Kendi şarkımı söylemek için düştüm bu hayata ben yıllar yıllar önce. Her satırında, her mısrasında ben olacak, beni anlatacak bir şarkı için.. Yoksa başkalarının şarkılarını söylemek, başkalarının şarkılarında var olmaktan kolay ne vardı! Dümdüz, çift şeritli bomboş asfalt bir yolda, hep aynı hızda ilerlemeye benzerdi hayat o zaman..  Rutin, tek düze, heyecansız, amaçsız ve anlamsız..

 

Oysa benim yollarım hiç düzlüğe erişmedi! Benim yollarım kah patika oldu, kah uçurumun hemen kenarında; üflesen aşağıya uçacağım.. Kimi zaman dağ bayır aştım güneş tam tepemde, alnımda boncuk boncuk terler, kimi zaman karla boranla boğuştum, üzerimde bir gömlek bir ceket.. Ben bilmiyor muydum kolayı seçmeyi? Yoksa başkalarının şarkılarını söylemek, başkalarının şarkılarında yaşamaktan kolay ne vardı!

 

Kendi şarkını söyleyeceksen, şarkı dediğinin de bir anlamı olmalıydı, bir şeyler anlatmalı, bir şeyler katmalıydı sana, seni anlatmalıydı, sadece başkalarına değil, sana da anlatmalıydı üstelik; unuttuğunda hatırlamanı, düştüğünde tutunmanı sağlayacak, zorlukları aşmanda destekçin olacak; günlük değil, mevsimlik değil, ömürlük bir şarkı olmalıydı söylediğin..

 

Severken sınır koymadım yüreğime, kırmızı çizgilerim olmadı; yüreğimin sev dediğini sevdim, hesapsızca, çıkarsızca! Ne geçmişe takıldım, ne de geleceği sorun edindim kendime.. Sevilmek de derdim olmadı, önemli olan sevebilmekti benim kitabımda.. Kim ne söyleyecekmiş umurumda mı oldu sanki.. Asla!

 

Başkalarının yazdığı bir hayatın figüranı değil, kendi hayatımın başrol oyuncusu olmayı tercih ettim. İpleri başkalarının elindeki kalpsiz kuklalar gibi düşünmeden yaşamaktan kolay ne vardı yoksa! Kendinin sandığın ama sana sadece üçüncü sınıf bir oyuncu rolü yazılmış hayatları yaşamaktansa, dişimle tırnağımla, umutlarımla, hüzünlerimle, kimi zaman kahkaha kimi zaman da gözyaşlarımla büyüttüğüm kendi hikayemde, hayatımın orta yerinde, merkezinde, "ben" olmayı seçtim..

 

Gelenlere hoşgeldin, dedim, sefalar getirdin; gönlümü açtım, yüreğimi sundum, gidenlere eyvallah dedim, uğurladım, arkalarından gözyaşı dökmedim! Giden ben olduğumda; kırmadan, dökmeden, incitmeden, yüreğimin burkulduğu yerde, aldım başımı gitmesini de bildim.. Ne kimsenin ahını aldım ne de kimseye ah ettim.. 

 

Yüreğimin kapısından girmek kolaydı belki, ama orada konaklayabilmek, ama orada kalıcı olabilmek, ama oranın kiracısı değil de sahibi olabilmek.. Belki de yüreğimin sahibini aradım onca zaman.. Ben bir denizdim, kimine umman kadar büyük gelen, kiminin gözündeyse küçük bir su birikintisi..

 

Suyum kimine sıcak geldi, kimine tuzlu; kimine soğuk geldi, kimine dalgalı.. Kimi   yüzmeyi beceremeyip boğuldu, kimi geçip gitti denizimden boylu boyunca.. Suyumun kabul etmedikleri oldu, attım sahile o kalpsiz bedenleri.. Suyuma su karıştırmaya kalkanlarınsa, bakmadım gözlerinin yaşına.. Kimi zaman dingin kimi zaman kendine bile hırçın mavi sularımda benimle bütünleşecek rengi aradım asırlarca.. Dibine kadar tertemiz bir denizdim ben, berrak, duru ve keşfedilmeyi bekleyen..  

 

Sabahlara kadar bir başınalığımla sulanan yastıkların karanlık gecelerinde uyudu insanlar mışıl mışıl öteki yarıları zannettikleri insanlarla; dudaklarında sahte gülümsemeler, yüzlerinde yalancı mutluluklar..  Aynı havayı soluduk, aynı geceyi yaşadık, aynı güne uyandık hep bir yerlerde.. Aynı şehirlerin, aynı bölgelerin, daha da olmadı aynı ülkenin insanlarıydık.. Kimbilir belki aynı havayı çektik ciğerlerimize, aynı gök kubbenin altında aynı yıldızları sayıp aynı güneşe selam durduğumuz gibi..

 

Mutlu olanlar, mutluluğu arayanlar, mutlu olduğunu zannedenler. Neydi acelemiz.. Nereye yetişmeye çalışıyorduk.. Bu yaşadığımız sanki kaç perdelik bir oyundu; yanlış insanlarla olduğunu bile bile sürdürmeyi marifet sandığımız.. Belki de yanlış olduğunu bildiğimizden gerçek aşkın gerçek mutluluğun gerçek huzurun peşinden gitmek yerine, aramak yerine, kovalamak yerine, vazgeçmişliklerimizle elimizdeki hayatın hepsini bir çırpıda tüketmeye çalışıyorduk..

 

Bu yolun yolcusuyuz madem, hepimiz kendi masalımızın prensleri, prensesleriyiz, nedense vazgeçtik; aramaktan vazgeçtikçe kendimizi de kaybettik, kaybolduk karanlık dipsiz kuyularda, korktuk belki de bir adım ötemizde neler olacağından, olabileceğinden; yoksa elbette çürük elmalar da olacaktık kimimize bu arayışta, bulana kadar ruh ikizimizi..

 

Yüreğimin kapılarını sonuna kadar açtım dedim ya, bir gün dur dedim kendime, bir bak dedim kendime, kazandıklarını ve kaybettiklerini terazinin iki küfesine de koy ayrı ayrı.. Baktım ki aslında bu kapıdan girenlere olan duygularımın sonsuz bir yoğunlukta olmadığını anladım..

 

Döndüm, bir de geriye baktım.. Değer verdiğim insanlar meğer hep usumda büyüttüğüm ben'li sevdalarmış, ütopik aşklar, gerçek olmayan kahramanlar.. Meğer hep benim usumda güzelmiş bu sevdalar sadece.. Benim satırlarımda, benim şiirlerimde, benim şarkımda güzelmiş.. Olmasını istediğim sevdaları yaşıyormuşum bir başıma, kendi masallarımda..

 

Bir gün gördüm ki yüreğimin kapısından girenler kocaman birer hiçmişler aslında, bugün değil isimlerini cisimlerini bile hatırlamadığım.. Pişmanlığım yoktu, keşke'lerimi bir şehirlerarası otobüsün altında ezmiştim fi tarihinde, keşkelerim yoktu,  aldanmışlığım vardı, bir de harcanmış yıllarım.. Şarkımı söylemeye devam ediyordum ben, kendi şarkımı söylemeye..

 

İnsan, yıllarını boşa harcadığını, harcanmışlığını, yüreğinin, ömrünün gerçek sahibini bulduğu zaman anlıyor.. Aşkın şarabında demlendiğinde yürekler, heyecanı yıllar geçse de ilk günkü gibi sürdüğünü anladığı zaman; yokluğunun kocaman bir boşluk, kocaman bir kimsesizlik yaratacağını anladığı zaman, işte o zaman diyorsun ki; ben hep bu sefil bu biçare bu yalnızlığın kıblesindeki ömrümün cahiliyye devrinde yaşamışım bin yıllarca.. Ne büyük körmüşüm Allah'ım, ne büyük sağır!

 

Aşk bu işte! Birbirimizi tanımadan önce bir yerlerde bir başımıza söylediğimiz şarkıların aynı şarkı olduğunu gördük; birbirimizi topladık, toplamımızdan çıkan sonuç ikimizin şarkısı oldu, bizim şarkımıza dönüştü, kendiliğinden; birbirimizin hayatında geçici roller çalmaktansa birlikte bir hayat inşa ettik kendimize, kendimizce, yan yana, el ele, yürek yüreğe, kalplerimizde tükenmeyen bir sevdayla, ateşi sönmeyen bir aşkla..

 

Birimizin dilindeki cümleyi diğerimiz tamamladı, birimizin hüznünde birlikte ağladık, sevincinde birlikte coştuk.. Birlikte eğlendik, birlikte yandık.. Ne yakılmadık şehirler bıraktık sevdamızda, ne yıkılmadık meyhaneler.. Virane ettik ocakları bu sevda uğruna! Öyle büyüktü ki, öyle kocaman; Karadeniz ile Marmara Denizi gibi; birbirimize aktık, birbirimizin sularına karıştık, birbirimizi kucaklayıp birbirimizin olduk coşkun seller gibi..

 

Bir insan için kendini hiçe sayıp onun için hayatını feda edebiliyor musun? Herşeyden sırf onun için vazgeçebiliyor musun? Peki o insanı görmediğinde, göremediğinde içinde hep birşeylerin eksik olduğunu hissediyor musun? Bir burukluk oluyor mu yüreğinde, özlemlerin gözyaşlarına katık oluyor mu sessiz ve sabahsız geceler boyunca? Gözlerin arıyor mu her surette, elin telefona gidiyor mu aradı mı, arayacak mı, ne zaman arar diye, rüyalarını süslüyor mu, ellerinin dokusunu, teninin kokusunu, gözlerinin buğusunu arıyor musun ıssız kaldığın vakitlerde?

 

Mecnun'un çöllerde Leyla'sını aradığı gibi, Ferhat'ın Şirin'i uğruna dağları deldiği gibi, Kerem gibi, Yusuf gibi, aşkları için canlarını feda eden gerçek aşıklar gibi seveceksen dibine kadar seveceksin, yaşayacaksan sonuna kadar yaşayacaksın, alev alev yanacaksın, yandıkça "daha olmadım" diyeceksin, ta ki küllerin sevgilinin teninde kaybolana kadar..

 

Hayat kaç vakit geçireceğimizin belli olmadığı bir durak.. Bir konaklama.. Bu konaklamada gerçek aşkı bulanlara ne mutlu.. Bu konaklamada gerçek aşkı yaşayanlara ne mutlu.. Bu konaklamada gerçek aşkla yaşayanlara ne mutlu.. Bana ne mutlu.. Ve bugün anladım ki, en güzel şarkı birlikte söylenendir.. Seninle söylenen..

**

www.muratyuksel.com.tr

twitter.com/mavikaradeniz

( Yandıkça Daha Olmadım Diyeceksin.. başlıklı yazı Maikaradeniz tarafından 26.08.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu