Yemen çöllerinde yedi yılını savaşarak geçiren yerine göre savaşan yerine göre eziyet gören, ve yerine göre zindanlarda yatan Gazi İsmail dayım, yine bir gün ben ve arkadaşlarımı başına toplamış başından geçen bir olayı bizlere anlatıyordu.

        Yemen gazisi olan İsmail dayım, önce arkadaşı olan dedemin askerliğinden bahsetmişti, sonra bu bitince oturdu, bir sigara içimi aynı yerde dinlendikten sonra, yine kendinin yani Yemen’deki genç İsmail’in hayatını bizlere anlatmaya başlamıştı.

        -Dedi ki;  

        Gittiğimiz çöl yolculuğunda bir akşamüzeriydi. Yemendeki Aden’ e doğru kimiz atlı kimimiz dersen develerle çölde ben ve diğer asker arkadaşlarım öncü birlik olarak yol alıyorduk.

        Geriden ise esas kalabalık birliklerimiz geliyordu. Akşama çölde konaklayacağımız bir vahaya bir an evvel varmak istiyorduk.

        Çöldeki kızgın çöl güneşi, akşama doğru kum tepelerinin üstünden batmaya başlarken uçsuz bucaksız ve üzerinde hiçbir bitkinin bulunmadığı gittiğimiz çölün yüzünü adeta kızıla boyamıştı.

         Güneşin kıpkırmızı kızarttığı kumlarda yansıyan ışınları, Aden yolunda bizler batıya doğru giderken, at koşturan bizim öncü askeri birliğindeki teğmen komutasındaki biz süvari atlılarının askerlerin tam da gözlerine doğru gelmekte, ayna tutar gibi yansımaktaydı.

        Atlılar ve deve üstünde yola devam edenler ise, bu güneşin karşıdan gözlerine doğru gelmesine aldırmadan, akşama konaklama yerine bir an önce varabilmek için dolu dizgin uçsuz bucaksız çölün kızıl ışınlarına doğru giderek gelecek hiç bir tehlikeyi bile düşünmeden güneşe doğru at ve deve sürmeye başlamıştık.

        Ve olan oldu, birden bire, güneşin kavurduğu büyük bir kum tepesinin arkasından başları gözleri siyah peçelerle sarılı silahlı büyük bir gurup Arap atlısı, bizim öncü olarak giden askerlerimizin üzerine doğru saldırıya geçtiler. Derken arkasından başka yönlerden bizlere yine başka saldıranlar oldu saldırılar daha da çoğalmıştı.

        Bize Aden yolundaki bu çölde bizim askerlere karşı bu saldırıya geçenler düşmanla işbirliği yapan bu Arap kıyafetleri giymiş olan, Şeyh Hüseyin’in veya Şey Yahya’nın silahlı adamları olduğunu söylediler. Sonradan.

        Dediler’ ki bizlere bunlar İngiliz yanlısı olan İngilizlerin Osmanlı askerlerine karşı kışkırttığı Altın ve para vererek kandırdıkları Şey Hüseyin’in adamlarıdır olsa, olsa dediler. 

        Teğmenimiz komutasındaki çölde yol alan bizim öncü atlı süvari birliğimizdeki bütün askerlerimiz, çölün yüzündeki yolda karşımızdan gelen güneş ışınlarından dolayı bunları tam olarak göremeyince, bunlardan kaçıp kendimizi emin bir yerde sipere atabilmek için, tam oradaki kum siperlerine yatabileceğimiz sırada, bir baktık ikinci bir kum tepesini geçerken, yandaki bir başka tepenin arkasından daha, yine bizim askerlerimize karşı, bir başka peçeli gurup olan yine Arap askerleri ikinci defa  olarak bize karşı aniden saldırıya geçmişlerdi ve bizlere ateş etmeye başlamışlardı.

        Bunlardan da, kimisi bindiği Arap atlarının üzerinden, kimileri de yine bindikleri develerinin üzerinden üzerimize silahla mermiler sıkarken, kimileri de ellerinde yalın kılıçla deli gibi öncü birliğimizdeki, teğmenimiz komutasındaki süvari olarak giden biz Türk Osmanlı askerlerinin üzerlerine doğru saldırmaya başladılar.

        Bizler bu ani baskın karşısında ne yapacağımızı şaşırmıştık.

        Artık kızgın çölün yüzünde akşama doğru kılıçlar elde, göğüs, göğüse bir çetin çarpışmadır başlamıştı.

        Karşımızdan gelen güneş ışınlarının ilk hamlede bizimkilerin gözüne vurmasından faydalanan İngilizlerin kandırdığı asi Araplar bizleri aniden çölün ortasında akşama doğru tuzağa düşürünce, teğmen komutasındaki bizim süvari Osmanlı Türk askerleri, orada neye uğradığımızı şaşırmıştık ve çok şehit vermiştik.

        -Dedi dayım devam etti.

        -Fakat yine de çabuk toparlanmıştık, askeri yönden çok tecrübeli ve cesaretli birileri olan, bizim süvari askerlerimizin başındaki çok değerli komutanlarımızın tecrübeleri sayesinde bu tuzaktan kurtulduk ama ilk hamlede pek çok da askerimiz şehit düşmüştü o gün akşamüzeri çölde giderken de çok üzülmüştük.Çünkü böyle bir saldırı beklemiyorduk.

        -dedi

        -Yemen gazisi dayım ve bir soluk alarak sigarası derin, derin içine çeke, çeke anısını anlatma devam etti.

        Tuzağı yarabilen askerlerimiz, hemen geri döndü. Bu defa kızıl çöl güneş ışınlarını bizler çabucak arkamıza aldık, ve karşımızdaki düşmanlarımızla çölün üstünde ölesiye bir boğuşmaya başladık.

         Kimimiz altındaki bindiği atıyla, onların üzerine doğru gidip onlara kılıçla saldırırken, kimimizde de komutanlarının bizlere verdiği emirlerle atlarımızla develerimizle birlikte bir kum tepesinin arkasında siperlere yattık, bu defa biz onlara karşı mermi yağdırmaya başladık. Bir taraftan da arkadan gelen birliğin bizlere yardım için yetişmesini bekliyorduk.  

        Fakat birbiri içine girmiş, karışmış iki atlı düşman gurup olduğumuz için, bizim daha çok buradaki yaptığımız bu çetin geçen savaş, çöllerde geçen bir meydan muharebesini andırmıştı.

        Hem bizim hem de karşımızdaki düşman askerlerinin oradaki çatışmaları, silahtan çok, mermi sıkmaktan çok genellikle kılıçlarla göğüs, göğüse savaşarak geçmişti.

        Çölün ortasında kıyasıya yapılan bu meydan savaşında, yine arkadan yetişen Yemen e savaşmaya giden bizim diğer kalabalık olan Osmanlı Türk askerlerinin geldiğini gören, bizimle oradaki çölde savaşan düşman işbirlikçisi şeyh Hüseyin’in veya Şeyh Yahya’nın adamları yine de, fazla zayiat vermeden oradan kaçmayı başarmıştılar.

         Fakat bu çatışma bir saat kadar sürdü ve bizler orada, ne yazık ki Osmanlı Türk askerleri olarak pek çok şehit vermiştik.

        Şeylerin askerlerinin kaçmasından sonra şehitlerimizi topladık ve çölde ilk Osmanlı Türk mezarlığını meydana getirdik.

        Dualar içinde ölen şehitlerimizi kumların içinde terk edip yolumuza kaldığımız yerden devam etmiştik.

        -Dedi Gazi dayım.

        -Sonra

        Bu çöl yolculuğundaki başından geçen olayların geri kalanını daha sonra anlatacağını söyleyerek bizleri evlerimize gönderdi.

 

A.Yüksel Şanlı er

23 Kasım 2012  

( Unutulmayanlardan 1 başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 23.11.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.