Bazı bebekler istenmeden, planlanmadan dünyaya gelirler; mecburiyetten! Bazı bebekler de istenilir, planlar yapılarak dünyaya merhaba derler, en güzeli bu olsa gerek değil mi?
Ben planlanıp, çok istenilerek dünyaya geldim. Gülerek başladığım hayatta feci acılar çekeceğimi bilmeden bir bebeklik yaşadım. Benden beş yaş büyük bir ablam vardı. Küçük ama sıcak bir aileye sahiptik.
Üç yaşıma geldiğimde aslında dünyaya niçin getirildiğimi hissetmiştim. Ben bir donördüm. Evet, bir donör! Ablamın ilik kanseri olduğunu ve benim onun için bir donör olduğumu, onun hayatını kurtarmak için dünyaya getirildiğim gerçeği yani!

Hastanede kocaman iğnelerle kollarım delik deşik edilmişti, tüplere kanım dolduruldu, beyaz önlüklü adamlar tüpleri alıp gittiler. Her gün aynı şeyleri yaşıyor sadece ağlayarak kendimi anlatmaya çalışıyordum.
Kardeşime iliğim uymuş ama yaşım küçük olduğu için biraz daha beklememiz gerekecekti. Altı yaşıma gelmem gerekiyormuş, ablam bu süre zarfında hayatını hastanede geçirecekti, iğneler ve serumlarla acılar içinde o küçücük odada üç sene daha bekleyecekti.
Sonunda o gün gelmişti, altı yaşına bastım artık aklım da bazı şeylere eriyordu. Acı çekeceğimi düşünüp ağlıyor, annem bana ablan için bu gerekli, yapmak zorundasın diyordu. Annem çok diktatör ve her anne gibi sevgi dolu bir kadındı. Ablama çok düşkündü ona bir şey olacak düşüncesi onu biraz sinirli ve çekilmez kılmıştı.

Yine o soğuk sedyedeydim, ameliyat odasına götürülüyordum. Karın üstü yatırıldım, en son bağırdığımı hatırlıyorum. Sonra karanlık bir boşluk, gözlerimi açtığımda beyaz küçük bir odadaydım ve kalçamda büyük bir acı. Sanki kalçam oyulmuş, içine bir uzaylı yerleşmiş, hayatını orda idame ediyordu. Bu ağrı bir hafta sürdü, o arada ablam ameliyat edilmiş, iliğin uyum sağlamasını bekliyorlardı.
Hastaneden çıktım, eve gönderilmiştim sevgili uzaylımla birlikte. Uzaylımın gitmeye hiç niyeti yoktu, bir süre daha kalacaktı sanırım. Annem öyle demişti.

Bir gece yarısı ani öksürük ve nefes alamama zorluğu çektim, sanki o uzaylı boğazıma taşınmıştı boğazımı sıkıp duruyordu. Annem hemen beni hastaneye götürdü beni. Birkaç muayeneden sonra, ilik alma esnasında vücuduma davetsiz bir misafir girdiğini ve astım olduğumu söylediler. Astım neydi, ne oluyordu, hiç bir fikrim yoktu.
Annem hastanede bağırıp çağırmaya başladı: Sizi şikâyet edeceğim, sizi dava edeceğim. Neden böyle davrandığını sonradan anlayacaktım. Çünkü ben bir donördüm, hasta olmamam gerekiyordu. Kardeşimin bir ameliyata daha ihtiyacı vardı, yani benim iliğime. Şimdi ne olacaktı?

Annem hastaneye dava açmış, kardeşimi başka bir hastaneye yatırmıştı. Dava başlamış ben yedi yaşıma girmiştim. Mahkemeye ilk gidişimdi bu, avukat bana saçma sorular soruyordu, ne diyordu bu insanlar bir anlam veremiyordum. Annemin açtığı dava başka bir boyuta gitmişti, ailem benden izin almadan iliğimi gasp etmiş sayıldılar. Annem suçlu sayılıyordu, beni ailemden alma yoluna gidilecekti. Onlar yüzünden hasta olmuş ve acı çektiğim için onlar suçluydu.

Tam üç yıl geçmiş dava hala sürüyordu. Bu arada ablamın bir ameliyat daha olma olanağı tükenmişti, kötüye gidiyordu. Saçları dökülmüş, dudakları mandalina kabuğu şeklini almış, konuşmakta zorlanıyor, bembeyaz olan teni morarmaya başlamıştı. Onu her ziyaretine gittiğimde bana “Küçüğüm özgürleştir beni!” diyordu. O zamanlar bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Özgürlük neydi, neden bana bu kelimeyi söyleyip duruyordu? On beş senedir çektiğim acılar bitmeli, özgür kılın beni! 

Yine diyalize girme günüydü, bu günleri sevmiyordum. Ablam o günleri çok yorgun, çok halsiz ve ağlamaklı geçiriyordu. Hastanedeki diyaliz bölümüne girmiştik, yatağa yatırıldı, koluna bir takım iğneler aletler takıldı ve acı başlamıştı. Kardeşimin gözbebeklerine bakıyor, lütfen ağlamasın diye dua ediyordum içimden.
Birden ince bir ses “merhaba” dedi. Yan yatakta yatan 16-17 yaşlarında genç bir delikanlı. O da tıpkı ablam gibi diyalize bağlanmıştı, tek farkı o gülüyordu ve sanki hasta olan o değil de ona bağlanan aletlermiş gibi davranıyordu. Onu gören ablam da gülümsedi, ilk defa bir gamzesi olduğunu görmüştüm. Çocuğun adı Ali’ydi. Buraya başka hastaneden gelmiş ve o da ilik kanseriydi.

Ablamla akşama kadar sohbet ettiler, sanırım ablam ilk defa aşık olmuştu. Bir hafta yüzündeki gamzeyle karşıladı bizi, ne güzeldi sanki iyileşiyordu. Ben de ilk defa kendimi donör değil, onun kardeşi gibi hissetmiştim.
Sabah annemle erkenden hastaneye gittik. Kardeşimin odasından içeri girdiğimizde ağladığını gördük. Ne olmuştu? Oysa çok mutluydu, annem neden ağladığını sordu. Kardeşim Ali’nin bu gün yanına hiç gelmediğini söyledi. Annemle gülüştük. Evet, ablam gerçekten aşıktı. Ali’yi bir gün bile görmese ağlıyordu. Annem “Üzülme gelir, bir işi vardır muhakkak, ailesi ziyarete gelmiştir belki de.” dedi. Akşam olmuş Ali hala gelmemişti. Ablam huzursuzlaşıyordu.

Annemle gidip odasına bakmaya karar  verdik, odasına gittiğimizde yatak boştu. Hemşireye sorduğumuzda Ali’nin dün gece vefat ettiğini söyledi. Ali ölmüştü, o güler yüzlü çocuk bu hayattan ayrılmıştı. Bunu ablama nasıl söyleyecektik o anı görmemek için odaya girmedim. Ablam bu olayı hiç unutamadı, unutmuş gibi davrandı hep. 
Sonunda dava sonuçlanmış ve devletin koruması altına alınmıştım. Devlet beni kimden koruyordu? Ailemden mi? Peki neden? Ablama ilik vermem engellenmiş, ölümü bekleniliyordu. Hastaneden alınıp eve getirilmişti, ablam için her şey bitmiş, artık bir umut yoktu. Yavaş yavaş ölmesi izleniliyordu.

Son 24 saat:
Evimizin bahçesinde otların üzerine uzanmış gökyüzünü seyrediyorduk. Bana “Küçüğüm seni seviyorum, iyi ki varsın! Umarım uzun, sağlıklı ve güzel bir hayat yaşarsın!” Son nefesini verdiğinde, “Sakın korkma ben gelip ellerinden tutacağım” dedi. O an onun ellerini tuttum bende ve seni seviyorum ablam dedim.
Özgürüm işte…

Ablamın son sözü bu oldu. İlkbaharın en güzel gününde onu gözyaşları ile gömmüştük. Özgürleşmişti, artık acı çekmiyordu, bunu biliyordum. İki gün sonra da beni almaya geldiler. Ailemden ayırdılar, sözde devlet beni koruma altına almıştı ya, beni yetimhaneye attılar. Koruma buydu sanırım, ailem bir sürü dava açtı, tonlarca para döktü ama nafile! Bir sene sonra da annem ve babam ayrıldılar.
Evet, artık bir ailem de yoktu.
Bir hastalık bizi nerelere getirmişti. Doktor hatası bir aileyi tümden yok etmişti.
Şuan kız kardeşimin öldüğü yaştayım, bende özgürlük istiyorum!
BENİ ÖZGÜR KILIN
( Beni Özgür Kılın başlıklı yazı Siyah tarafından 19.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu