NURLU ŞEHİT

              Gün ışımıştı güneş karanlığı dağıtmanın verdiği şevk ile höyüğü andıran dağın ardında belirmişti. Yanağında donmuş kan izleri beliren kambur beli ve aksak yürüyen Kara Ali arkasında eskimiş, artık emeklilik vakti geldiğini söyleyen at arabası olduğu halde köy meydanına doğru ilerliyordu. Kara Ali’yi görenler önemli bir şey olduğunu sezmiş, sessizce Kara Ali’nin arkasından ilerliyorlardı. Kara Ali kendisine meraklı gözler ile bakan insanlara açıklama yapmak zorundaydı, ilk önce yüzü kızardı. Kızarıklık yanağındaki kan ile uyum sürecine girercesine aratarak kızarıyordu, uzaktan kırmızı yüzlü bir korkuluğu andırıyordu. Nefesini çekti ve konuşmaya başladı

—Ahali teröristler yolumuzu kesti, malları istedi. Direndik ama fayda etmedi. Birden dağın ardından biri teröristlere ateş etti. Teröristler çapta küçük pahada büyük ne varsa alıp kaçtılar. Çok direnen iki kişiyi de katlettiler. Naaşları arabadadır. Allah yakınlarına sabır versin.

            Gergindi; kendisi gibi gergin olan atın başını ‘senin bir suçun yok oğlum dercesine okşadı’ ve atın üzerindeki kanlı bezi kaldırdı.

            Bütün ahali hemen atın başına üşüştüler. Temkinli Köyü ahalisi için uzun sürecek bir yas başlıyordu. Kalabalığı yararak ileri atılan Hasan Ağa giyinişinden, şapkasından ve kemerini yırtacakmış hissi uyandıran göbeğinden; köy sakinlerini korkutuyordu. Hasan Ağa sinir ve korkudan bembeyaz olmuş yüzü ile oğlunu görebilmek için arabanın yanına koştu ama oğlu yoktu arabada. Birden rahatladı, içine umut doldu. Kara Ali’ye dönerek

—Memiş’im nerede?

—Ağam, Memiş teröristler “ya ölürsün ya da bizimle gelirsin” deyince korktu onlarla gitti.

              Hasan Ağa bunca malı mülkü biricik oğlu için kazanmıştı. Şimdi onu nasıl kurtaracaktı? Belki onları kurtaran adam bir daha kurtarırdı biricik oğlunu kurtarırsa üç-beş kuruş ödülde verirdi. İyi ama onları kurtaran adam kimdi ki? Memiş’in teröristlerle kaçması Temkinli’de hemen yayıldı. Jandarma gelip bilgi aldı ve Memiş’i geri getireceklerine söz vererek geri gittiler. Hasan Ağa’nın tek oğlu olan Memiş; Ağa’nın üzerine titremesi ile ukala ve şımarık bir genç olmuştu. Memiş yandaşı Kara Ali ile birlikte kasabalara gidip kendisine kız arardı. Takdir-i ilahi bu sefer de gitmişti ama teröristlerin yanına.

                 Teröristler elde ettikleri ganimetleri kendi aralarında paylaşıyorlardı, birde eleman kazanmışlardı. Kendilerini her an çökecekmiş hissi veren mağaralarına; gülücücükler saçarak attılar. Mağaranın önüne üç nöbetçi diktiler. Komutan Memiş’e bakarak sessizce

—Ah ulan senin elindeki imkân bende olsa dünyaya diz çöktürürdüm be.

               Kalktı Memiş’i yanına çağırdı ve eline şarjörü boş bir AK–47 verdi. Memiş’in şarjörün boş olduğunu bilmiyordu. Her ihtimale karşı mermileri çıkarmıştı komutan. Memiş hayatında ilk defa silah tutuyordu, daha önce hiç silah tutmamıştı niye tutsundu ki zaten bekçileri vardı neme lazımdı silah hiç ilgi duymamıştı; ince ruhluydu kız peşinde koşmaya alışmıştı. Hayat işte kendi kaderini kendisi çizmişti. Gözleri kapanıyordu yorucu bir gün geçirmişti. Yeniden kızlar ile buluşmayı hayal ederek poşusuna sarıldı ve uyudu. Nasırlı ve kirli bir el onu dürterek onu uyandırdı. Karşısında kaçan avını yakalamış bir avcının gülümsemesi vardı. İlk cezasını alacaktı, nöbette uyumuştu; nöbette uyunur muydu hiç? Ya bir baskın yapılsa! Komutan cezasını vermişti “infaz”. Ama ilk önce onu ve babasını sömürmeliydiler.

                Jandarmanın terörist operasyonu yarıda kalmıştı. Naci komutanın tayini çıkmıştı. Naci komutan; üç senedir buradaydı sık sık operasyona çıkardı. Babacan bir adamdı. Geniş omuzları ve uzun boyu ile bütün erlerin kendisine olan saygılarını bir kat daha arttırıyordu. Karakola az emeği geçmemişti hani; çok arayacaklardı böyle bir komutanı. Naci komutan da erlerini özleyecekti, hepsini oğlu gibi severdi ayrılık zordu ama gerekliydi. Yeni komutan gelmişti bile adı gibi çetin bir komutandı. Geldiği ilk gün operasyon emri vermişti; demek son olaydan haberdardı. Çizgilerle dolu yüzünden dolayı sert bir komutana benziyordu; İstanbul’dan gelmişti. Daha doğrusu sürgün edilmişti. Kim bilir ne yapmıştı da onu insanın yaşamak için gerekli hiçbir kolaylığın bulunmadığı bir köye göndermişlerdi. Çetin komutan askerlerinin yorulduğunu anlayınca çavuş Kemal’i yanına çağırarak dinlenecek bir yer sormuştu. Çavuş üç yıldan beri buradaydı bu coğrafyayı yalayıp yutmuştu bu yüzden operasyonların vazgeçilmezi olmuştu. Askerler iğne uçlu çam ağaçlarının kuşlarının yuvasını yapmasına izin verdiği, höyüğü andıran bu dağ yamacına oturmuş dinlenmeye çalışıyorlardı. Komutan hepsini teker teker süzdü, hepsi de pırıl pırıl gençlerdi. Hiçbirinin yüzünde en ufak bir iz, bir çizgi yoktu kendilerine çok dikkat ediliyordu anlaşılan. Kim bilir onları kimler bekliyordu, onlara bir daha baktı; kendi çocukları gibi birbirleri ile kardeşçe didişiyorlardı. Bir an gözlerinin önüne minicik yavruları geldi. Daha şimdiden özlemişti kerataları. Tim mola verirken dağdan silah sesleri gelmeye başladı. Bütün askerler piyade tüfekleri G–3 ü atış haline getirip savunma pozisyonuna geçtiler, hepside operasyonlara artı kalışmış ne zaman ne yapacaklarını biliyorlardı hatta biraz daha seri olsalardı profesyonel bile denebilirdi. Hepsi ne yapalım dercesine komutanlarına bakıyordu komutan son kez time baktı ve bir aslanın kükremesi gibi sesiyle

—Haydi, aslanlarım tırmanalım dağa dedi.

             Bütün askerler hiç zorlanmadan, alışık oldukları engebeli yerleri hızlıca geçti komutan yeni olduğu için arkalarında kalmıştı erlerin. Seslerin geldiği yere vardıklarında; 3–4 terörist leşi ve aşağı doğru yarı yuvarlanan yarı koşan bir adam ile karşılaştılar. Askerler hemen koşan adama nişan aldılar tam ateş edeceklerken Çetin komutan onları durdurdu. Yuvarlanan adam ayağa kalktı ve koşmaya başladı üzerinde garip bir ışık vardı ona bakmalarını engelliyordu. Adam arkasını dönüp onlara Selma verdi ve uzaklaştı yüzü o kadar beyazdı ki bazıları onun melek olduğu fikrini ortaya atmaya başladı. Askerler dikkatli bir şekilde mağaranın içine girdiler mağaranın içi boştu yalnız yarıda bırakılmış çaylar, erzaklar ve ağır makineli tüfekler vardı. Arkadan bir terörist ‘yardım ‘diye bağırdı. Bütün timin silahları üzerine doğrultulmuştu. Askerler onu tanımıştı bu Memiş idi sırtından vurulmuştu, Memiş acıya daha fazla dayanamadı ve kafası yağmur ve çam kokusu kaplayan toprağa düştü komutan hemen yanına gidip nabzını yokladı yaşıyordu, sadece bayılmıştı. Askerlerden ikisi Memiş’i yanlarında bulunan sedyeye yerleştirdi operasyon bitmişti, zaten askerlerde yordundu geri dönmek en iyi olacaktı. Karakola varınca Memiş’in durumu hemen ildeki Tugaya bildirdiler. Tugaydan subaylar gelip Memiş’i hemen tedavi altına aldılar. Memiş gözlerini hastanenin loş ışığı altında buldu hemen kalkmaya çalıştı ama yanında duran er onu yeniden yatağına yatırdı. Memiş mutluydu kurtulmuştu garip bir ferahlık indi göğsüne. Er hemen odadan çıktı ve sonra Çetin komutan ve Tugaydaki komutan ile çıkageldi. Çetin komutanı görünce

—Ben iyiyim

             Çetin komutan yanındaki komutana ve askere baktı. Asker ve tugaydan gelen komutan dışarıya çıktı.

—Peki, Sorguya alınacak kadar iyimisin? Diye sordu.

—Evet komutanım. Yalnız babamlar nerede geldiler mi?

—Hayır, haber verdik ama gelemezler sen şuan tutuklusun Memiş. Şimdi anlat bakalım.

—Komutanım ben ve üç köylü…

—Orasını biliyoruz dağa çıktıktan sonrasını, ne konuştuklarını bir daha ki eylemin ne zaman olacağını anlat.

—Ben yanlarında fazla kalmadım. Benim yanımda sadece elde ettikleri ganimetleri konuştular. Beni nöbetçi yaptılar bende fırsat bu fırsat deyip kaçmaya çalıştım. Diğer nöbetçiler beni fark etti, bana doğru ateş etmeye başladılar dönüp onlara ateş ettim kendimi korumak için ama silah ateşlenmedi sırtımdan vuruldum, öleceğimi zannettim sonra sizin de gördüğünüz bembeyaz yüzlü kaçan adam geldi diğerlerini öldürdü. Mağaradakiler arkadaki çıkıştan kaçtılar. Ondan sonrasını sizde biliyorsunuz. Peki, evime ne zaman dönebilirim? Evimi özledim komutanım. 

—Bu acele ne biraz iyileş bende bu arada evrakları hazırlayayım taburcu olduğunda evine dönebilirsin. Hadi şimdilik allahaısmarladık.

Çetin komutan arkasını döndü ve seri adımlarla odayı terk etti.

                 Çetin komutan karakola geldiğinde askerlerinin kendisine karşı soğukluğunu hissetti. Herhalde o adamın terörist olduğunu, kendisi de onu bıraktığı için hain zannedilmişti.

Çavuşa bütün askerleri toplamasını emretti. Kendiside cephaneliğe doğru gitti ne var ne yok öğrenmeliydi. Saldırı olduğunda dayanabilecek kadar cephaneleri var mıydı? Kontrol etmeliydi. Cephaneliğe girdiğinde dikkatini ilk çeken kırmızı kutulu, 1 kutu Rus yapımı A1 savunma tipi el bombası oldu. Hemen yanlarında sırayla dizilmiş; 4 adet Avs-36,8 AK-47, 5 adet M16,M2 browling,2 adet Amerikan yapımı M107 keskin nişancı tüfeği, ve bunların mühimmatı vardı. İştima alanına geldiğinde kendi arasında konuşan askerler hemen hazır ola geçtiler Çetin komutan

—Beni rahatta dinleyin dedi.

                   Bütün askerler komutana hain dercesine bakıyorlardı. Komutan sıcak bir ses tonu ile

—Arkadaşlar bana içinizden hain dediğinizi biliyorum, o adamın kim olduğunu merak ettiğinizi biliyorum. Hepinizin bildiği gibi operasyonda kaçmasına göz yumduğum adam beş yıl önce bu karakolda “Muhammed” adlı bir komutanınız idi.

                    Askerlerin şaşkınlıktan ağızları bir karış açık kalmıştı. Çetin komutan yere doğru bakarak

—Bir gün komutanınızın ailesinin kendisini ziyarete geldiği zaman teröristler karakola baskın yaptılar. Bütün askerlerimiz ve komutanınızın ailesi şehit oldu. Ancak komutanınızın cesedi bulunamadı sadece ondan son kalan hatıra olan kanlı künyesi bulundu. Komutanınız resmi olarak Şehit ilan edildi. Ama biz şehidimizin ölmediğine inanıyoruz. Şehidimiz operasyonda gördüğünüz gibi yardıma muhtaç olanlara yardım ediyor. Benim şehidimizi yakalamamamın sebebi teröristleri eli kolu bağlı olmadan püskürtmektir. Böyle bir adamı yakalamak değil önünde saygı ile eğilmek lazım.

    

                     Muhammed komutan olayı duyulunca halk Muhammed komutanın adını Nurlu Şehit olarak değiştirdi. Çobanlar her gün dağa biraz erzak bırakmaya başladı. Artık Nurlu Şehit çocukların kahramanı olmuştu. Eline oyuncak tüfeği alan ben Nurlu Şehit’im diye nara atarak tüfeğini ateşliyordu.

 

 

  

 

 

 

 

 

                                                                                                           MFG

                                                                                      (Muhammed Fatih GÜRDAL)

( Nurlu Şehit başlıklı yazı FatihGürdal tarafından 4/21/2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.