1 Sayıklamalar 1

Uzun ve yorucu bir günün ardından derin bir uykuya kapanmıştı göz kapakları, bir süre ayaklarının sızlamasından uyuyamamış, kafasına takılı kalan soruların cevapsızlığında daha fazla direnememişti.

Yatakta gözlerini açtığında şaşırmıştı, bütün evin ışıkları yanıyor her yer aydınlık içindeydi. Bir anlam verememekle birlikte endişe ve telaş içinde ilk aklına gelen yan odada uyuyan 8 yaşındaki kızı oldu ve telaş içinde yataktan fırladı kalbi ritmini gitgide arttırıyordu. Koridora çıktığında evin kapısı ardına kadar açık, kapının önünde tanımadığı birçok ayakkabı vardı, hepsi gelişi güzel çıkarılmış dağınık duruyordu.

Salon kapısından baktığında şaşkınlığı bir kat daha artmıştı. Koltukların üzeri bembeyaz örtüler ile kapatılmış, yerdeki halılar yoktu. Hemen diğer odaya koştu, diğer odada bulunan koltukların üzeride beyaz örtüler ile kapatılmış abla ve annesi de odadaydı yüzlerindeki garip ifadenin anlamını çözmeye çalışıyordu. Evin bütün kapıları ardına kadar açıktı.

‘Neler oluyor!’ demeye kalmadan beyaz örtülerin üzerinde yatan babası doğrulmuş ve banyoya koşmuş, banyo ıslak olduğu için ayağı kayarak düşmüştü, üzerinde giysileri yoktu. Yardım için koştuklarında banyo kapısından içeri giremiyorlardı, yerlerin ıslak oluşu onlarında kayıp düşmesine sebep olacaktı. ‘Baba duvara tutun öyle kalk lütfen’ diye bağırıyor, babasına yetişmek, düştüğü yerden kaldırmak için uzanıyor, çabalıyordu. Yüzündeki acı ifade ile babasına bakıyor ‘gayret et’ diye bağırıyor çaresizlik içinde çırpınıyordu.

O sırada babası kalmak için duvara tutunmaya çalışıyordu ki; bir anda duvara yumruğunu sıkarak vurduğunu gördü. Duvardaki fayanslar içine göçmüş, duvar ise yıkılmak üzereydi.

 

Annesi ‘ hadi kızım senin sinirlerin bozuldu gel dışarı çıkalım biz, bir hava al’ demiş ve gecenin karanlığında dışarıya, az ileride bulunan parka götürmüştü. Parka gittiklerinde aklı evde babasında kalmıştı, dönelim der gibi dönüp eve baktı tam dönecekti ki, annesi kolundan çekerek ‘sakinleş’ demişti. Dönüp tekrar eve baktı, gecenin karanlığında gökyüzünden bir yıldız kaymış ışıklar saçarak evinin çatısına doğru geliyordu, çatının üzerine indiğini gördü, daha dikkatli bakınca ince uzun simsiyah iki kolunu göğüs hizasında birleştirmiş ve öyle duran bir siluet çatısının üzerinde duruyordu.

Annesi ‘bakma dedi’.

‘Sende görüyor musun çatıdaki nedir?’ diyebildi.

Aynı anda aynı ışık huzmesi gökyüzüne doğru süzülmüş gözden kaybolmuştu. Şaşkınlık ve korku içinde yüreği yerinden çıkacak gibi hızla çarpıyordu. Gecenin alaca karanlığında aniden gözlerinin görmediğini fark etti ‘anne ben görmüyorum, kör oldum’ diye haykırıyor çaresizlik içinde ağlıyordu.

‘Besmele çek kızım hadi besmele çek’ diyordu annesi.

Besmele ve dua etmeye başladığında, karanlığın içinde, uzaklardan onlara doğru yaklaşan aynı hizada dizilmiş mum ışıklarını andıran ışıkları gördü.

 

İçinde bulunduğu durumdan korkusu daha da artıyor, buz gibi ter döküyordu ki; bir çığlık sesi ile gözlerini açmıştı. Gözlerini açtığında Besmele çekmeye devam ediyordu.

 

İlk yaptığı hemen kızının odasına gidip kontrol etmesi ve sonrasında bütün evin ışıklarını yakması olmuştu. Eylül sıcağında buz gibi olmuş içi titriyor, kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor ve çok üşüyordu hemen gidip ceketini giydi, heyecandan boğazı kurumuş ve çok korkmuştu. O an ne kadarda yalnız ve çaresiz olduğunu hissetmişti.

‘Allah’ım bir şey olacak, sen koru’ diyerek panik içinde evin içinde oradan oraya dolaşıyor, hızlı düşünmeye çalışıyor, ne yapacağını bilemiyordu. Saate baktığında saat 02.30 idi. Çıkıp babasının evine gitmek, onu görmek, içini rahatlatmak istiyordu.

Kızını yalnız bırakamayacağı için yapamamıştı. Seneler önce babasından ayrılan annesi ‘o saatte kesin oturuyordur’ diye düşünerek bir anda telefona sarıldı. Korkudan titreyen sesiyle gördüğü rüyayı heyecan içinde bir çırpıda anlatmıştı. Annesi ‘ kızım dikkat et kendine işe gidip geliyorsun dikkatli ol’ demişti.

 

O gece endişe içinde evin içinde dolanarak sabahı yapmış, şafağın sökmesi ile erkenden ablasını aramış, her şeyi anlatmıştı. ‘Ne olur gidip bir bakın’ dediğinde ablası; ‘merak etme az önce bizdeydi sıcak poğaça getirmiş çay içtik babam çok iyi, bizde şimdi işe gideceğiz’.

Üzerinden büyük bir yük kalkmış içi rahatlamıştı.

Sonrasında ablası da endişelenmiş sürekli babasını kontrol ediyor, ya yanına gidiyor, ya da yanına çağırıyorlardı. Hayat sıradanlığı içinde akıp gidiyordu.

 

Aradan 6 gün geçmesine rağmen gördüğü rüyanın etkisinden kurtulamıyor, hatırladığında endişeleniyordu.

Kapının sesi ile kendine geldiğinde babası karşısındaydı. ‘Ne yapıyorsunuz torunum nerde’ diyerek içeri geçmişler uzun uzun sohbet etmişlerdi, bir yerde uzun süre oturamayan babası onun elinden kahve içmeyi çok sevmesine rağmen uzun süredir içmemişti.

Birlikte kahve içtiler, sohbet ettiler, kapalı mekânlarda fazla duramayan babasının bu kadar uzun kalmasına hem şaşırıyor, hem de seviniyordu çünkü uzun zamandır böyle güzel vakit geçirmemişlerdi. Giderken arkasından camdan el sallıyor bir yandan da ‘maşallah’ diyerek motora binişini izliyordu ve gidişini.

 

Aynı günün akşamı telaş içinde ablası kapıdaydı.

‘Çocuklar bir arada kalsın hemen gidiyoruz enişten aşağıda bekliyor, karakoldan aradılar babam hastanedeymiş havai fişekler atıldığında gözü kamaşmış kaza yapmış’ diyebildi.

O an neye uğradığını şaşırmış, rüyası aklına gelmişti, ‘Allah’ım gerçek olmasın lütfen’ diyerek korku içinde evden ayrılmışlardı.

Telaş içinde hastaneye koştuklarında babası sedyede yatıyor, düşme esnasında başını kaldırıma çarptığı için başı ve yüzündeki kemiklerde kırıkların olduğunu, iç kanamanın devam ettiğini öğrenmişlerdi.

Korku, endişe, dua her şey birbirine karışmış panik içinde babalarına dokunuyor, kanayan yaralarına bakıyorlardı, bekliyorlardı.

 

Sözün bittiği yerde, yüreklerine oturan tonlarca ağırlıktaki taş ile baş başa kalmışlardı.

 

Tomografiden çıkan babasını acil servisine taşıdıkları anda babasının son nefesini verdiğini anlamışlardı.

Gökyüzünden inen ışık (havai fişek) evlerinin çatısına düşmüş, gözlerini adeta acı içinde kör etmişti.

 
Doktorun söylediği ‘başınız sağ olsun’ ne kadarda anlamsız gelmişti, başları, ataları artık sağ değildi.

 

                                                                                          
                                                                                                                   Ayşe Manav

 

 

 

 

 

 

( Sayıklamalar 1 başlıklı yazı Ayşe Manav tarafından 5.02.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.