Uzun ve yorucu bir günün ardından derin bir uykuya kapanmıştı göz kapakları.

Yatakta gözlerini açtığında şaşırmıştı, bütün evin ışıkları yanıyor her yer aydınlık içindeydi. Bir anlam verememekle birlikte endişe ve telaş içinde ilk aklına gelen yan odada uyuyan 8 yaşındaki kızı oldu ve telaş içinde yataktan fırladı kalbi ritmini gitgide arttırıyordu. Koridora çıktığında evin kapısı ardına kadar açık, kapının önünde tanımadığı birçok ayakkabı vardı, hepsi gelişi güzel çıkarılmış dağınık duruyordu.

Salon kapısından baktığında şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. Koltukların üzeri bembeyaz örtüler ile kapatılmış, yerdeki halılar yoktu. Hemen diğer odaya koştu, diğer odada bulunan koltukların üzeride beyaz örtüler ile kapatılmış abla ve annesi de odadaydı yüzlerindeki garip ifadenin anlamını çözmeye çalışıyordu.

‘Neler oluyor!’ demeye kalmadan beyaz örtülerin üzerinde yatan babası doğrulmuş ve banyoya koşmuş, banyo ıslak olduğu için ayağı kayarak düşmüştü, üzerinde giysileri yoktu. Yardım için koştuklarında banyo kapısından içeri giremiyorlardı, yerlerin ıslak oluşu onlarında kayıp düşmesine sebep olacaktı. ‘Baba duvara tutun öyle kalk lütfen’ diye bağırıyor, babasına yetişmek, düştüğü yerden kaldırmak için uzanıyor, çabalıyordu. Yüzündeki acı ifade ile babasına bakıyor ‘gayret et’ diye bağırıyor çaresizlik içinde çırpınıyordu.

O sırada babası kalmak için duvara tutunmaya çalışıyordu ki; bir anda duvara yumruğunu sıkarak vurduğunu gördü. Duvardaki fayanslar içine göçmüş, duvar ise yıkılmak üzereydi.

Annesi ‘ hadi kızım senin sinirlerin bozuldu gel dışarı çıkalım biz, bir hava al’ demiş ve gecenin karanlığında dışarıya, az ileride bulunan parka götürmüştü.

Dönüp tekrar eve baktı, gecenin karanlığında gökyüzünden bir yıldız kaymış ışıklar saçarak evinin çatısına doğru geliyordu, çatının üzerine indiğini gördü, daha dikkatli bakınca ince uzun simsiyah iki kolunu göğüs hizasında birleştirmiş ve öyle duran bir siluet çatısının üzerinde duruyordu.

Annesi ‘bakma dedi’. ‘Sende görüyor musun çatıdaki nedir?’ diyebildi. Aynı anda aynı ışık huzmesi gökyüzüne doğru süzülmüş gözden kaybolmuştu. Şaşkınlık ve korku içinde yüreği yerinden çıkacak gibi hızla çarpıyordu.

İçinde bulunduğu durumdan korkusu daha da artıyor, buz gibi ter döküyordu ki; bir çığlık sesi ile gözlerini açmıştı.

İlk yaptığı hemen kızının odasına gidip kontrol etmesi ve sonrasında bütün evin ışıklarını yakması olmuştu. Eylül sıcağında buz gibi olmuş içi titriyor, kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor ve çok üşüyordu hemen gidip ceketini giydi, heyecandan boğazı kurumuş ve çok korkmuştu. O an ne kadarda yalnız ve çaresiz olduğunu hissetmişti.

‘Allah’ım bir şey olacak, sen koru’ diyerek panik içinde evin içinde oradan oraya dolaşıyor, hızlı düşünmeye çalışıyor, ne yapacağını bilemiyordu. Saate baktığında saat 02.30 idi.

            O gece endişe içinde evin içinde dolanarak sabahı yapmış, şafağın sökmesi ile erkenden ablasını aramış, her şeyi anlatmıştı. ‘Ne olur gidip bir bakın’ dediğinde ablası; ‘merak etme az önce bizdeydi sıcak poğaça getirmiş çay içtik babam çok iyi, bizde şimdi işe gideceğiz’.

Üzerinden büyük bir yük kalkmış içi rahatlamıştı.

Sonrasında ablası da endişelenmiş sürekli babasını kontrol ediyor, ya yanına gidiyor, ya da yanına çağırıyorlardı. Hayat sıradanlığı içinde akıp gidiyordu.

 

Aradan 6 gün geçmesine rağmen gördüğü rüyanın etkisinden kurtulamıyor, hatırladığında endişeleniyordu.

Kapının sesi ile kendine geldiğinde babası karşısındaydı. ‘Ne yapıyorsunuz torunum nerde’ diyerek içeri geçmişler, birlikte kahve içip uzun uzun sohbet etmişlerdi. Giderken arkasından el sallıyor ve gidişini izliyordu.

Aynı günün akşamı telaş içinde ablası kapıdaydı.

‘Çocuklar bir arada kalsın hemen gidiyoruz enişten aşağıda bekliyor, karakoldan aradılar babam hastanedeymiş havai fişekler atıldığında gözü kamaşmış kaza yapmış’ diyebildi.

O an neye uğradığını şaşırmış, rüyası aklına gelmişti, korku içinde evden ayrılmışlardı.

Telaş içinde hastaneye koştuklarında babası sedyede yatıyor, düşme esnasında başını kaldırıma çarptığı için başı ve yüzündeki kemiklerde kırıkların olduğunu, iç kanamanın devam ettiğini öğrenmişlerdi.

Korku, endişe, dua her şey birbirine karışmış panik içinde babalarına dokunuyor, kanayan yaralarına bakıyorlardı, bekliyorlardı.

Sözün bittiği yerde, yüreklerine oturan tonlarca ağırlıktaki taş ile baş başa kalmışlar,  babasının son nefesini verdiğini anlamışlardı.

 

Rüya görüyor musun? Sorusuna birçoğumuz ‘ben rüya görmem’ ya da ‘nadiren hatırlarım’ gibi cevaplarla yanıt veririz.

Hâlbuki beynin, uyku sırasında zaman ve mekânı aşarak birtakım mesajlar alabildiği uzman görüşler tarafından söyleniyor. Bu da bize rüyalar halinde yansıyor.

Kişinin içinde bulunduğu durum veya geleceğe yönelik haberler veren tipteki rüyalara ‘‘haberci’’ veya ‘‘mesaj’’ veren rüyalar deniliyor. Bu tip rüyalar çok çeşitli biçimlerde görünüyor.

Haberci rüyaların ilginç tarafı, kişinin hiç düşünmediği konularda geleceğe ait olayların olduğu gibi görülebilmesi, diğer bir adı da rehber rüyalardır. Yakın gelecekte olacak olayların haberini almamıza yarayan ve yaşamımıza yön veren rüyalardır.

 

 

O gece gördüğü rüya açık bir haber niteliğini taşıyordu.

Rüyalarımıza dikkat edelim, gün gelir gerçeğe dönüşebilir.

 

Sevgi ve saygılarımla 
 
Ayşe Manav
( Sayıklamalar başlıklı yazı Ayşe Manav tarafından 12.09.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.