( ıı )
 
*** SANAT ÜZERİNE
 

 __________Aslında cevabını en çok merak ettiğim sorulardan birini sormak istiyorum. Sanatçılığın ve öğretmenliğin ortak yönleri olduğunu düşünüyor musunuz? Yaşamınızda hangi yönünüz daha baskın oldu?

M. KAPÇAK: Bence öğretmen, tüm sanat dallarını bünyesinde barındıran; yeri ve zamanı geldikçe yerinde ve zamanında kullanmasını bilen büyük sanatçıdır. Sonuçta sanatçının da yetişmesinde en büyük katkı payı öğretmene aittir. Gerçek öğretmen ve gerçek sanatçının ortak sözlüğünde “Kötü” sözcüğünün üzeri çizili olduğu halde altı çizili çok sayıda da sözcükleri var. İyi, güzel, yararlı, hoşgörü, samimi, içten, dürüst vb. İkisi de “İnsan” odaklı yaşar. Din, dil, ırk, mezhep fakı gözetmez topluma yarardan öte. Ne yazık ki iki yönüm de yöneticiliğimin gölgesinde kaldı. Sanat eğitimciliğimin baskın olmasını isterdim.
 
 
 
 
__________ Resim yapmak özel bir yetenek ister. Siz Görsel Sanatlar öğretmenisiniz. Resim yeteneğinizi fark ediş öyküsünü paylaşır mısınız?

M. KAPÇAK: Yeteneğimi ben değil; resim öğretmenim fark etti. Şimdiki adıyla “Anadolu Öğretmen Lisesi” olan geçmişin “Köy Enstitüleri”nin devamı “Öğretmen Okullarında sınıf öğretmeni yetiştirildiğinden her dersin öğretimine ayrı, ayrı önem verilirdi. Biz öğrencilerin de branşlarında etkin, yetkin ve nitelikli öğretmenlerin heyecan verici çabaları ile ders ayırımı yapmadan bu dersi “Yapamam” ya da “Yapamıyorum” gibi sözcüklerin dağarcığında yeri olamazdı. Her öğrenci her dersi başarmak zorunda idi. Öğretmen olduğunda tüm derslerin öğretimini en iyi şekilde vermek zorunda olacaktı çünkü. Öğretmenlerimiz yeteneklerimizi keşfetmekte uzmandılar. Resim öğretmenim Tevfik Karakaya yeteneğimi keşfeden öğretmenimdi.

Öğretmen okulu birinci sınıfta. Belki inanmayacaksınız ama, öğrencilik yaşamımda eski adıyla” İkmal” olan, “Bütünleme”ye kaldığım tek ders resim dersidir. “Nasıl olur?” diyeceksiniz. Haklısınız. Ancak, beni ikmale; yani bütünlemeye bırakan öğretmen, matematik öğretmeni idi resim dersimize giren; resim öğretmeni değildi. Bütünlemeler Eylül ayındaydı. Bütünlemeye girdim. Yetmiş alarak sınıfımı geçtim. İkinci sınıfta resim öğretmenim daha sonraki yıllarda, şimdiki adıyla Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi olan; dönemin İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nde bölüm başkanımız olacak olan Tevfik Karakaya oldu. İkinci sınıfta okurken; bir resim dersinde “Natürmort” çalışırken objelerden biri de “Muz”du. Muzu o gün tanıdım diyebilirim. Muz objesinin hafif yer, yer çürümeye yüz tutan siyahi çizgileri sarı rengi ile oluşturduğu sıcak yeşilimsi lekeleri suluboyayla vermeye çalışırken; rastlantı olsa gerek; öğretmenimin dikkatini çekmiş olacak ki, “ Çok güzel gidiyorsun. Devam et” sözleri motivasyonumu arttıran kamçılayıcı sözler oldu. Böylece resim dersi benim için iple çekilen ders halini aldı. Tüm derslerim çok iyiydi. Öğretmen okullarının güzel uygulamalarından biri olan yeteneğe yönlendirme uygulamasından yararlanarak öğretmen okulunun üçüncü sınıfından dördüncü sınıfa geçerken; ders notlarımın aritmetik ortalamasının yüksek oluşuna paralel resim yeteneğimin, öğretmenlerim Tevfik Karakaya ile Necati Özbay tarafından keşfi ile birlikte; İstanbul Ortaköy İlköğretmen Okulu’na yönlendirildim. Sanat eğitimcileri Selahattin Hüsnü Taran, Hamdi Dicle ve Beşir Oruç’un öğrencisi oldum. Üç yıl boyunca kültür ve mesleki derslerin yanı sıra resim öğrenimimi de sürdürerek 1970 yılında öğretmen olarak bu okuldan mezun oldum. Şimdiki adı Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi olan dönemin Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü uygulamalı yetenek sınavını kazanarak Osman Zeki Çakaloz, Tevfik Karakaya, Ramiz Aydın Hakkı Karayiğitoğlu, İsmail Avcı ve Süleyman Saim Tekcan'ın öğrencisi oldum. Üç yıl sonra Resim Bölümünden bölüm birincisi olarak mezun oldum. Dönemin ortaokul. ve liselerinde sanat eğitimciliğinin yanı sıra kırk yıl boyunca yöneticilik yaptım. Bu arada yeterince resim çalışamadığımı itiraf ediyorum. Ancak kırk yılın birikimi ile son dört yıldır çalışmalarıma hız vermeye başladım. Üretiyorum.
 
 
 
__________ Çalışmalarınızda plastik ögelere ulaşabilmek amacını “KEÇİ” figürünü araç olarak kullanarak gerçekleştirdiğinizi belirtiyorsunuz. Peki, neden keçi diye sorsam…

M. KAPÇAK: Görsel anlatımda plastik öğelere ulaşmak için obje amaç değil araçtır. Öyküleme, ifade çok da önem arz etmiyor benim için. Önem arz eden beynin rahatlamasıdır.

Evrende her şey zıtlıklar dengesindedir. Dengesizlik göz ve beyni rahatsız eder. Göz ve beynin uyarılması birbirleriyle ilişkili zıtlıklarla sağlanabilir ve denge sağlandığında rahatlar. Görsel anlatımın etkinliği birbirlerinin varlık nedeni olan ilişkili, uyumlu zıtlık dengeleriyle sağlanabilir. Bu da , formda, renkte, harekette,açık- koyuda, az- çok, şiddetli şiddetsiz, hareketli- hareketsiz, büyük- küçük, uzak- yakın gibi zıtlıklarla elde edilebilir.

Görsel anlatımda, elementer sistemler (doku, strüktür, form tekrarı) ritimsellikle oluşturulabilir. Formda, harekette, ara boşluğunda, renkte benzerliklerin ve aynılıkların yinelenmeleri tasarıma birlik, bütünlük ve optik hareket kazandırır.

Kişioğlu görsel ve düşünsel olarak hep dengeyi arar. Dengesizlik, bozukluk, yanlışlık, ayrılık demek olup; uzun süreli olmaz. Göz ve beyin dengesizlikten rahatsız olur ve biçimde, renkte, harekette, açık-koyuda denge bulduğunda rahatlar. Bir bütünde, karşılıklı gelen bölümlerin, katlandığında her elemanı ile çakışması, ikiz olması simetrik denge ile ilgilidir. Simetri eşitliği de beraberinde getirdiği için başlı başına dengedir. Görsel anlatım oluşturan elemanların, benzerlik, zıtlık, üslup, uygunluk ilişkileri ile renk, form, hareket, açık-koyu olarak gözde oluşturduğu dengeler bütünü asimetrik denge kapsamındadır. Bir tabloyu oluşturan renklerin karışımı varsayıldığında “orta gri” yi vermesiyle oluşan denge göz ve beyni rahatlatır.

İzleyicide beyin rahatlatmak için plastik öğelerin birbirleriyle ilişkilendirilmesinde denge yaratabilmek adına sanatçıların araç olarak seçtikleri objeler farklı farklıdır. Kimi sanatçı doğayı seçerken; kimi “at”ı, kimi insanı, kimi “kuş”u, kimi “ölü doğayı, “ (natürmort) kimi de “soyut”u seçer. Ben de “Keçi” yi seçtim. Keçi formunu yukarıda sayılan görsel anlatım öğelerinin oluşumunda işlenişi en uygun form olarak göredurayım; mitolojide yeri ve, sanatsal formu olan; özelde sürüyü sürükleyen hiperaktif hareket yeteneğine sahip yöresel motif olarak da önemsiyorum.
 
 

___________ Keçi figürünü ne zamandır kullanıyorsunuz? Diğer bir deyişle “KEÇİ” kaç yaşında?

M. KAPÇAK: Yaşamımda altmış, eserlerimde kırk yaşında. Şimdiki adıyla Marmara Üni. Atatürk Eğitim Fakültesi olan dönemin İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’nde ilk yıl ortak dersler görülür. Grafik dersinde reklam grafiği ile ilgili yaptığım bir çalışmada “Tiftik Yünü”nün reklam grafiği olarak üçlü tiftik keçisini ilkel diyebileceğimiz araç ve gereçlerle kompozise etmiştim. Güzel de olmuştu. O gün bu gün yani kırk yıldır çalışmalarımda keçi figürünü farklı, farklı kompozisyonlarla ele aldığımı söylemem olası.

 
 
___________ Eserlerinizi incelediğimizde her keçinin farklı bir ruh halini, farklı bir karakteri yansıttığını gözlemledik. Bunu nasıl sağlıyorsunuz
M. KAPÇAK: Sanat eğitiminin diğer eğitim portallarından farklı kaygısı: Kopyacılıktan uzak, yaratıcı ve özgünlüğü rehber edinen bireyler yetiştirme kaygısıdır. Resim sanatçısının her anında farklılık ve temelli değişim söz konusu. Almış olduğu sanat eğitiminin vermiş olduğu değişime paralel oluşan altyapılı gelişimin sonucu gereği, her bir yeni çalışma, bir önceki çalışmanın nüvelerini barındırırken; bir sonraki çalışmanın da altyapısını oluşturur. Hal böyle iken, farklı kompozisyon, farklı ruh halli figürlerin ortaya çıkmaması olası mı?
 
 
 
____________ Gelecekte palnladığınız ya da kesinleşmiş bir serginiz var mı?
M. KAPÇAK: • 01-15 Mart tarihleri arası “Lebriz com’da yirmi dört eserin sergileneceği Atölye Sergisi ile ülke genelinde üniversitelerimizin Eğitim ve Güzel Sanatlar Fakülteleri’nde sanat eğitimi gören öğretmen ya da sanatçı adaylarının yararlanmalarına yönelik • “Renkler de siyah, beyaz ve gri tonlara denk değerlere sahiptirler” adlı projenin eserleri üniversitelerin güzel sanatlar galerilerinde sergilenmesine devam edilecektir. Birleşmiş ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneğinin 42. Yıl Sergisine katılım 12 – 31 Mart tarihleri arasında geçekleşecektir.
 
 

____________Takipçisi olduğunuz ya da etkilendiğiniz bir görsel sanat akımı var mı?

M. KAPÇAK: Sanat “Çaba”dır. Ancak kaygı içeren bir çaba. Kaygı ise “Estetik”tir Kaygısı estetik olan “Çaba” sanat ise; “Çaba”yı gösteren kişi sanatçı; Çaba sonucu oluşan ürün ise “ Sanat Eseri”dir. Özellikle takipçisi olduğum bir sanat akımı yoktur. Ancak her sanatçı gibi bende de etkilenmeler olmuştur. Salt sanat akımlarından değil tabii ki! Profesör Cuma Ocaklı Sanat etki yaratma işidir" "Etki yaratabilmek için de etkilenmek gerek". Derken sanat akımlarını değil kültürleri, dönemleri, çevredeki varlıkları kastediyor.

 
 
____________ Ben de Güneydoğuluyum diğer bir deyimle Mezopotamyalıyım. Coğrafyamızın her anlamda kazandırdıklarını zihnimde canlandırdığımda; bu topraklarda doğmanın size resim anlamında neler kazandırdığını sormadan geçemiyeceğim. Okurlarımızla paylaşır mısınız

M. KAPÇAK: Sanat yapmak eldeki malzemeyi dengeli bir bütün haline getirmektir. Sanatçı yaratırken her eserde kendinden bir parça ortaya koyar. Duygu, heyecan, toplumun dünya görüşü, doğup büyüdüğü çevre bu yaratma olayında etkendir. Bu nedenle, sanatçının toplumla ilişkileri, kültür yapısı, ekonomik ve sosyal yapıyı tanıması gerekir. Yaratılan her eser ruhsal kişilik yönünden bütünlerdir. Burada söz konusu olan sadece sanatçı değildir. Toplumun buna ihtiyacı vardır. Çünkü sanatçı da bir bireydir ve toplumu bireyler oluşturur. Durum böyle iken bireyin doğup büyüdüğü kültürü ile yoğrulduğu toplumun etkisinde kalmaması olası mı?

Bu topraklarda doğan büyüyen; sosyal ve kültürel değerleri ile beslenen sanatçının, sanat adına çaba gösterirken istese de istemese de yöresel renk, yöresel çizgi ve yöresel motif çalışmalarına yansıyacaktır. Çünkü; çıkış noktası yerel diyebileceğimiz kültürel yapıdır. Bu yapı yerel çıkış noktası ile nüvelenir; giderek bölge, ve ulusal kültürle zenginleşir ve de evrensel kültürü kucaklayarak kazanımlar elde eder. Hemen, hemen her sanatçının çalışmalarına ışık tutacak yol haritası böyledir.

Güneydoğu’da yaşayıp; öğrenciliğini İstanbul’da uzun yıllar sürdürme şansını yıllar önce elde etmiş olmanın kazanımı; farklı kültürlerin sentezini yapabilme olanağıdır. Farklı kültürlerle yoğrulmak, geniş perspektifle bakabilme ve de bakarken görebilme olanağı yakalamışlığın avantajıyla çocukken bellekte yer etmiş ana motiflerin özgünlüğünün dışa vurumudur.

Ancak “Kültür Harmanı” bellekte zamanında yer eden yöresel motife geniş açılı bir objektiften deklanşöre basmaya benzer. Bunun avantajı ise fazlasıyla olumlu yansıyor çalışmalarıma.

 
 
 
______________Resim yapmaya başlamadan önce belli bir plan ( renk, düzen vb.)yapıyor musunuz? Yoksa resim dev şiir yazmak, beste yapmak gibi bir anda gelen bir duygu yoğunluğu sonucu mu kişide üretme isteği oluşturuyor?

M. KAPÇAK: Resim yaparken herhangi bir plan çizmiyorum. Tek kaygım, kalemi ya da fırçayı elime aldığımda plastik öğelere ulaşabilmenin temeli olan üç ana lekeyi oluşturma kaygısıdır. Açık, koyu ve orta değerlerin dengeli dağılımını yakalayabilmek adına fırçayı, uçarı profesyonel bir dansçı gibi sanat alanında beynin devamı olan ellerle hareket ettirme ve bu hareketler sayesinde değerlerin dengeli dağılımı ile “orta gri”yi yakalayarak izleyicide beyin rahatlatmaktır. Sizin dediğiniz gibi şiir ya da beste yapma değil, benim çalışmalarımın temelini oluşturan. Örtüşen tek yanları onların da "Güzel sanatların birer dalı" olmalarıdır. Şiirde "İfade" olmazsa olmazdır. Ancak maddeden arınmış tek sanat dalı şiirdir. Güzel sanatların sultanıdır şiir.

 
 
___________Güzel sanatların sultanı diye adlandırdığınız “şiir “yazan kişiye şair denir. Bana göre şairlik Allah vergisi bir yetenektir. Dünyada her şeyin okulu var ama şairliğin okulu yoktur. Ruhun kalemde dile gelmesidir diye düşünüyorum. Kişi doğarken şair olarak doğar düşüncesindeyim. Usta bir ressam olarak sizce” ressam doğulur mu, ressam olunur mu?” diye sorsam cevabınız ne olur?

M. KAPÇAK: Güzel sanatlar maddeden arınmışlıkları oranında yücelirler. Bu nedenledir ki “Şiir”i güzel sanatların sultanı olarak nitelendirdim. Bence, kişioğlu ne ressam, ne şair ne de müzisyen olarak doğar. Genetik unsurların varlığı inkar edilemez ancak; yaşamın belli dönemlerinde her ergen bu dürtülerle ilgi alanına göre sarsılır. Kimi şiire kimi resme kimi müziğe kimi de tiyatro ya da başka bir sanat dalına ilgi duyarak denemeler yapar. Hangi alandan motive edici övgüler alırsa o alanda dürtüleri onu sürükler. İç motivasyon sayesinde de çalışmaları hız kazanır. Zaman, zaman kendini yetersiz hissedince gerek alanıyla, gerekse alanının besleyici yan dallarıyla ilgili kaynaklar okumaya başlar. İşte genetik unsurlar bu dönemde yaratıcı hayal gücü olarak devreye girer ki bundan sonra kimse tutamaz onu. Bence ressam olunur. Çalışmak, çalışmak ve de yine çalışmak. Ancak kimseyi taklit etmeden. Özgünlük…

 
 
_____________Okul yıllarındaki başarının meslek hayatındaki önemi nedir?

M. KAPÇAK: Okul yıllarının etkisi yadsınamaz. Mesleki nüve ne denli sağlam ise; meyvenin de o denli tadına doyum olmaz

 
 
___________ Meslek hayatınız boyunca sizi en çok etkileyen karşılaştığınız en ilginç olay neydi?

M. KAPÇAK: Ne ekerseniz onu biçersiniz. Politize olmamam. Tabii ki herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. Ama mesleki yaşamımdan sürekli uzak tuttum

 
 
_____________ Eğitim ve sanat üzerine eklemek istediğiniz okurlarımızla paylaşmak istediğiniz görüşlerinizi alabilir miyim?

M. KAPÇAK: Sanat eğitiminin gerekliliğine inanan biri olarak; Bir ülke "Sanat Eseri"nde somut biçimini bulur diyorum ve "Sanat Eserleri" Bir ülkenin düşün hayatının görülür anıtları olduğu gibi, yaşayan toplumun da inkar edilemez delilleridir diye de pekiştiriyorum.

 
_____________ Son olarak GÜNEY dergisi hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

M. KAPÇAK: Günümüzde görsel medyanın savaşımda olduğu; iletişimin ışık hızıyla yayılımı gerçeğine rağmen Kültür Sanat Edebiyat Dergisi “GÜNEY” in ara vermeden başarılı çalışmalarıyla yayınını sürdürmesi takdire şayandır.

Yayınının sürekliliği içeriğinin niteliği ile okuyucusunun kültür ve sanat gereksinimini karşıladığının yansımasıdır. Ayrıca dergilerin yaşama şanslarının içeriklerinin özgünlüğü ile doğru orantılı olduğuna inancımın tam olduğunu belirtmek istiyorum. Beni onure ettiniz. Nice uzun yayın yıllarına…Teşekkür ederim.

 
 
____________--Sayın Müdürüm, GÜNEY dergisinin, bu sayısında bizimle paylaştığınız engin bilgi ve tecrübelerinizi her kesimin kendine bir pay çıkararak okuyacağına inanarak, tüm okuyucular adına size teşekkür ediyorum. . SAYGILARIMLA
 
 

Röportaj: Birsen İNAL // DİYARBAKIR

( Eğitimci Ressam Mehmet Kapçak La Söyleşi Iı başlıklı yazı Birsen İNAL tarafından 14.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu