Hayal mahsulü bir
ovanın verimli toprakları kadar çığırtkan ve yalın, bakir düşler engebeler
arasında dile gelme arzusuyla yanıp tutuşan.
Ne zikredilen ne
gönülden geçen. Olan belki de çok uzağında o bitimsiz kıyının.
Hanidir el vermeyen
nicesi. Belki de tutan, tutulmuş ya da tutanaklarda dahi yer bulmayan.
Belki de var olmamış,
yadsınası ve izafi bir kitlenin o muhafazakâr beyanatı insana dair.
Süzgeçten geçmiş ve
içilesi o dem biraz acı olsa da.
Korkuların yerleşik
düzeni, balta girmemiş ormanların sefil görünümlü Tarzan’ı kadar vahşi ve bir o
kadar insandan insan, boşluğa düşmüşçesine medeniyetin merkezinde hala ve hala
bir ağaç gölgesi için yanıp tutuşan.
Belki bir kayın ağacı
belki bir selvi belki de haşmetli bir çınar gölgesinde huzur bulacak.
Ne söz ne itham. Ve tek
gerçek yansımayan ne varsa her ne kadar zikredilen onca söylem uçuşsa da.
Yirmi dört saatin
telaşıyla çiçekten çiçeğe konan bir kelebek kadar duyarlı ve ömrün kıyılarında
dalgalar arasında boğulmamak adına konduğu son çiçeğe gönül vermiş.
Biraz kırılgan bir düş
bazen hoyrat bir rüzgâr kadar yakıp yıkan.
Yol yordam bilmez zaman
zaman insanoğlu. Ne evrenin merkezi ne de boşluğun o hicap eden yankısı.
Ne ilk ne de tek bir o
kadar çoğalan bir duygu fırtınası anlaşılması mümkün olmayan. Anlaşılmak adına
verilen mücadeleye de değmez üstelik.
Değer değmez kaybolan o
soluk görüntü altında binlerce sığınak gizli içi tıkış tıkış. En az gönül
kadar, en az yürek kadar: Yeri geldi mi bir kum zerresi kadar kıstırılmış o
izafi görüntü yeri geldi mi dağlar kadar engin zirvede yalnız ve ulaşılmaz.
Mümkünatı yok zira o dağın tepesine ermeye. Var olanı koruyup kollamak adına
değmez mi o sessizliğe. Külfeti emsalsiz olsa da zikredilen anlam yüklü sayısız
imge kadar uçsuz bucaksız.
Yeri geldi mi tek bir
damla yaş akıtmaktan muzdarip dahi olunmayan. Ne de olsa maliki sensin o akan
yaşın: Yeri geldi mi hüznün tetiklediği ve bilinmez bir an ve mekânda
mutluluğun perçinlediği. Ne yadsınabilir ne ayaklar altına alır çiğnenebilir.
Duygu yürek işidir. Sesler ya da mefhumlar ne işgalindedir ne de emrindedir
düzenin.
Perdeler kalkanadır
yüreğin ve işgalin.
Hüzün rahmetidir
Yaratan’ın ve görecelidir yaşamlar sadece kişiye dair ve kişiye ait.
Mahremiyetin
gölgelendiği bir karanlık yaratmak aydınlık ruhların iştiraki olmaksızın.
Düş kırığı hatta kalp
kırığı.
Nefret ve öfke
katilidir sevginin. Sevi yetisinin mağlubiyeti nefretin ve acizliklerin üstün
addedildiği.
Ne bitimsiz bir sevgi
ne de iştirak etmenin mümkün olmadığı onca zafiyet temeli sağlam bir binanın
çökmesine sebebiyet verecek.
Ne ömür bitimsiz ne de
İlahi Adalet kifayetsiz. Sadece zamanın ve manevi bir dünyanın varlığı çoğunun
nazarında anlamını yitirmiş.
Ne varsa anlamını
yitiren ya da her kim ise anlama zorluğu çeken.
‘’Böyle mi olmalıydı?’’
gibi bir sorunun cevabı ne mümkün ne de bilinçdışı.
Yetiler ve malikleri…
Vasıflar ve tüm
maharetler…
İnsan ve melekeleri…
Başlangıç ve istikamet.
Ve özgürlük.
İhtişamı evrenin akıl
sır erdiremediğimiz.
İstikrarsız ve muaf
tutulan düşünce yetisi haricinde ne varsa mubah. Yeri geldi mi bağnaz bir ön
yargı ile istiflemek ve depolamak nefreti yeri geldi mi sunturlu bir yobazlıkla
köşeye sıkıştırmak. Görünen haricinde görmek istenilen her ne ise ya da katmerli
ve sırnaşık bir acımasızlıkla aklı evvel kim varsa inandırmak yalan yanlış ne
ise sunuma hazır.
Bilip bilmeden ya da
haiz olunan egonun marifetiyle üstün kılmak vasıfsız varlıkları ulaşmak adına tatminkâr
bir yaptırımın eşliğindeki bilinmez hükme. Hükmeden ya da hükmedilen fakat tek
bir ayraç araya konması gereken: Kim kimden üstün olduğunu iddia edip hak iddia
edebilir ki sahip olamadığına. Ve sahip olunan o bitimsiz güdü ve dürtüyle
işgal etmek korunaksız ruhların kapsama alanını.
Düşünmeye meyilli olmak
gerekirken yargılama ve üste çıkma eğilimi ile farkındalık düzeyinin adımlar
ötesinde faydasız ve süresiz bir iştigal haricindeki güzellikleri görmezden
gelip. Görüntü kirliliği adına heba etmek gayretleri ve karartmak ve boğmak
kendi karanlıklarından bihaber.
Olan değil de üstelik
sadece zamana ve inanca kalmış bir süreç son durağa hızla ilerken.
Ne suç ne de suçlu.
Ne hüküm ne de hâkim.
Medeniyetin en üst
basamağa ermiş olması gerekirken beşeri ihtirasların büründüğü kılıflar.
Sadece vicdanın değil
çıplak ruhların da yok olduğu anlamsız bir düzenek keyfe keder yaşayan eşref-i mahlûkat
bozmazken istifini.