1
Olağan
günlerden biriydi hatta olağan sayılmayacak kadar sessizlik vardı Polis
merkezinde. Küçük bir oda, oda içerisine sığdırılmış iki adet masa, masalar
üstünde birer adet bilgisayar monitörleri, klavye. Kırtasiye işlemlerinde
kullanılan delgeç, zımba ve kaşeler. Daha kıdemli olan Polis Kadir, yan masada
oturan Polis Kemal’e hararetle bişeyler anlatıyor, muzip muzipte gülümsüyordu.
--Ya Asayişte
çalışan Murat var ya.Akşam gittik işte Murat Bey’in evine. Kızı Merve ne tatlı
olmuş öyle görsen.Dört yaşında, peltek peltek konuşması, eli ile upuzun sarı
saçlarını şööle bi havalı arkaya doğru atması.
--Eee?
--İşte Merve
babasının kucağında oturuyor. Benim oğlanda benim kucağımda. Bizim oğlan kalktı.
Gitti gitti, babasının kucağındaki Merve’yi bir öpmesin mi?
--Aaaa,
naaptı peki Murat ? Ya oda şaşırdı bizde şaşırdık bir an. Yapmazdı hiç böyle.
Güldük tabi. Murat hafif bozulur gibi oldu. Sonra bizim oğlan gelene kadar kızın
yanından hiç ayrılmadı. Polis Merkezinde pek nadir olan iş yokluğunda, muhabbet
ortamının tadı çıkarılıyordu. Kahkahaların ardı arkası kesilmiyordu. Önce ara
koridordan bir kapı açılma sesi duyuldu. Ardından ikisinin çalıştığı odanın
girişinde, elinde bulunan telsiz ile Karakol Amiri Sedat Başkomiser
gözüktü. Herkes toparladı kendini.
Başkomiser Sedat’da kahkahaların
sebebini merak etmiş odaya gelmişti.
--Hayırdır
keyfiniz yerinde maşallah? Dedi yumuşak bir ses tonu ile. Anlaşılan muhabbete
oda katılmak istiyordu. Akşam olanları yeniden anlattı Polis Kadir. Sedat
Başkomisere göre o kadar da kahkahayı
hak etmemişti konu ya. Bir iki tebessüm ile dahil olmaya çalıştı neşeli ortama.
İki küçük kızını anımsadığındandı belki.
Diğer birkaç
odada memurlar gözleri monitörde, elleri klavyede birşeyler yazıyor,
ellerindeki evrakları inceliyorlardı. En baştaki telsiz odasındaki karakol
nöbetçisi bir yandan telsizdeki muhabereyi takip ediyor, diğer taraftan karakol
çevresinde bulunan kameraların verdiği görüntüleri ekranda izliyordu. Kadir ile
Kemal’in odasındaki kahkahalı muhabbet azalmış, Başkomiser Sedat odasına doğru
bir iki adım atmıştı ki, karakol nöbetçi odasında bulunan telsizdeki muhabereye
kulak kabartıp oraya doğru yöneldi.
--Kanatlı
Caddesi 30016 Sokak, Huzur AVM Karşısı.
Karı koca kavgası olarak ihbar edildi. Kadının yaralı olduğu bilgisi var
tamam. Olay yerine bir ekip yönlendirilirse iyi olur tamam.
-- Anlaşıldı
efendim. Dedi telsiz nöbetçisi. Anons edilen adres kendi mıntıkaları dahilinde
idi. Karakoldaki bu olağan dışı sessizlik fazla sürmemişti. Başkomiser Sedat
elinde bulunan telsiz ile muhabereye katıldı.
--8456
--8456
Dinlemede efendim.
--Muhabereyi
takip ettiniz mi?
--Doğrudur
efendim.Olay yerine doğru seyir halindeyiz şu an tamam. Karakola bağlı ekip olay yerine intikal
ediyordu. Bir süre sonra olay faili yada failleri karakola intikal
ettirilirdi.Sedat Başkomiser odasına çekilmiş, Polis Memurları Kadir ve Kemal
kendi işlerine dönmüştü.
Bir süre
sonra 8456 kod numaralı ekip Karakol ön bahçesinden içeri girdi. Aracı Tam da
karakolun giriş kapısı önünde durdurdu. Arka kapı açılıp önce uzun boylu zayıf
bir polis memuru indi aşağı. Sonra olayın zanlısı. Ardından daha kısa ve hafif
göbekli olan başka bir polis memuru. Zanlıyı aralarına alıp merdivenden hızlı
adımlarla çıkıp telsiz odasının önünden geçerek içeri doğru yöneldiler. Zanlı
mukayyitlerin odasına alındı. Kadir ayağa kalktı. Zanlıyı getiren arkadaşlarına
baktı. Daha kıdemli olanı söze girdi;
--Eşini darp etmiş.Kadın
hastanede.Olay anlaşılmıştı.Son zamanlarda çokça yaşanan kadına şiddet
olaylarından birisi idi. Kadir Zanlıya baktı şöyle bir. Başını yere eğmiş, iki
elini bağdaştırmış, kaderine razı bir hali vardı. Otuz yaşlarında, şakaklarında
tek tük aklar olan, beyaz tenli uzun boylu genç bir adamdı. Beyaz gömleğinin
sol üst cebi yırtılmış, üstten iki düğme kopmuş, boynundaki kravat şekilden
şekile girmişti. Birkaç damla kan lekesi beyaz gömleğin üstünde hemen dikkat
çekiyordu. Perişan bir hali vardı. Ama yüzünde gayet masum çocuksu bir ifade
vardı.Kadir karşıda bulunan masanın yanındaki sandalyeyi gösterdi.
--Buyrun oturun şöyle.Zanlı başını
kaldırmadan arkasına döndü. İki üç adım atıp sandalyeye oturdu.Kadir ekibe
döndü. Tamam anlamında başını salladı. Ekip memurları usulca odadan ayrıldı. Gerisi
kendilerinin işi idi. Zanlıya döndü Kadir;
--Hayrola nedir mesele?
--…
--Gücün yetti mi bari kadına?
--…
--Neyle vurdun? Neresine vurdun?
--…
Cevap vermiyordu zanlı. Başını yerden kaldırmıyor, iki eli
ile parmaklarını oğuşturuyordu. Kadir Kemal’e döndü;
--İki satır yazısını yazalımda alalım doktor raporunu. Tamam
anlamında başını salladı Kemal. Bilgisayarından açtı ilgili sayfayı. Yazmaya
başladı. Sedat Başkomiser girdi odaya bu arada. Elindeki telsizden muhabere
sesleri geliyordu. Kapının giriş kısmında durdu. Şöyle bir zanlıya baktı.
Ardından memurlarına baktı. Kadir;
-- Kadına şiddet olayı Başkomiserim. Eşini darp etmiş. Kadın
hastanede. Hastane polisi ile görüştük. Kadının hayati tehlikesi yok. Muhtemelen
öğleden sonra onun da ifadesini alırız. Zanlının doktor raporunu aldıracağız
şimdi. Başını salladı Sedat Başkomiser. Ardından zanlıyı süzdü bir. Sordu
sonra;
--Ne iş yapıyorsun sen?Oturduğu yerde şöyle bir ileri geri
gitti zanlı.Kısık ve zor duyulan bir ses tonu ile;
--Öğretmenim. Dedi. Üçününde bakışları yine zanlıya
döndü.Başını sağa sola salladı Başkomiser. Şöyle bir süzdü yeniden.
--Lavaoboya götürün şunu. Elini yüzünü yıkasın. Ardından usul
adımlarla odasına yöneldi. Kadir aldı zanlıyı. Lavaboya götürdü. Bir süre sonra
tekrardan geldiler. Kemal gözü bilgisayarın monitöründe, eli klavyede sordu;
--Adın?
--Samet… Samet ASLAN
--Mesleğin?
--Öğretmen
--Doğum yeri ve tarihi? Zanlı, kısa kimlik bilgileri
alındıktan sonra hastaneye, ekip nezaretinde doktor raporuna gönderilmişti.
…
Saat 11.00 civarı hastaneden gelen darp ve cebir izi
olmadığına dair raporun ardından resmi işlem başlamıştı. Kadir ve Kemal zanlıyı
odaya almışlar, olayla ilgili ifadesini almak için sorular soruyorlardı. Ancak
zanlı bazı sorulara kısa ve ilgisiz cevaplar veriyor, çoğu soruya cevap
vermiyor, başını iki eli arasına almış, öylece yere bakıyordu. Böylece geçen
yirmi dakikanın ardından Kadir Durumu Başkomisere bildirmek gerektiğini
düşündü. Kapısını çalıp odasına girdi. Durumu anlattı.Sedat Başkomiser ile
birlikte mukayyit odasına yeniden girdiler. Sedat Başkomiser Zanlı Samet’e dönüp;
--Evet Samet ne oldu bu sabah? Neler oldu anlatmayacakmısın?Şöyle
bir başını kaldırdı Samet.Kadir ve Kemal’e baktı.Odaya bir göz gezdirdi. Sonra
yeniden dikti başını yere.
--Gel hele benim odamda konuşalım senle. Dedi Sedat
Başkomiser. Yerinden kalktı arkasına düştü Samet. Orta koridora gelmişlerdi ki
bir çığlık yankılandı polis merkezinde;
--Allah belanı versin senin! Bunu sana bırakmayacağım!
Samet’in darp uyguladığı eşi hastaneden alınmış, ifade için polis merkezine
getirilmişti. Çenesinde bir bandaj, sol eli ise tamamen sargı içinde idi. Tam
da orta koridorda karşılaşmışlardı. Kadının haykırışları devam ediyordu.
--Ben sana göstereceğim. Dur sen! Oğlumu, Sinan’ın yüzünü
göremeyeceksin bir daha! Babamı aradım kardeşimi aradım geliyorlar!Sedat
Başkomiser müdahale etti hemen;
--Sakin olun hanımefendi gereğini biz yapıyoruz zaten. Sakin
olun. Diğer odada bulunan polisler de çıktı kargaşaya. Başkomiser;
--Alın şunu, mukayyit odasına. İfadesi alınsın mağdur/
müşteki olarak. Bayan polislerden Suna geldi koluna girdi. Bir iki yatıştırıcı
söz eşliğinde mukayyit odasına aldılar. Zanlı Samet ise başı yerde, hiç cevap
vermeden Başkomiserin ardından odasına girdi.
Başkomiser büyükçe bir masanın ardında bulunan makam
koltuğuna oturdu. Ayakta karşısına gelip dikilen Samet eli ile karşıdaki masa
önünde bulunan koltuğu işaret etti.Samet oturdu. Birkaç saniyelik sessizlik
oldu odada.Şöyle bir başını sağa sola çevirdi Başkomiser. Bir memnuniyetsizlik
ifadesi yerleşti yüzüne. Ardından önündeki çekmeceyi açtı.Sigara paketini
çıkardı. Samete uzattı. Samet ;
--Yasak değil mi amirim?
--Boş ver. Yak yak. Çekinerek
uzattı elini Samet. Titreyen elleri ile aldı bir tane. Bir tanede kendisi aldı
Başkomiser. Önce Samet’in sonra kendisinin sigarasını yaktı.Önceden kalmış boş
cay bardağını kenara alın, altındaki tabağı kül tablası olarak kullanmak üzere
ikisinin arasına koydu. Çektiler derin derin.
--Eee dedi . Başkomiser.Anlatmayacakmısın daha?Durdu Samet.
Sigarasından derin bir nefes daha çekti.
--Eşin ne iş yapıyor, çalışıyormu?
--Hıı. Çalışıyor. O da öğretmen.
--Her ikinizde tahsilli okumuş insanlarsınız. Yani nasıl
olur, televizyonu haberleri izliyorsunuz, nasıl eşine şiddet uygularsın? Kısa
bir sessizlikten sonra anlatmaya başladı Samet;
--Amirim,biz beş kardeştik. Evin tek erkek çocuğu da bendim.
Babam kapıdan girince değişirdi bizim evde her şey. Herkes bir
silkinir şöyle yerinden, ayağa kalkardı. Anamda tatlı bir telaş başlar, usulca
sokulur yanına “Hoş geldin Bey” der, evin içinde bir hareket başlardı. Babam
mağrur babam yiğit babam. Babam koca dağlar gibiydi babam. Ablam hemen fırlar
yerinden, minderini serer babamın altına, ben koşar yastık getiririm sırtına. O
gelmeden önceki tüm kavgalar bitmiş, tüm gayri ciddi şakalaşmalar gülüşmeler
kesilmiştir artık. Her şey daha ciddi daha gerçek olurdu. Allah var öyle
dövmezdi sövmezdi bize. Ama işte daha bir ağırdı. Bir güven abidesi idi. Korku
evet vardı. Ama aslolan saygı idi. Babaya karşı derin, saklı bir sevgi, bir
hayranlık vardı. Baba yiğitti. Yenilmezdi. O kız erkek tüm evlatların kahramanı
idi.Sonra amirim yıllar geçtikçe büyüdüm bende zamanla. Zamanla evin tek erkek
çocuğu olduğumdan aynı saygı bana da gösterildi. Yerimden kalkmazdım. Suyumu
bile ablalarım getirirdi. Bir dediğim iki edilmezdi. Erkek çocuk olduğumdan
şımartıldım birazda galiba. Ablalarım kardeşlerim öte git demezlerdi bana.
Annem dedirmezdi. “ Aslanım yiğidim” derlerdi. Gece geç gelirdim eve, bazan
arkadaşlarımda kalırdım. Sinemaya giderdim. Bana her şey serbest idi. Ablalarım
itiraz ettiğinde “o erkek yapar, o erkek gider” derlerdi. Hep özgürdüm. Çünkü
ben erkektim. Hani birde i Amirim, erkek çocuğunun model olarak beynine hep
babası yerleşir ister istemez. Babam gibi olmak. Sustu bir süre Samet. Biten
sigarasını çay tabağında söndürdü. Gerildi yeniden koltuğuna. Devam etti
anlatmaya.
--Üniversitede
tanıştık eşimle. Son yılında. Sonra nişan düğün. O zamanda ufak tefek
problemler çıkıyordu ama, evlenince geçer, biter diye düşünüyordum. Ama öyle
olmadı. Bazan, hele çocuğumuzda olduktan sonra, hayata yetişemez oldum sanki.
Hep koşuşturmaca hep telaş. Eşim de çalışıyordu. Mutlaka tabi yardım etmem
gerekiyordu. Yemek yaparken ben salata yapıyordum. O bulaşıkları yıkarken ben
duruluyordum. Ne bileyim, ütüyü ben yapıyordum, çocuğun zaman zaman altını ben
değiştiriyordum. Kendime inanamıyordum bazen. Ama bir türlü bir türlü tatmin
olmuyordu. Küçük bir konuda tartışsak, bir kelime söylediğime beni pişman
ediyordu. Lafa boğuyordu beni. En iyisi tartışmamaktı. Her şeye evet demekti.
“Tamam hayatım, olur hayatım, peki hayatım” ile günümüz geçiyordu. Okuldan eve,
evden okula. Yaz tatillerinde üç gün benim annem babamlarda kalıyorsak bir
hafta, on gün onun ailesinde kalıyorduk. Ailem senede bir gün gelip kalsalar
surat yapıyordu. Neyse işte Amirim, dün akşam misafirler vardı. Onun okuldan
arkadaşı ve eşi. Ev almışlar yeni, kapıya da her ikisinin ismini yazdırmışlar.
Şimdi onlar gidince bizimki başladı, kapıda neden senin ismin yazıyor da
benimki yazmıyor diye. ”Tamam” dedim “Olur seninkini de yazdıralım.” Ama içimde
bişeylerin dolduğunu patlamak üzere olduğumu hissettim. Sabah oldu sonra. Canımın
sıkıntısından geç de yatmıştım. Yaptığımız iş bölümü nedeniyle erken kalkıp
ütüleri yaptım. Neyse Amirim, kahvaltıyı da hazırladım işte. Kalktı kendisi. Bu
arada bakıcı geldi. Ben mutfağa geçtim. Bir bardak çay doldurmuştum ki, öfkeli
bir ses tonu ile bana seslendiğini duydum. Yanına gittim. ”Ne var nooldu?”
dedim. “Eteğim… Ne biçim ütülemişsin böyle, ben böyle mi gideceğim okula” Amirim tamam diyorum, sus diyorum susmuyor. Bakıcı
bize bakıyor. Sus diyorum konuşuyor konuşuyor. Sonra sonra noolduğunu
bilmiyorum işte. Kaybetmişim kendimi. Durdu Samet.Sustu bir müddet. Bu sefer
ikrama gerek kalmadan masada duran sigaradan bir tane daha aldı. Titrek elleri
ile yaktı yeniden. Devam etti.
--Kişiliğimi
yitirdim be amirim. Kim olduğumu. Benliğimi. Ben bekarken kız kardeşlerim
etrafımda dönerdi. Hele bir dediğimi iki etsinler, en önce anam paylardı.
Erkektim ben. Babamın tek oğluydum. Aslanım derdi anam babam bana. Nooldum ben
böyle amirim. Nasıl yaptım. Nasıl vurdum eşime. Hep böyle eşine şiddet
uygulayanları kınarken, cahil, kaba, yobaz diye suçlarken ben nasıl vurdum
eşime? Başını iki eli arasına aldı. Gözlerini yumdu sıkı sıkı.
--Hem amirim. Ne
bileyim. Böyle bizi erkek çocuklarını diğer cinse karşı hep farklı üstün yetiştirip sonra tamamen eşitlikçi bir
evlilik sürdürmemizin beklenmesi. Yani asıl şiddet bize değilmi? Erkeğe değil
mi? Başkomiser Sedat dinledi dinledi. Lafa girdi sonra.
--Tamam. Sıkma
canını. Eşinin önemli bir şeyi yok. Şimdi arkadaşlara şöyle yüzeysel bir ifade
ver. Adliyeye götürelim seni olur mu? Savcı, hakim hakkında bir karar verecektir. Tamam
anlamında başını salladı Samet. Usulca çıktı odadan. Eşinin ifadesi alınmış,
diğer odaya alınmıştı. Açık olan kapıdan Samet’e nefret dolu gözlerle
bakıyordu. Samet ve Başkomiser mukayyit odasına girdiler. Başkomiser Kadir’e
döndü.
--Tamam. Samet
Bey’in ifadesini alalım. Mevcutlu olarak adliyeye çıkaralım.Ayakta onu
dinlemekte olan Kadir;
--Anlaşıldı
başkomiserim. Dedi.İfade alma işlemine geçildi.
…
Öğleden sonra saat dört olmuştu. Mevsim kış olduğundan
havalar erken kararıyordu. Polis merkezinde işler hafiflemiş, memurların kimisi
bilgisayarda kendisini oyalayacak bir şeyler bulmuş, kimisi elindeki son işleri
tamamlama uğraşında idi.Kimisi de yine derin bir sohbete koyulmuştu. Kadir ile
Kemal de aralarında sabah yarım kalan sohbete devam ediyorlardı.
--Vayy tosuna bak be. Dedi.Kemal. Demek babasının yanında
kızı öptü ha. Çapkın olacak senin oğlan çapkın.Dedi.Tam da o anda koridordan
geçmekte olan Başkomiser Sedat geldi odaya.Kemal’e döndü. Hafif bir tebessüm
yerleştirdi çehresine. Lafa girdi ;
--Ne güzel değil mi. Oğlumuz komşumuzun kızını öptüğü zaman
gururla anlatıyoruz işte. Aslan oğlum. Çapkın oğlum. Peki arkadaşımızın oğlu
bizim kızımızı öpse de böyle övünerek ve neşe içinde anlatabilir miyiz! Ya da
kızımız arkadaşımızın oğlunu öpse bununla gurur duyarmıyız? Oysa ikisi de evlat
değil mi? Hep farklı, hep üstün, hep ayrıcalıklı yetiştiriyoruz erkek
çocuklarımızı… Durdu bir müddet. Garip bir sessizlik oluştu ortamda. Kimse
cevap vermedi. “Neyse de!” dedi yarı duyulur yarı duyulmaz. Odasına yöneldi.