Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 3/16/2017
Okunma Sayısı : 1897
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 3/17/2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
 Ve Adapazarı ekspresi yaklaşık 5 yıl İzmit-İstanbul arası iş
yolculuklarımda kahrımı çeken, aylık paso almama rağmen 
bir yıldan sonra, biletçilerin bilet bile sormadıkları Adapazarı 
ekspresi...

İlk trenin saati bizim İlçeden (Yarımca) Sabah saat  06.25 
civarındaydı. Ancak bu tren Gebze'ye kadar devam ediyor. 
Oradan İstanbul Gebze-Haydarpaşa banliyö trenine aktarma 
yapılıyordu.  İkinci tren ise 07.30 daydı. Bu trenle yolculuk 
yapacak olursam en az yarım  saat işe geç kalıyordum.

Çaresiz sabahları aktarmalı trene binmek zorundaydım. 
Erken kalkmak zor olsa da yolcuk zevkli geçiyordu. Hemen 
ikinci gün bir grupla tanıştım. Onlarda her gün bu trenle gidiyor,
akşamları da yine benim bindiğim Bostancı'dan 18.30 trenine 
biniyorlardı. 

Hatta bazıları Avrupa yakasında çalıştıkları için Haydarpaşa'ya 
kadar gidip  bir de vapur seyahati yapıyorlardı. Düşününce 
ben yine de şanslı sayılırdım.

Arkadaş grubu tren yolculuğunu sıkıcı durumdan kurtarmak
amacıyla çareler üretmişler. Yapılan sabah sohbetlerinin yanı sıra akşamları aralarındaki maça kızı partileri ve Cuma akşamları 
tanınmış bir firmadan alınan baklava ziyafeti bizim bulunduğumuz
vagonu bir çok yolcunun uğrak yeri haline getirmişti.

Grupta bir Borsacı bir Gümrük memuru, PTT'den bir Mühendis,  
Özel Şirketlerde çalışan iki kişi ve bir kaç işçi arkadaşımız vardı. 
Oyun genelde Borsacı ve Cumhuriyet  gazetesinde zaman zaman
Ekonomi yazıları yazan Yener KAYA'nın çantası masa yapılarak
oynanırdı. 

O günlerde Salı günleri Kadıköy Söğütlüçeşme yakınlarında
kurulan pazara İzmitli ve Sakaryalı kadınların aşırı derecede 
rağbet etmesi ve dönüş saatlerini de tam bizim mesai çıkışımıza 
denk getirmeleri. O saatte trenin hınca hınç dolmasına neden 
olurdu. 

Pazardan dönen kadınlar bazen başımıza dikilir ve bir taraftan da  
yer vermemiz için söylenmeye başlarlardı. 

Her ne kadar iş yorgunu insanların trenine binmelerini bir gaf 
saysak da dayanamayıp özellikle yaşı biraz ileri olanlara yer 
verirdik. Tabi bu yer vermeler sırasında zaman zaman ilginç
olaylar ve insanlarla karşılaştığımız da olmuyor değildi.

Bir gün oldukça yoğun bir iş temposundan sonra her zamanki
gibi tren yolculuğuna başladım. Avrupa yakasında kursiyer
eğitimimiz olduğu için Vapurla karşıya geçip, trene Haydarpaşa'
dan binmiştim. Günlerden Salı olduğu için, ikinci istasyonda
Pazardan gelen kadınlar treni doldurdu. Orta yaşın biraz
üzerinde bir hanım gelip başımda beklemeye başladı. Kendimi
hiç iyi hissetmiyordum. Kalkıp yer verecektim  ama, hiç değilse 
bir kaç istasyon geçsin de dinleneyim diye düşündüm. 

Bostancı İstasyonuna geldiğimizde yerimden kalktım ve hanımı
yerime oturmaya davet ettim. Kadın yüzüme ters ters bakıp,
duymamış gibi arkasını döndü. Bense işi anlayamayıp, hanım
efendi buyurun oturun diye tekrarladım.

Aman Allah'ım! Kadın açtı ağzını, yumdu gözünü, "Efendim,
durmuş durmuşum da kaç istasyon geçtikten sonra yer vermeye
kalkmışım, benim nezaketimi istemezmiş, insanlarda hiç
ahlak, terbiye kalmamışmış, kim bilir ne düşünüp de o kadar
zaman sonra yer vermeye kalkmışım" Vay vay vay... 

Sanırım bu olaydan sonra bir daha Pazar alışverişinden dönen 
hiç bir kadına yer vermedim.

Yüz altıncı bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN

( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Altıncı Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 3/16/2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.