bir yıldan sonra, biletçilerin bilet bile sormadıkları Adapazarı
ekspresi...
İlk trenin saati bizim İlçeden (Yarımca) Sabah saat 06.25
civarındaydı. Ancak bu tren Gebze'ye kadar devam ediyor.
Oradan İstanbul Gebze-Haydarpaşa banliyö trenine aktarma
yapılıyordu. İkinci tren ise 07.30 daydı. Bu trenle yolculuk
yapacak olursam en az yarım saat işe geç kalıyordum.
Çaresiz sabahları aktarmalı trene binmek zorundaydım.
Erken kalkmak zor olsa da yolcuk zevkli geçiyordu. Hemen
ikinci gün bir grupla tanıştım. Onlarda her gün bu trenle gidiyor,
akşamları da yine benim bindiğim Bostancı'dan 18.30 trenine
biniyorlardı.
Hatta bazıları Avrupa yakasında çalıştıkları için Haydarpaşa'ya
kadar gidip bir de vapur seyahati yapıyorlardı. Düşününce
ben yine de şanslı sayılırdım.
Arkadaş grubu tren yolculuğunu sıkıcı durumdan kurtarmak
amacıyla çareler üretmişler. Yapılan sabah sohbetlerinin yanı sıra akşamları aralarındaki maça kızı partileri ve Cuma akşamları
tanınmış bir firmadan alınan baklava ziyafeti bizim bulunduğumuz
vagonu bir çok yolcunun uğrak yeri haline getirmişti.
Grupta bir Borsacı bir Gümrük memuru, PTT'den bir Mühendis,
Özel Şirketlerde çalışan iki kişi ve bir kaç işçi arkadaşımız vardı.
Oyun genelde Borsacı ve Cumhuriyet gazetesinde zaman zaman
Ekonomi yazıları yazan Yener KAYA'nın çantası masa yapılarak
oynanırdı.
O günlerde Salı günleri Kadıköy Söğütlüçeşme yakınlarında
kurulan pazara İzmitli ve Sakaryalı kadınların aşırı derecede
rağbet etmesi ve dönüş saatlerini de tam bizim mesai çıkışımıza
denk getirmeleri. O saatte trenin hınca hınç dolmasına neden
olurdu.
Pazardan dönen kadınlar bazen başımıza dikilir ve bir taraftan da
yer vermemiz için söylenmeye başlarlardı.
Her ne kadar iş yorgunu insanların trenine binmelerini bir gaf
saysak da dayanamayıp özellikle yaşı biraz ileri olanlara yer
verirdik. Tabi bu yer vermeler sırasında zaman zaman ilginç
olaylar ve insanlarla karşılaştığımız da olmuyor değildi.
Bir gün oldukça yoğun bir iş temposundan sonra her zamanki
gibi tren yolculuğuna başladım. Avrupa yakasında kursiyer
eğitimimiz olduğu için Vapurla karşıya geçip, trene Haydarpaşa'
dan binmiştim. Günlerden Salı olduğu için, ikinci istasyonda
Pazardan gelen kadınlar treni doldurdu. Orta yaşın biraz
üzerinde bir hanım gelip başımda beklemeye başladı. Kendimi
hiç iyi hissetmiyordum. Kalkıp yer verecektim ama, hiç değilse
bir kaç istasyon geçsin de dinleneyim diye düşündüm.
Bostancı İstasyonuna geldiğimizde yerimden kalktım ve hanımı
yerime oturmaya davet ettim. Kadın yüzüme ters ters bakıp,
duymamış gibi arkasını döndü. Bense işi anlayamayıp, hanım
efendi buyurun oturun diye tekrarladım.
Aman Allah'ım! Kadın açtı ağzını, yumdu gözünü, "Efendim,
durmuş durmuşum da kaç istasyon geçtikten sonra yer vermeye
kalkmışım, benim nezaketimi istemezmiş, insanlarda hiç
ahlak, terbiye kalmamışmış, kim bilir ne düşünüp de o kadar
zaman sonra yer vermeye kalkmışım" Vay vay vay...
Sanırım bu olaydan sonra bir daha Pazar alışverişinden dönen
hiç bir kadına yer vermedim.
Yüz altıncı bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN