Elliyi devirdik Allah'ın izni ile, koşar adım altmışlı yetmişli yaşlara
doğru gidiyoruz. Ben maraton koşusu hızı ile gittiğimizi sanıyordum, ama yüz
metreci Hüseyin Bolt'un hızı ile gidiyoruz adeta; onu bile geçeriz belki çok
zorlarsak kendimizi. Ne zaman geldik bu ellili yaşlara yahu şaştım kaldım.
Bazen sokakta rastladığım tıfıl tıfıl bebeler amca şu topu atsana diyor, benim
de içimden onlara ''Amca senin babandır.'' diyeceğim geliyor; ama diyemiyorum,
büyük ihtimalle babası da benim yaşımdadır...
Bazen yorgunluktan televizyonun karşısında uyukluyorum. Uyuduğum zaman hanım ve
çocuklar tembihlidir, beni kaldırmazlar üstümü örterler öyle uyur kalırım
orada. Düşünüyorum rahmetli babamda ara sıra uyurdu televizyonun karşısında.
Allah'a şükür kalp ve beyin hatta ve hatta omurilik soğanı iyi durumda sayılır.
İnanmazsınız askerde iken çıta gibiydim çıta. Uzaktan düşmana göster göster
geri çek o hesap yani. Şimdi de savaş çıksa geri adım atmayız evelallah ama
çıta gibi civan gibi gençler varken bizi herhalde geri hizmetlerde kullanırlar.
Kurtuluş Savaşında nice dedelerimiz, ninelerimiz vatan için savaşmadılar mı;
hem de canları pahasına...
Yine çok şükür araba kullanırken de hala reflekslerim iyi sayılır. Nereden
biliyorsun derseniz, daha insana çarpmayı bırak kedi bile ezmedim. Belki
şehirler arası yollarda cama bir iki kuş çarpmıştır. Onlara da ben çarpmadım,
onlar gelip bana çarpmıştır hem vallahi hem billahi, adı üstün de işte kuş. Ama
siz yine de kimseye kuş beyinli demeyin, alınırlar sonra...
Bazen bilgi yarışmalarında gözleri velfecri okuyan gençleri görüyorum, baştan
bayağı hoşuma gitseler de sonradan saman çöpü gibi gözümden düşüyorlar.
Sunucunun sorduğu basit bir soru ''Ya arkadaşım bunu nasıl bilemezsin ortaokul
bilgisi bu, bunu da bilemiyorsan bu yarışmaya niye katılıyorsun ki, yürü git
işine'' dediğimde oluyor yarışmacılara...
İyi bir uzun mesafe koşucusu olurdum eğer gençlikte biraz üstümde durulsaydı bu
yeteneğimin. Öyle arkadaşlarla yaptığımız koşularda alır başımı giderdim.
Şimdilerde ancak yavaş tempoda koşular ile orta tempoda yürüyüşler
yapabiliyorum, buna da şükür ya onları da yapamasaydım. Bazen benden yavaş
yürüyenlerin yanından geçip giderken de pöh pöh bir havalara sokuyorum kendi mi
ki sormayın gitsin...
İnsan hissettiği yaştadır derler. Öyle tanıdıklarım var ki otuzlu kırklı
yaşlarda ama ruhları eskimiş, hayattan fazla beklentileri yok sanırsınız yetmiş
yaşlarında. Tersinden de bakarsak, yetmiş seksen yaşlarına gelmiş, ama
esprisinden, neşesinden bir şey kaybetmemiş, yerine göre çocuk ile çocuk,
delikanlı ile delikanlı, olgun insanla olgun, görmüş geçirmiş adam gibi adamlar
da var...
Az buçuk saçlarımda beyazlıklar başladı, daha henüz şakaklarımda, üst tarafta
da siyahlar var. Her ne kadar siyah beyaz görüntü versek de yine de Beşiktaşlı
da değiliz, Cimbomlu'yuz en sarı kırmızılısından. Tabi ki işin şakası,
yurdumuzun her kulübü başımızın tacıdır...
Bazı zamanlar Belediye Otobüslerinde delikanlılar yer verecek oluyor, ''Otur
oğlum otur ben birazdan ineceğim.'' diyorum. Erkekliğe halel getirmiyorum.
Kendim oturuyorsam, benden yaşlı olanlara da yer vermeye çalışıyorum, eee
çakılmasın ihtiyarlığımız. Herkesin bildiği bir atasözüdür, söyleyince hemen
bileceksiniz ''Kurt kocayınca kuzuların maskarası olurmuş.'' Rabbimizin biz de
bir emaneti var zamanı gelince geri vereceğimiz, Allah çoluk çocuğun maskarası
olmadan emanetini layıkıyla vermemizi nasip etsin inşallah. Yine bir bilge
demiştir. ''Dünya Bir gündür o da bu gündür.'' Neyse boş verin ihtiyarlığı, tekrar
söylüyorum ''İnsan hissettiği yaştadır.'' Hayata ve insanlara gülümseyin.
Hepinize en derin sevgi ve saygılar...