Önümde yepyeni bir hayat beni bekliyordu. Annemin tek isteği artık bir an
önce evlenip yuva sahibi olmamdı. Ama ben bir kaç yıl çalışıp para biriktirip ondan
sonra evlenirim diye düşünüyordum. Ancak işler düşündüğüm gibi olmadı. Bir
tesadüf sonucu İzmit'den kursa gelen ilk eşimle yani oğlumun annesi ile tanıştık,
kısa bir arkadaşlıktan sonrada evlenmeye karar verdik. Bir müddet sonrada
nişanlandık.
Ben evlilik arifesindeyken iş yerimizde hiç bir zaman unutamayacağımız iki
acı olay hepimizi çok sarstı.
Yıllık izindeydim. İzin dönüşü arkadaşlarım ben yokken bir emir geldiğini
ve yaz aylarında Başmüdürlüğümüzde Eğitim elemanları için bir kurs acılacağını
bunun için Personel tespiti yapıldığını, beş arkadaşımız için yazı yazıldığını
söylediler. Önce pek umursamadım ama, kursun dört ay hızlandırılmış İngilizce
kursu olduğunu öğrenince kursa gitmeyi çok istedim.
Şefim ve Amirimin izni ile Müdürümüz Cemal beyin yanına gittim ve kendisine
bu kursa gitmeyi çok istediğimi söyledim. Müdür bey de sağ olsun beni kırmadı
ve Ankara'da ki Başmüdürlüğümüz Planlama Müdürü Nuri beyi arayarak ismimi
ilave ettirdi.
Müdür bey yine yapacağı babalığı yapmıştı ve bende diğer beş arkadaşımla
birlikte kursa gidebilecektim. O kadar mutluydum ki, ancak Müdür bey bununla
da kalmadı ve öğretmen olarak yetiştirilmek üzere beni Kurs gruplarından birine
verdi. Belki çok alıştığım arkadaşlarımdan ayrılmıştım ama, idealim çok kısa sürede
gerçekleşmişti. Üstelik çok sevdiğim arkadaşım Tunay beyle birlikte çalışacaktım.
Amirimiz ise yine yakından tanıdığım çok sevdiğim Fahrettin isminde bir beydi.
İş hayatım iyice hareketlenmeye başlamıştı. Ancak bizler kurstayken Müdürlükte
yaşanacak ilk acı olay aklıma bile gelmezdi. Arkadaşlarımla vedalaşmam bugün
gibi aklımda. Oysa çok sevdiğim eski Şefim Azize hanımı bir daha göremeyecekmişim.
O hayat dolu, o harika bir yönetici, o gencecik insan maalesef aramızdan ayrılacakmış.
Mühendis Sezai bey, Baş teknisyenler Hazım ve Şevki beyler. İdari İşlerden Zarif bey
ve İdari Kurs Grubundan samimi arkadaşım Tunay ve benim için dört ay sürecek, birlikte
çok güzel vakit geçirdiğimiz, yeniden öğrencilik hayatı yaşadığımız, hatta öğrenci gibi
sıralara oturduğumuzda çocukluğumuza döndüğümüz yeni bir serüven başlıyordu.
Altı Personel o zamanlar çok popüler olan Mavi trenle Ankara'nın yolunu tuttuk.
Neşeli bir yolculuktan sonra o zamanlar İçaydınlık'da olan Başmüdürlüğümüz kurs
binasına geldik. Yaz ayları olduğu için binada başka kurs yoktu. Dolayısıyla
Kursiyer yatakhaneleri de sadece bizim için açılmıştı.
Benim ve Zarif beyin dışındaki bütün arkadaşlar gruplarında öğretmenlik yapan
eğitim görevlileriydi. Bense henüz Kurs grubuna başlayan aday öğretmendim. Diğer
Eğitim Müdürlüklerinden katılan arkadaşlarında hemen tamamı eğitimciydi. Hal
böyle iken nasıl o kadar çocuklaştık bilemiyorum.
Bize ders veren öğretmenler ise Kurs Müdürü Yüksel hanım ve tecrübeli öğretmen
Mustafa bey dışında hepsi ya yeni öğretmenler, ya da stajyer öğretmenlerdi. Belki bu
genç hanımların dersimize girmesi de bizim yaramaz çocuklara dönmemize neden
olan faktörlerden biriydi.
Yaşadıklarım nedeniyle geçirmiş olduğum bunalımlı günler, yıllar bir tarafa
bırakılacak olursa ben aslında hayatım boyunca esprili, muzip bir insan oldum.
Halende öyleyim. O nedenle sınıfın en yaramazlarından bir tanesi bendim.
Kısa sürede diğer Müdürlüklerin elemanları ile de kaynaşmıştık. Ama ben sınıfta
en çok Mühendis Sezai bey ve tabi ki genç öğretmenlerle uğraşıyordum. Bizlerden
yaşça çok genç olan kızcağızlar kızmak isteseler de bizim muzip hareketlerimize
kızamıyor. Arada bir uyarıyor ama ardından kendileri de dayanamayıp
gülüyorlardı.
Henüz ilk günlerdi. Daha isimlerimizi bile bilmedikleri için sıralarımızın üstündeki
isimlikten bakarak söylüyorlardı. Bir gün Işın hanım isimli genç hocamızın dersine
girmeden önce masalardaki isimliklerin yerlerini değiştirdim. Bir müddet sonra hoca
bizlere soru sormaya başladı. Ancak o isimliğe bakarak Sezai beye soru soruyorsa
cevap başka bir sıradan geliyordu. Hoca önce bu duruma şaşırsa da, gülüşmeler sonucu
durumu anladı ve oda bizimle birlikte gülerek bunu yapanın kim olduğunu sormadı bile.
Yüzüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN