YOLA ÇIKMA SENDROMU
Yola çıkmak için tereddüt içinde kıvranıyordu. Oysa
başlamak için yola çıkmak gerekirdi. Yola anlam katan, niçin, neden, kimin için
çıkıldığıdır. Amacı, misyonu, değer biçilir,"bülbülün gülün sevgisi ile
kendini yitirmiş" sevgisi, olmasıdır.
Varılan yer olması için yol olması gerekir ve
varılan yere ulaşmak içinde bu var olan yerin birde yolcusu olmalı.
Yolcusu, olmayan yollar yol olmaz ki. Neden bu kadar
çok düşünüyorum diye kendine kızdı, köpürdü ama cesareti yoktu. Cesaret neden
bu kadar önemli olabilir diye hayıflandı. Başı korkunç derecede ağrıyordu;
saatlerce bu yola çıkmak düşüncesi başında korkunç ağrıların olmasına neden
olmuştu.
Oysa ne kadar kolay olacağını düşünerek sevinç den
bütün gece uyuyamamıştı. Kalbi yerinden sökülürcesine aymış, tüm vücudu
kazanacağı bu yoldaki başarının heyecanı ile tatlı ürpertiler içinde sıcak
terler döktürmüş, anlaşılması şimdiye kadar mümkün olmayan mutluluğa gark
etmişti.
Yola ne için çıkacağını unutmuş gibi, elini iki
başın arasına aldı derin düşüncelerle hatırlamaya çalıştı beyni durmuştu sanki
usulca oturduğu sandalye'de kalkarak yanan sobaya iki odun attı, pencereye
doğru ilerledi.
Ayakları sanki taş bağlanmışçasına ağırlaştı
sendeleyerek kanepeye kendini zorla attı. Anlayamadı bir an, şaşkınlıkla
etrafına baktı. Çıkmalı idi yola hem de vakit kaybetmeden ama nedense bu çok
zor geliyordu. Dün bu yola çıkmak için karar veren sanki kendisi değildi. Ne
kadar heyecan duymuştu. Buna karar veren ben değilsem kimdi o zaman.
Saçmalıyorum diyerek masaya doğruldu, bir bardak suyu bardağa doldurdu bir nefes
de yudumladı. Yoldaki zorluklar mı, meşakkat mi, çilemi onu böylesine korkutan?
Yol karanlık olabilirdi zifiri karanlık olsalda; ışığın karşısında yok olmaya mahkûmdu.yağmur
yağsa da gökten boşanırcasına ,güneşi görmesi ile yok olmaya mahkûmdu..
Bu ruh hali ile odada dolaştı taki yorulup ayakları
güçsüz kalıp yere yığılana kadar dolaştı ve yere yığıldı, çaresizce. Fırtınalar
kopuyordu bedeninde. Fırtınalar değil mi gemiye, yelkene hız ve yön veren
korkusuzca deli dolu olsa da, varmak için limana. Yelkenler bu kadar arzulu
iken rüzgârın gelmesine, gelince de sevgili gibi sarılıp yol almasına rağmen,
neden üstüne ölü toprak örtülmüş gibi hareketsizdi. Gözlerindeki parlak ışık
bir anada yok olmuştu... Zor olanla karşılamamak değil miydi, zorluğu aşamanın bedeli?
Bununla daha ne kadar baş edebilirdi? Vücudundaki hücreleri yok eden bu
düşünce; yüzleşmek yoldakilerle ancak bu merhem olurdu. Merhem olunan yolda
dertlere, yaralara, sevgisizliğe, ikiyüzlülüğe... Işık olan yolda neden
karanlık koyu, zifiri karanlık olarak algılıyorum hissi ile titredi. Alnında boncuk,
boncuk terler damlarken; pencereye doğruldu tekrar. Pencere demir parmaklıkla
çevrili idi. ürperdi. K im bu pencereye demir parmaklıkla çevirdi diye hayıflandı,
kendisi çevirmişti; güvenli olsun diye. Ama şimdi tüm bedeni, zihnide demir
parmaklıkla çevrilmiş gibiydi. Etrafına baktı demir parmaklığın anahtarını
aramaya başladı, hafif'den gülümser gibi
Aradığını bulamayacağını anlamış olacak! Ki iki
büklüm yere yığıldı. Cesareti yoktu; cesaret olmayınca aramanın, anahtarı
bularak demir parmaklıklarda kurtulmanın ne önemi var dedi kendi kendine.
Hayatı boyunca bu cesareti kazanmak için neden gayret göstermedim yoksa cesaret
diyerek yalan olan ama gerçekmiş gibi algılanan cesaret peşinde mi koştum? Diye
kendine sordu.
Zaman daralıyordu, vakit gelmişti sonun başlangıcı için,
korkulan ama gerçek olanla yüzleşmenin vakti gelmişti, uzakta acı, acı tren
düdüğünü çalıyordu, kalkmak koşmak gerekirdi yola çıkmak varmak için. Doğruldu
hazırlamış olduğu bavula son defa baktı hazırlıklı gitmek mümkün olmayacağı bu
yola bavulu olmadan gitmeye karar verdi. Kapının koluna elini attı hafimden açtı
ilk adımını gülümseyerek attı, yeni yürümeye başlamış çocuk gibiydi sanki. İlk
adımın attı. Kapıyı kapattı. Arkasına bakmadan yola devam etti. Bu yol dertleri,
acıları, kederleri. Bir bıçak gibi kesecek merhem olacak bir yoldu. Etrafına
baktı kendisinden başak kimse yoktu, etraf da bir ölüm sessizliği hâkimdi,
İlerde çığlıklar gökyüzüne perde çıkıyordu ama neden kimse yoktu?
Oysa her gün işe gitmek için çıktığı yoldu bu yol;
tek düze kargaşa, anlaşılmazlıklar zincirine bağlanmış
Kimselerin birbiri ile ilgilenmediği gayri ihtiyarı
gülümseme ile yol aldığı yoldan başkamı idi.
Geri döndü neden tek başına yürüyorum ki? Beni bu
yola tek başına iten, sürükleyen nedir? Herkes nerede uykusunda tatlı, tatlı
yatarken sevgilisi ile koyun koyuna ben neden bu yola çıkıyorum düşüncesi ile
yola çivilendi kaldı. Başkaları varken binlercesi neden tek başınayım diyerek
geri döndü.
Düşmanım yok ki neden kaçıyorum ki? Ufuk, gökyüzü
böylesine karanlıklar içinde iken akıl erdiremediği bu yoldaki arzular
okyanusuna neden tek gidiyorum. Bende istekte bulunanda olmadı. B endeki bu
telaş neden, endişesi ile kapıyı açtı,
içeri girdi.
Acıkmıştı mutfağa geçti dolaptaki bir parça peynir
vardı aldı. Masaya oturdu bir parça ekmek almak için ekmek sepetine elini uzattı,
ekmek sepetini açtı ekmek kalmamıştı bir kaç kırıntı kalmıştı. O kırıntılar ile
peyniri ağzına attı; şimdiye kadar tatmadığı bir tayla karşılaştı. Hep taze
ekmek yerdi. Şaşırdı! Sadece.
Çığlıklarla irkildi. Etrafına bakındı kimseler
yoktu. Korkuya kapıldı. Çığlıklar büklüm, büklüm odada yankılanıyordu. Gözleri fal
taşı gibiydi. Sığınacak biri yer aradı yoktu; hiç kimse yoktu. Gözlerinin
önünde bir film şeridi gibi ince yollar raks ederek yanıp, yanıp sönüyordu.
Coşmak, kaynamak, kaynaşmak işlemeli bir dantel gibi işlemek, dinlemek gerekir.
Engel olan sıralanan, dalga dalga kıvranan; olgular, varlıklar, desise,
ayrılık; iyi ile kötüyü doğru ile yanlışı gösteren pusula neden yok olmuştu ki?
Haber gönderilse, haber salınsa bulunmaz'mı? Kime göndermeli?
Nasıl? Sorular. Sorular beynine saplanmış ok gibi acıtıyordu. Kınalı gelin gibi
süslenmek de neyin nesi idi? Yolun sonunda ne çıkarı olacaktı? Sevgili var mı idi;
sarıp sarmalayacak sevgi ile? Mücevherler, evler, arabalar, yiyecek sıkıntıya uğramadan,
haksızlıkların olmadığı, acılı yüreklerin huzur bulacağı ortam var mı idi? En
önemlisi özgürlük var mı idi herkes için katıksız saf, berrak kucaklayan. Karar
vermek; daha iyi bilirim, bilmek. Neye göre? Bu çok önemli değil midir?
Doğruldu, bunları bilmek için yola çıkmak gerekir, tek başına, karşılıksız, her
sözün gücüne inanılan, armağanla dolu bohçaya ulaşmak için korkusuzca, cesaretle
yola çıkmak gerekir dedi
Bu inançla kapıya yöneldi, kapı yerinde yoktu.
Etrafı duvarlarla örülmüş, duvarlarda tersine dönmüş baş aşağı olmuş etrafında dönüyordu.
Biraz önce zorlanmadan çıktığı kapı bir anda nasılda duvar olmuştu? Etrafına bakındı,
boş anlamsız gözlerle, içindeki sıkıntı büyümüş bedeni patlamak üzere olan
saatli bir bomba gibi patlamak ve yok olmak üzere idi. Nasıl çıkacaktı bu
anlamsız hayatta, kısır döngüde sorusuna cevap veremedi. Aman boş ver uzanayım
şu kanepeye nasıl olsa yola çıkan olur bende duyarım en son çıkarım derken;
battaniyeyi üzerine örterek uykuya daldı; cümle âlem gibi daldı derin uykuya.
Başka günlere baharlara kaldı koşmak, derin anlamların manaların güzelliklerin
yaşanacağı gelecek...