ders boyu birkaç hikaye daha okuttu, yorumlattı. Önceki saatte Can’la konuşmaları moralini bozmuştu. Öğretmenliği gerçekten seviyordu. Kimseye haber vermeden sözleşmeli öğretmenlik sınavları için başvurmuştu ama fazla ümitli de olmadığı için moralsizdi.
Aslan sınıfa baktı, öğrencilerin dikkati dağılmaya başlamıştı.
—Neyse çocuklar, son dakikalarda ders dinleyemeyeceğiniz anlaşılıyor. Gördüğüm kadarıyla bir kısmınız uyuklamamak için çabalayıp duruyor. Şimdi “Daha ben uyumadım” diyen biri var mı bakalım. Evet, ilk önce Mahmut parmak kaldırdı, demek ki hikaye okurken uykusu da açılmış. Mahmut önce söyle bakalım, matematiğin nasıl?
—iyi öğretmenim.
—Matematiğin gibi dikkatin de iyiyse şimdi soracağım soruyu çözebilirsin.
—Kağıt kalem serbest mi öğretmenim.
—Hadi serbest olsun. Soruyorum, bir otobüs kullanıyorsun, otobüste 23 yolcu var. İlk durakta 14 kişi indi, 8 kişi bindi. İkinci durakta 3 kişi indi, 27 kişi bindi. 3. durakta da ne inen oldu ne binen.
Mahmut son durağı duyunca şaşırdı. Aslan, sanki düşünmesine izin verirmiş gibi kısa bir an durakladıktan sonra, devam etti.
—Bu bilgilere göre bana söyler misin, şoförün yaşı kaçtır?
—Ha…? Fakat öğretmenim, yolcu sayısıyla şoförün yaşını nasıl bulabilirim?
—İp ucu veremem artık. Dikkat etseydin bilmen gerekirdi. Üstelik bunun cevabını sınıfta en iyi senin bilmen gerek.
Mahmut düşündü, taşındı, hesapladı.
—Bilemedim öğretmenim, kaç ?
( Aslan Dayım - 14 başlıklı yazı ahmet-unal-c tarafından 7.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu