Zaman öyle hızlı akıyor ki, insanın başı dönüyor. İşte yeni bir hicri yıla daha girdik.
 
Hicret derken,  neler neler geçiyor aklımızdan!..
 

Karanlıktan aydınlığa, zilletten izzete, darlıktan bolluğa, kötülükten iyiliğe, taklitten tahkike, kabuktan öze, pasiflikten aktifliğe, günahtan sevaba, şüpheden yakine, yanlıştan doğruya, cehaletten ilim irfana, terörden selamete hicret etmemiz gerekir de nasıl, nereye, kimin yanına, ne zaman ve ne şekilde gidip de matluba ereceğiz, diye düşündüğümüzde sorularımızın cevapsız kaldığını görüyoruz!..

 
Yeryüzünde muhacir olsak bizleri bağrına basacak ensarların  bulunduğu bir Medine’miz bile yok!..
 
Birileri bize muhacir düşse, onlara gerçekten ensar olabilir miyiz?..
 
Yüce yaratan bizleri tek bir ve vasat ümmet olarak yarattığı halde; birliğimizi henüz kuramadık ve vasatı da bir türlü yakalayamadık!..
 
Kimimiz ırkçılığa saptı, kimimiz dünyevileşti, kimimiz düşmanlarla birlikte hareket ettik. Kimimiz makam-mevki ve koltuk davasına düştük, kimimiz şeytanın adımlarını takip ettik, kimimiz de sürekli Müslümanları ekleştirdik.
 
Bin bir parçaya bölündük, Allah’ın ipine bir türlü toptan sarılamadık. Örneğimiz modelimiz ve rehberimiz olması gerekirken Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’i sıradanlaştırdık ve O’nu sevmenin, O’na itaatin Allah’a itaat olduğunu ve bizatihi imanın parçası; kelime-i şehadetin diğer yarısı olduğunu önemsemedik.
 
Kur’an’ı cemaat liderlerinin meallerine göre –okuyup-  anlayıp(?), meallerden ilmihaller çıkararak Kur’an Müslümanlığıyla ahkâm kestik. Bizim gibi düşünmeyenleri küfürle, sapıklıkla ve hasım olarak itham ettik. Dolayısıyla dinin Peygamberini susturup biz konuştuk.
 
Öyle bir hale geldik ki ümmet olarak; ne cihad ve ne de hicret şuurumuz kaldı. ‘Cihadizm’  diye bir akım oluşturarak tekbirler eşliğinde, din eksenli(!) terör örgütleri ile karşılaştık.
 
Yeryüzünde hicret edecek yer de kalmadı. Sonra kimden, nereden kime ve nereye, nasıl sığınacaksınız, bilemiyorsunuz!..
 
Müslümanların bulunduğu coğrafyalarda havsalayı zorlayan entrika, cinayet, zulüm, katliam ve terör kol geziyor. Basiretsiz yöneticilerle koca bir tarih ve medeniyet resmen imha ediliyor!..
 
Ne insanımızda huzur ve sekinet emareleri var ve ne de kurumlarımızda hakkaniyet ve ciddiyet var!..
 
Bir taraftan İslam düşmanları, diğer taraftan içimizdeki beyinsiz taşeronlar aracılığıyla bir an önce dünyanın sonunu getirmek için alabildiğine yoğun bir çaba seziyoruz!..
 
Yeni hicri yıla girerken kardeşliğin tesisi, huzur ve barışın sağlanması umudumuz, izlediğimiz haberlerle ve olup bitenlerle sekteye uğruyor!..
 
Umut kesemiyoruz çünkü Müslümanlar asla Allah’tan umut kesmemelidir!.. Umudunu  yitirenin başka da kaybedeceği bir şeyi zaten kalmaz!..
 
Ezcümle diyoruz ki, Biz bugünkü Müslümanlar Hak din olan İslam’a sahip çıkıp özümseyerek insanlığa huzur ve barışı getiremesek bile bu dinin sahibinin Yüce Allah olduğunu kesin biliyoruz!..
 
İnanmayanlar istemese ve biz inananlar beceremesek de, Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır!.. Bunda zerre kadar şüphemiz yoktur.
 
Öyle anlaşılıyor ki, bütün Müslümanların yeniden ve gereğince iman etmesi kaçınılmazdır; ya değilse başımızdan ne belalar eksilir ve ne de coğrafyamızda kan ve gözyaşı biter.
 
Bir an önce kendimize gelmeli, rehavet ve gafletten derhal uyanmalıyız ümmet olarak!..
 
Selam ve dua ile!..

 

MFK

 

( Hicri 1437. Yıla Girerken Ümmetin Hâli başlıklı yazı MFK tarafından 14.10.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu