yok!
üşümüyorum
sana öyle geliyor!
dünle kavgalı sezgilerim öykünüyor azıcık
içimin rafları dağınık biraz, hepsi o
üzerime aldığım hafiflikten olsa gerek!
hem, sersemletir diyor takvimler
kesici mevsim soğuğuymuş bu!..
.
.
.
aslında, doldurulmamış adımların kokusu bunlar anne
öpüşürken yürüyen kaldırımlar, o izle hâlâ sere serpe
aslında, izbe bir kente söylenecek en acı söz düştü yine anne!
-hoşça kal-
içimle konuşuyor dilim
ama sen bunları duyma anne...
hayal olsaydı keşke
yitik bir yetim sancısı ya da
söylerdim o zaman sana
ama sen merak etme
alıştım nasılsa cinaslı cezirlere
korkma, bulurum ben yine yönümü
hafifledikçe gün dönümü
merak etme
yine şaklatır birazdan karanlık kamçısını
yine giyinirim üzerime yalnızlık tabancasını
bakma bana öyle
şaşkınım işte
huzurdan sıyrık tarıyorum saçlarımı geriye
ve kemirgen bir tuhaflık yağıyor bahardan yine
yok!
yok, sana demiyorum anne!..
bunu da duyarsın eminim
yokluğa yürüyen! o paçasız ayak seslerini
dar heceler kıymık kıymık batarken boğazıma
közler, üzerime üzerime geliyor anne
ayrılma yanımdan bir süre
bir müddet dayamalı sönmemiş harflerim sırtını
ana hecelere...
hiç sormadım belki şimdiye dek
ki; kaç baharlık can vermiştin bana!
ve sen öğretmiştin bana hatırladın mı?
iyi gelir diyerek!
gidenin ardından, ayak izlerini sulamayı!
az evvel süpürdüm yine kapımın önünü siyah renklerle
ve ardından bir maşrapa yüz döktüm!
ılık bir telaş ve kallâvi bir kahır birikintisiyle
söylesene, yine iyi g e l i r mi anne!..
ToprağınSesi