"-Kolay gelsin Hasan Usta!"
                                             "-Sağol evladım!"
                                             "-Hasan Usta,sen ne zaman emekli olacaksın?Senin yaşındakinler çekiliyor evlerinde köşeye,hayatının son demlerini rahat ve huzur içinde geçiriyorlar;sen ise hala çalışıyorsun?"
                                            "-Sorma evladım sorma!"
                                            "-Sen de haklısın ustacığım.Üç evladın var üçü de allahlık ali bey.Büyük desen meyhaneden çıkmaz,ortancı desen kumarda zarın peşinden ayrılmaz,küçük ise karı kız peşinde."
                                           "-Napayım evladım!Eşimi evliliğimizin ilk yıllarında geçirdiğimiz trafik kazasında kaybettiğim günden beri çocuklarıma hem anne hem de baba oldum.Şu demiri dövüyorum ya,aslında bir yandan kaderimi de dövüyorum.Eşim yaşasaydı belki bu çocuklar böyle olmayacaktı."
                                           "-Arkadaşımı çeneye tutma çocuk!Millete akıl vereceğine git kendi çocuklarına bak."
                                          "-Ne dedik be ihtiyar?Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.Yalan mı?Kırk kusur yaşındaki adamların elinden hiçbir iş gelmiyor.Zavallıcık yaşına başına bakmadan hala çalışıyor.Hadi eyvallah!"
                                         Geniş bir avlunun,yeşilliğin içinde,köhne;alçısı ve badanası gitmiş küçük bir evin,kulübenin,önünde küçük bir el tezgahınla demir işleyen bir ustaydı mahallenin Hasan Usta'sı.Mahallede bu yaşlı adamı sevmeyen yoktu.Daha birkaç yıla kadar kahvehaneye arkadaşlarla sohbet etmeye çıkan ihtiyar,mahalelinin öğütlerinden bunalmış olsa gerek ömrünün son demlerini evin avlusunda,evi ile tezgahı arasında,geçiriyordu.Kazandığı üç beş kuruş parayla da karnını doyuracak üç beş yiyecek ve içecek dışında geri kalan paraları üç oğluna günlük taksim ediyordu.Büyük oğlu Berk,babasından aldığı parayı utanmadan meyhane köşelerinde yerken;ortancı oğlu Mert,bu paraları kumarda kaybediyor;küçük oğlu Efe ise parayı her gün kızlarla yaşadığı gönül maceralarıyla tüketiyordu.İhtiyarın tezgahı hiç boş kalmazdı.Öğüt veren mahalelinin dışında,can ciğer arkadaşı Refik gelir ve onunla sohbet eşliğinde tavla atarlardı.Çaylar yudumlanırken sohbetleri eski anılardan açılır,-ki bu ihtiyarlar çocukluk arkadaşıdır,bu eski anıların içinde gençlikte yaşanan aşk maceraları anlatılır;aşk maceralarından sonra sohbete ara verilip yoldan geçen genç kızlar pür dikkat zevk ile süzülüp babacan tavırlarla laf atılırdı.Güncel konular ise sohbetin en son aşamasında konuşulur,-ki tavlanın bitimine denk gelir,bir sonraki gün görüşmek üzere vedalaşılırdı.
                                            Bu keyifli güneşin ilk düştüğü yazın ilk günlerinden biriydi.İki ihtiyarın sohbeti çocuklukta kavga ettikleri bir kız macerasıydı.
                                         "-Ah gençlik ah!Ne kadar da aptalmışız Refik.Bir kız yüzünden seninle ilk ve son kez kavga ettik o gün."
                                       "-Değmez miydi?Değerdi bence;kadehten akan bir şarap gibi süzülen o vücuda,o kıvrak gülümseyişe,o tatlı bakışa.Değerdi bence be ihtiyar!Bir gerçekte var ki ne sana yar oldu ne de bana.Bak,mazide tatlı bir anı olarak kaldı."
                                       "-Ben ihtiyarımda sanki sen çok gençsin.Dediklerini yengeme gidip söyleyeyim mi?"
                                            Refik Bey'in kahkasıyla ortalık inledi:
                                        "-Düşeş."
                                        "-Oyun bitmedi daha dur ihtiyar."
                                          Birden gittikçe yakınlaşan bir ses duyulmaya başladı.Bu,Hasan Usta'nın büyük oğlu Berk'in sesiydi.Şarkı söyleyip geldiğine göre yine içmişti:
                                        " MEVSİMİ KIŞ OLAN YÜREĞİMİ
                                         TATSIZ TUZSUZ GÜNLERİMİ
                                          SAÇIMA KARLAR YAĞDIRAN ZALİMLERİ
                                          UNUTUYORUM SENİN YANINDA BİR ANDA HER ŞEYİ"
                                        "-Senin ki yine içipte gelmiş."
                                        "-Napsın çocuk?"
                                        "-İyi akşamlar ihtiyarlar."
                                        Berk evin  içine girdikten sonra,ihtiyarlar sessiz sakin oyunlarına devam ettiği sırada,bu sefer ortancı oğlu Mert büyük bir sinirle evin dış kapısını çarparak girdi.Hasan Usta ayağa kalkıp oğlunun önüne geçince,oğlu eliyle babasını itti:
                                       "-Noldu oğlum noldu?"
                                       "-Yine kaybettim moruk!"
                                       Mert evin içine girdikten sonra ihtiyarlar yine sessiz sakin oyunlarına devam ediyordu.
                                       Refik Bey'in kahkahası...Refik Bey arkadaşının koltuğunun arasına tavla sehpasını koydu:
                                       "-Bu oyunu öğren de gel ihtiyar."
                                       Gittikçe yakınlaşan bir ıslık sesi duyulmaya başladı.Gelen Hasan Usta'nın küçük oğlu Efeydi.Ne kadar da sevimli,ne kadar da cana yakın bir evlattı.Hemen kapıdan içeri girer girmez "Hoşgeldiniz Refik Amcacığım" deyip Refik Bey'in elini öptü.Ardından yine aynı sıcaklıkla babasının elini öpüp babasının boynuna sarıldı.
                                      "-Ne bu neşe oğul ne oldu?"
                                      "-Sonunda Ayla'yı tavladım baba.Ayla ile yemeğe gittik bugün."
                                      "-Evlilik ne zaman?Senin başını ne zaman bağlıyoruz deli oğlan?"
                                      "-Daha erken be Refik Amca.Müsadenizle ben bir içeri girip üstümü değiştireyim."
                                      "-Bana da müsade dosttum!Geç kalırsam Nezaket beni öldürür."
                                     "-Otur be biraz daha can dosttum!" demeye kalmadan avlunun kapısı yine hışımla açılıp kapandı.İki ihtiyarın karşısına yirmili yaşlarda güzel bir genç kız geçti.
                                     "-Noldu kızım?Ne bu şiddet bu celal?"
                                     "-Onu oğlun Efe'ye sor."
                                       Bu kız Ayla olmalıydı.Yine ne yaramazlık yapmıştı oğlu?
                                    "-Oğlun olacak o adama söyle bir daha gözüme gözükmesin.İlk gördüğüm yerde öldürürüm."
                                     Kızcağız ağlayarak ve homurdanarak hızlı adamlarla oradan ayrıldı:
                                    "-Bitti..Bütün her şey bitti..Ah,seni bir elime geçireyim?"
                                    "-Senin oğlan bayağı hızlı.Kız söylene söylene gittiğine göre,yine  kızın canını yakmış.Bizim gençliğimizi bile bu hızla geçti oğlun."
                                    "-Ya evet,öyledir bizim haylaz."
                                    "-Bak,ne diyeceğim?Bütün mahalilinin diline sakız oldunuz.Bunların üçüne de iyi bir ders vermenin zamanı geldi de geçiyor bile."
                                   "-O nasıl olacakmış?"
                                   "-Bak,dinle beni!"
                         *************************************************************
Sevgili Çocuklarım;
                      Siz bu satırları okurken ben ebediyete intikal etmiş olacağım.Doğduğunuz günden beri size hem analık hem de babalık yaptım.Aman üzülmeyesiniz diye,bilmem iyi mi yaptım,bir dediğinizi iki etmedim.Eğer üzerimde bir zerre kadar hakkım varsa bu babanızın son isteğini yerine getirirsiniz.
                     Nasıl desem bilemiyorum,ama söylemek zorundayım.Çocuklarım,size bir itirafta bulunmak istiyorum.Sizi yola getirmek için,adam etmek için,size bu zamana kadar hiç servetimden bahsetmedim.Bu,büyük servetin sahibi olabilmeniz için bu servetimi hak etmeniz lazım.Bu serveti hak etmeniz için de birazdan yazacaklarımı yerine getirmeniz lazım.Vasiyetimi yerine getirmediğiniz takdirde noter huzurunda verdiğim direktifle bütün servetim hayır kurumlarına bağışlanacak.
                   Berk'im..Evladım..İlk göz ağrım..Bu servetimden payına düşeni alman için alkolü bırakman lazım..Bırak miras için,senin sağlığın için,bunu senden bir baba olarak istiyorum.Alkolü bırakmanla birlikte mahallede seninle aynı yaşta olan ve hiç evlenmeyen,evliliği hiç düşünmeyen Belkıs ile evlen oğlum.
                 Mert'im..Benim ortanca çiçeğim..Kumarda hep kaybettin,bakalım servetimden kendine düşen payı  kazanabilecek misin evlat?Servetimden kendine düşen payı alabilmen için kumarı bırakıp kendine derme çatma da olsa bir ev alman lazım.
               Efe'm..Benim gözümde hiç büyümeyen,hep çocuk olan,tatlı deli oğlum.Sen de servetimden kendine düşen payı alabilmen için pavyon karısı Melahat ile evlenmen lazım.
             Vasiyetimi yerine getirebilmeniz için benim en sadık çalışanım,benim sağ kolum,Reşat Bey size şirkette iyi bir maaşa iş verecektir.
            Vasiyetimi gerçekleştirmeniz dileğinde bulunup umarım bana kızmaz ve kırgın olmazsınız evlatlarım.
                                                                        SİZİ ÇOK SEVEN BABANIZ
                                                                       HASAN İLİMDER
*************************************************************
                                             3 YIL SONRA
                                    "-Şunlara bak,ne kadar da sevimliler?"
                                    "-Evet,agabey.Bebeklerimizden ziyade babamın bize bıraktığı vasiyet  sevimli ve iyi değil mi Efe?"
                                    "-Ya,evet!Bizi yola koydu vallaha.Hele hele senin ağabey,aşka küsmüş bakire bir bayanı tavlamaya çalıştığın anlar doğrusu trajikomikti."
                                   "-Ha s...Sen kendine bak oğlum,az kalsın ölüyordun pavyon karısı uğruna.Af edersin Yenge."
                                   -Hiiiç beni soran yok.Benimde canım çıktı kumarı bırakasıya ve bir ev parası biriktiresiye kadar.Şu an üzerinde vakit geçirdiğimiz derme çatma evi satın aldım."
                                      Kapı çalındı.Kapıyı Efe'nin karısı açmıştı.Gelen Refik Bey,Reşat Bey ve yanlarında kim olduğunu bilmedikleri,daha sonra amcaları olduğunu öğrendikleri,şapkalı;gözlüklü ve sakallı bir ihtiyardı.Kapıda bir müddet ayakta beklerken evin erkekleri evin giriş kapısına doluştu.Gelen misafirler kabul edilip içeri geçildi.Misafirlere ikramlar edildi ve sohbet başladı.İlk söze başlayan Refik Bey oldu:
                                      "-Babanız sağ olsaydı sizlerle gurur duyardı çocuklar."
                                       Söze Berk atıldı ve sözünü diğer kardeşler ile hanımları onayladı:
                                     "-Yazık ki bize para,pul ve servet uğruna gurur verici bir harekette bulunduk.Refik Amca ve siz Reşat Bey,babamın servetini biz kabul etmiyor;babamdan kalan bu mirasın hayır kurumlarına bağışlanmasını istiyoruz."
                                       Reşat Bey'in yanında oturan,ev ahalisine ölen Hasan usta'nın kardeşi olarak tanıtılan Mehmet Bey;bu konuşmaların ardından izinle banyoya gidip on dakika sonrasında salona döndüğünde bilakis Hasan usta'nın çocuklarının yüzünde şaşkınlıkla beraber yüzler kireç gibi beyazlaşmıştı.
                                     "-Korkmayın çocuklar,hortlamadım!Sadece Amerika'ya gidip kromlama yöntemiyle kendimi üç yıllığına dondurdum."
                                      "Babaaaa...Babaaacığıııım..."
                                       Hasan usta ve çocuklar ile beraber gelinleriyle,torunlarıyla bir sevgi yumağı oluşturup gülüşmüşlerdi.,Tam o sırada kapı çalındı.Kapıyı açmak üzere ayağa kalkan Mert'in karısını eliyle oturtan Hasan Usta,kapıya kendisi bakmak için kapıya yöneldi.Kapıyı açtığında kısa bir sessizlik oldu.Kapıda Hasan Usta'nın yaşlarında bir kadın vardı:
                                                   "-Fatma!"
                                                   "-Hasan!"
                                                     Yine kısa bir sessizlik...Bu sessizliğe eşlik eden karanlıklar içinde karanlığı yok edip geceye aydınlık veren dünyanın ışığı olan bir dolunay...
                                                    "-Buyur etmeyecek misin beni?"
                                                    "-Geç!"
                                                    Hasan usta,misafiri olan;belli ki tanışmışlığı olan,ihtiyar kadın ile salona geçtiğinde çocukları ve hanımları gelen misafire samimiyetleriyle kabul ediyorlardı.Refik Bey ve Reşat Bey gelen hanımın kim olduklarını bildikleri için müsade isteyip kalkmışlardı.Ev ahalisi Refik Bey ve Reşat Bey'i uğurladıktan sonra salondakinlerin ağzını bıçak açmıyordu:
                                                   "-Evlatlarım!Bu hanımın kim olduğunu bana soracaksınız.Bu hanım Fransa'da yaşayan annenizin kız kardeşi Pakize.Eğer sizlerin düzenini bozmazsak sizlerden bizi yalnız bırakmanızı istiyoruz."
                                                    Hasan Usta'nın çocukları ve hanımları üstlerine ceketlerini geçirdikleri gibi evden dışarı çıkıp sinemaya gitmişlerdi.Hasan Usta,evde kimse var mı diye kontrol ettikten sonra salonda bulunan misafiriyle ilgilenmeye başladı:
                                                   "-Hiç değişmemişsin Hasan.Bıraktığım gibisin."
                                                   "-Ya bir bilsen,öyle bir değiştim ki!Yıllar benden çok şey götürdü.Neler yapıyorsun?Neden geldin?Burayı nerden buldun?"
                                                   "-Bütün olup bitenlerin hepsinden haberim var Hasan.Sana olan aşktan ziyade saygımdan yıllardır bir gölge gibi sizleri takip edip uzaktan çocuklarımı izledim.Neden Hasan neden?"
                                                   "-Bunu önce kendine sor Ayşe."
                                                   "-Suçlu ben mi oldum?Beni ölüm döşeğinde bıraktığın günü hatırlarsın.Kanser olduğumu öğrendiğin gün bulduğun bir aşüfteyle bir hayat kurup beni terkettin.Söyle suçlu ben miyim?"
                                                   Hasan Usta sükunetini koruyordu:
                                                   "-Bütün paramı pulumu alıp beni sıfır bir şekilde hayatla ölüm arasında bırakan kimdi söyle?!"
                                                   Kısa bir sessizlik oluştu.Ayşe Hanım yine sakinliğini koruyup sakinlik içinde sitem dolu sözlerine devam ediyordu.Bu son sitem dolu söz bir bitiş metninin son cümlesi gibiydi:
                                                  "-Allah'ın sopası olmaz.Allah büyük ki beni terk edip gittiğin kadınla yılı dolmadan trafik kazası geçirdiniz.Sen yalnızları acı bir hayat içinde oynamaya başlarken,o şerefsiz cehennemin dibini boyladı.Bak,karşındayım.İyileri her zaman Allah korur.Allah'ıma şükürler olsun kanseri yendim.Sana da teşekkür ederim.Sana olan hırsımla kanseri yendim."
                                                      "-Yaşanan o güzel günlerimizin hatırına."
                                                                  Sözünü kesen Ayşe Hanım sözü tamamladı:
                                                                 "-İmkansız.Evlatlatlarımızın da bunu bilmesi lazım.Yıllarca beni çocuklarımla ayrı koydun."
                                                                Dışarıdan,evin hemen arkasından,bir ses işitildi.Bu,silah sesiydi.Evin arkasına çıkıp bakan Hasan Usta ile Ayşe Hanım donakaldı.Yerde hareketsiz biçimde yatan Efeydi.Deli oğlan kendini vurup intihar etmişti.Hasan Usta gözyaşları içinde Ayşe Hanım'ın yakasına yapıştı:
                                                                "-Beğendin mi yaptığını Allah'ın cezası?"
                                                                "-Naptım ben?"
                                                                "-Oğlunu,küçük oğlun Efe'yi öldürdün.Konuştuklarımızı duydu sanırım ve intihar etti."
                                                                "-Ne yapacağız şimdi?"
                                                                "-Elinin körünü!"
*********************************************************************
                                                                   Canım ailem;
              Size bu mektubu okuduğunuz zaman ben bir iş toplantısında Bursa'da olacağım.Çalıştığım şirketin Bursa ayağında çok acil işim çıktığından sizlerle vedalaşamadan gitmek zorunda olduğumu bilmenizi isterim.Buradaki işlerin ne kadar bir zaman alacağı konusunda hiçbir malumatım yok.
             Baba,evin reisi sen olduğundan karım ve çocuğumu sana emanet ediyorum..
             Karıcığım..Aşkım..Bitanem...Zarfın içine bir miktar para koydum,bu para sizi bir müddet idare eder.
            Benden bir müddet haber alamayacaksınız..İşlerim burada o kadar yoğunki telefon kullanma gibi bir lüksüm yok.Çocuğumu her gün benim için öp tamam mı sevgilim?Yokluğumu ona aratma.
           En yakın zamanda aranızda olma temennisiyle..
                                                                               EFE İLMİNDER
*********************************************************************
                                                                   3 AY SONRA
                                           "-Çıldıracağııım!İnanın çıldıracağım.Üç ay oldu daha kocam gelmedi."
                                          "-Kızım az daha sabret gelir.Hem mektupta ne demiş ne kadar süre Bursa'da kalacağını bilmediğini yazıyor.Biraz sabret kızım.Bugünde gelmezse bizzat ben gideceğim polise."
                                             Ortamı biraz yumuşatıp gerginlik almak adına Berk'in eşi şakaya başvurdu:
                                          "-Kıız!Yoksa senin ki oralarda bir tane bulmuş olmasın."
                                          "-Aaa!Benim kocam öyle şeyler yapmaz."
                                          "-Erkek değil mi hepsi aynı!"
                                          Hasan Usta esnemeye başlamıştı.Ayşe Hanım da müsade isteyip kalkmak üzereyken ev ahalisi hep bir ağızdan onu ikna edip geceyi orada geçirecekti.Salonda dikkati çeken bir husus vardı.O da ortancı oğul Mert'in sessiz gergin haliydi.
                                          "-Mertçim...Nedir bu halin?Karadenizde gemilerin mi battı aşkım?"
                                          Mert'in sesi derinlerden geliyor gibiydi::
                                          "-Hiiiç!"
                                          Sabah olmuştu.İlminder ailesi güneşin yüzünü gösterip ibibiklerin öttüğü sabahın ilk saatlerine silah sesiyle uyanmışlardı.Hasan Usta'nın odasına doluşan ev ahalisi hep bir ağızdan feryat figan içindeydi.Hasan Usta'nın cansız bedeninin yattığı yatağın ayak ucunda ortancı oğul Mert'in gözyaşları hakimdi.Elinde silah ve bir zarf bulunuyordu.Mert'in eşi,kocasının elindeki zarfı almıştı.Mert öyle bir dünyadan bağını koparmıştıki eşinin elinden zarfını aldığını bile hissetmedi.Mert'in karısı zarfı açıp okumaya başladı:
                    "Mektuba başlayan giriş sözleri olan hitap cümlelerini geçiyorum.Bu mektubu yazmazdan ve intihar etmeden evvel hayatımın en zor anına tanık oldum.Hayatım,daha doğrusu hayatımız,hakkında bir gerçek öğrendim.Evin arkasından çalıları temizlerken babam ve babamın bize teyzemiz olarak tanıttığı kadının konuşmasına kulak misafiri oldum.
                  Size şimdiki satırlarda yazacaklarım sizlerde şok etkisi yaratabilir.Fransa'dan gelen teyzemiz olarak tanıtılan kadın bizim öz ve öz annemizmiş.
                 Canım ailem,ne olur beni affedin.Bu kadar acıya dayanacak gücüm kalmadı.Siz bu satırları okurken ben ebediyete göçmüş olacağım."
                                                                                 EFE İLMİNDER
*********************************************************************
                                              "-Merhum Hasan İlminder Beyefendi'yi nasıl bilirsiniz?Nasıl bilirsiniz?"
                                             "-İyi biliriz."
                                             "Hakkınızı helal ediyor musunuz?!"
                                             "-Helal Olsun!"
                                             Babasını tabancayla öldüren ortancı oğul Mert'te cenazedeydi.Yine hareketsizliği devam ediyordu.Büyük bir şok hali içinde ruhu üşüyordu.Polis eşliğinde koluna cenaze namazının bitiminde takılan kelepçenin bile farkında değildi.Karısı cenazeyi unutup polis eşliğinde götürülen eşi Mert'in arkasından gidiyordu:
                                           "-Gitme ne olur gitmeeee!"
                                            Gözyaşları içinde olan karısına  ve cenazede bulunan ailesine sözlerini söylemek için polis memurlarından izin isteyip kısa bir konuşma yaptı:
                                           "-Beni affedin ailem ne olur af edin.Ağabey,karım ve çocuklarım sana emanet.Ne olur bana kızmayın."
                                           Cenaze toprağa verilip dönüşün yaşandığı anlardı.Yanında olan annesi Ayşe Hanım'ın ellerini sıkı sıkıya tutan Berk,annesinin konuşmasını dinliyordu:
                                          "-Keşke hiç gelmeseydim."
                                          "-Anne,yapma ne olur böyle!"
                                          Tam o esnada intihar eden Efe'nin karısı,kocasının mezarının hangi mezarlıkta olduğunu öğrenmek için büyük bir hışımla oraya gelip Ayşe Hanım'ın yakasına yapıştı.Ayşe Hanım,kocasının nerde yattığını öğrendikten sonra oradan ayrıldı.Kısa bir sessizlik oluştu.
                                          "-Haklı sonuna kadar biçare."
                                          "-Şiiişt!Kendini suçlama anne."
                                          "-Ben şimdi ne yapacağım?"
                                          "-Bizle beraber kalacaksın anne."
                                          "-Size yük olmayayım?Yeterince zaten sizlere acı çektirdim.Böyle bir hakkım yok."
                                         "-O nasıl laf öyle anne?Tüpçü Hayrettin de kalmıyorsun ya oğlunun evinde kalacaksın.Değil mi hanım?"
                                        "-Gerçekten de bizle kalırsanız bizi mutlu edersiniz anne.Bizle kalın lütfen."
                                         "-Tamam be sizle kalıyorum evlatlarım..Yalnız bir şartım var."
                                        "-Neymiş o şartın anne?"
                                        "-Oğluma,gelinime ve torunlarıma evde yemekleri ben yapacağım.Gelin de temizlikle ilgilenin."
                                        "-Niye ben temizlikle ilgileniyorum sen yemek yapıyorsun?"
                                         Berk bu konuşmayı bayağı ciddiye almıştı ta ki annesi ve eşinin konuşmalardan sonra gülüşmelerine dek.
                                       "-Ben de sandım ki klasik gelin kaynana kavgası daha eve gitmeden başladı."
                                       Ayşe Hanım gelinine sarılarak geliniyle beraber şunları dedi:
                                       "-Daha dur sen bu cicim ayları..Cicim aylarından sonra kavgalarımızla senin kafanı ütüleyeceğiz."

OĞUZ BATIN

                                            
                                                                                                                      
                                                
( Çılgın Vasiyet başlıklı yazı Oğuz batın tarafından 22.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.