Yatak odanın perdesi desenli
ve siyahtı, sabahın erken saatlerindeki
gün ışığı bulduğu aralıktan pencere kenarında keyifle uyuyan adamın yüzüne yansıyordu.
Adam, yanladığında karısıyla burun
buranaydı. Gözünün birini açıp saatine baktığında “Daha erkenmiş” diyerek
yorganı kafasına çekip tekrar uykusuna daldı.
Dışarıda çöp kamyonunun sesi ortalığı inletiyor, kulakları tırmalayan
motor gürültüsü ise sokaktan gitmek bilmiyordu.
Orta yaşlardaki beyaz
saçlı adam akşamdan telefonuna kurduğu alarmdan on dakika önce ayaktaydı.
Yatağının altına kaçan terliğini güç bela çıkardığında telefonuna biriken mesajlardan
bir kaçına bakabildi… “Sürpriz paket
tarifeniz sona ermiştir” uyarısı ile tuvaletin yolunu tuttu… Sifon sesleri
binanın aralığından gelen diğer seslerle karışıyordu… Adam, cebinde götürdüğü
telefonuna bakıp gelen diğer mesajları bir kez daha açıkgözleriyle okudu. “İyi ki, sona erdi” diyerek mutfağa
geçip, televizyonun tuşuna dokunduğunda eşi de kahvaltısını hazırlıyordu.
Telefona gelen mesajlar ardınca ekrana düşüyordu. “Yeni kampanyamızdan yararlanmak için 20 TL yükleyin, 300 SMS kazanın” ,
“Tavuk 4.76, Beyaz Peynir’de şok fiyat 8,99, 3 Kg Yağ + Bulaşık Makinesi Deterjanı
19.99” , “ Mobilya’da kampanya…”
Kadın çayları
doldurduğunda, yumurtalarda pişmek üzereydi. Adam yatak odasında pijamasının
üstünü çıkarmaya başladığında telefonuna düşen mesajlara bakmaya yetişemiyordu.
“Yeni kampanyamızdan yararlanmak için ’22..’
Numarayı tuşlayın, 100 dakika kazanın” uyarısını kulak ardı edip kahvaltı
sofrasına oturduğunda, bu kez televizyondaki cep telefonlarının reklamları
rahat bırakmıyordu…
Adam karısını öperek
kapıyı örttüğünde metroya yöneldi. Metro öylesine uzak değil, bir yokuş salımı
aşağıda ve her zamanki gibi kalabalıktı. Uzaktan gördüğü metroyu kaçırmamak
için koştu… Kartını hızla makineye gösterip merdivenleri ikişer ikişer çıktı.
Soluk soluğa son vagona adımını attığında vagonun kapısına sıkışan ceketinin
ucu sallanıyordu. Vagonun içi havasızdı. Yolcuların birçoğu telefon ekranında
bir sağ, bir sol, bazen de yukarı-aşağı el jimnastiği yapıyordu!
Gençlerin kulağından
yansıyan müzikleri ise duymamak mümkün değildi.
Arada sırada çalan oyun havalı, şarkılı türkülü,
kahkahalı ve ezanlı telefonların zili, sessizliği bozduğu gibi, yolcuları
güldürmüyor değildi. Kitap ve dergi
karıştıran birkaç kişi dışında kimse yoktu. Adam, bir sonraki durakta
kurtardığı ceketi ile rahatladı. İşini ve ay sonu yatıracağı faturaları
düşündü. Müdürünün tavırlarına kızsa da, yine de “Birkaç saat izinle işlerimi hallederim”i içinden geçirdiğinde
titreşimde olan telefonun çalmasıyla dizini istem dışı ileri ittiğinde önündeki
bayanın bacaklarına sertçe dokundu. Kadın genç ve bakımlıydı. Modern çerçeveli gözlük
ardındaki bakışları korkutucuydu. Adam, kadının bir şey söylemesine fırsat
vermeden “cep telefonum titreşimde çaldı,
çok özür dilerim, istemeyerek oldu” özrüne kadın, bir şey söylemeden kafasını sallayarak tekrar
önüne döndü. Adam cebinden güçlükle çıkardığı telefona baktığında; “Kredi kartınızın son ödeme tarihi 20
Nisan” uyarısıyla kalbi farklı attı. Dişlerini sıktığında boncuk boncuk
terde burnundan aşağı damlamaya başladı. Durağa yaklaştığında ceketinin
içindeki mavi desenli beyaza çalan gömleği de sırtına kadar ıslaktı. İstasyonun
çıkış merdivenlerine yaklaştığında yolcuların birçoğu yürüyen merdivenleri
tercih etmişti. Adam ise “Şu insanları
anlamıyorum, birkaç merdiven yürüseler ölürler mi, obezite olduk!” diyerek
merdivenleri adımlayarak çıkmayı tercih etti. Dışarıya çıktığında ayaküstü
satış yapan ve anket doldurmak için çevreye dağılan gençler önüne geleni
çevirmenin telaşı içindeydi. Kendisini çeviren punkçu görünümlü, yeşil ojesi
benekli, cılız ve kısa boylu genç kız; “Beyefendi bir saniyenizi alabilir miyim?”
dediğinde, “İşe yetişmem lazım!”
yanıtı, kızı tatmin etmedi. Tekrar
üsteledi; “Yalnızca bir dakika”
yanıtına adam bu kez soruları yanıtlamayı tercih etti. Adres ve telefon istendiğinde
“Orada dur kızım, ben kimseye telefon
numaramı vermem, bak verdik, zırt-pırt şimdi sürekli rahatsız ediyorlar. Hem
biliyor musun, bu adres bilgileri ile kötü iş çevirenler bile var, haydi bana
eyvallah” diyerek uzaklaştığında, kızda anketiyle öylece kalakaldı…
Adam, iş yerine
geldiğinde mesaisinin başlamasına henüz on dakikası vardı. Asansörün önü her
zamanki gibi kalabalıktı. Beş kişi asansörün loş ışığında yukarı çıkıyordu…
Yüzlerde sabahın gerginliği vardı. Resmi suratlar asansörden bir bir indiğinde
adamın telefonu bu kez uzun uzun çaldı. Asansörde yan servis müdürüyle birlikte
kalmıştı. Telefonuna baktığında karşısındaki tiz sesli müşteri temsilcisi
kadın;
“Doğum tarihiniz,”
“ 1968”
“Annenizin kızlık soyadı?”
“ Arbaş”
“Verdiğiniz bilgiler
için teşekkür ederiz. Bankamıza yaptığınız kredi müracaatınız kabul edilmiştir.
En kısa sürede kredi başvurusu yaptığınız şubemize bekleriz”
Adam, gülümsediğinde
asansörde sekizinci katta durdu. Şefinin suratına bakmadan imza kartonuna
imzasını atıp odasındaki arkadaşlarına “Günaydın”
diyerek masasına oturdu. Yazışma, telefon trafiği arasında akşamı ettiğinde
pestili de çıkmıştı. Metroya bindiğinde boş koltuğa oturup kafasını cama
yasladı. Cep telefonuna gelen bitmek tükenmek bilmeyen mesajla irkildi. Ekrana
baktığında “KIPA” yazısının ardını merak etti. “Mesaj aç” tuşuna dokunduğunda; “3-5 tarihleri arasında büyük fırsat, et
ürünlerimizde %25’e varan indirimler, fırsattan yararlanın” yazısını daha
fazla okumadan tekrar gözlerini kapattı. “Fatih Sultan Mehmet İstasyonu”
otomatik anonsuyla uyandı. Bir durak sonra indiğinde ise yağmur hafifçe
çiseliyordu. Şemsiyesini almadığına pişman oldu. Elindeki gazeteyi kafasına
tutarak istasyon merdivenlerinden indiğinde cep telefonu tekrar çaldı. Bakmayı
istemedi, ancak “Ya önemli bir haberse”
diyerek baktığında eşi “Gelirken sigaramı
unutma” mesajı ilk kez özeldi. Gülümsedi. Metro çıkışındaki markete uğrayıp,
aldığı kredinin rahatlığıyla iki poşetle çıkıp evinin yokuşlu yolunu tırmandı.
Cep telefonu yine rahat bırakmıyordu. Ardınca çaldı. Üç zil çalımından sonra
elindeki erzakları bir kenara bırakıp, “Ya
eşimse?” diyerek baktı. Ekrandaki numarayı tanımadı. Israrlı beşinci zil çalımında
yeşil tuşa dokundu.
“İyi günler beyefendi, konuşmalarınız güvenliğiniz için kayda
alınmaktadır. Lütfen ‘444….’ nolu
telefonumuzu arayınız”
otomatik konuşmasına “Evet” diyerek poşetlere
tekrar yüklendi. Zili çalıp kapı açıldığında karısının bir elinde ucu yağ ve unla
topak olmuş maşa vardı. Kadın eşini güler yüzle karşıladı. Poşetleri mutfağa
birlikte taşıdıklarında kadın, “Yorulmuşsun
kocacığım, şimdi ben seni dinlendiririm merak etme” cilvesiyle mutfakta
yarım kalan balığı kızartmaya devam etti. Adam “kurt
gibi açım” diyerek üzerini değiştirdi, yüzünü de yıkadıktan sonra eline aldığı
belgelerle sabit telefonun başına geçti. Verilen numarayı tuşladığında
karşısına çıkan otomatik müşteri temsilcisi kadının sesini dinlemeye başladı;
“Türk Telekom müşteri hizmetlerine hoş geldiniz” karşılamasını birde
İngilizce dinledi. Daha sonra “telefon numaranızın
başında sıfır olmaksızın tuşlamanızı” uyarısıyla, adam hızla tuşlara dokunmaya
devam etti. Ardından “Telefonunuzun
numarası doğru ise 1’i tekrar girmek için 2’yi tuşlayın” komutu ile 1
tuşlandı. “bedava arama” konulu reklamdan sonra adam, “nerden bulaştım, karnımda çok acıktı” sızlanmasıyla sıralanan
hizmet türlerini bekledi. Otomatik ses; “Ev
Avantajı için 1’i, Fatura için 2’yi, Arıza için 3’ü, Lokum için 4’ü,
Kampanyalarımız için 5’i, On-line işlemler için 6’yı, Nakil işlemleri için
7’yi, Diğer işlemler için 8’i ve Wirofon
için 9’u tuşlayın,” dediğinde İnternet arızası için hangisi olduğuna karar
veremedi. Hizmetleri bir kez daha dinlediğinde, karısı mutfaktan seslendi;
“Kocacığım balıklar
soğudu…”
“Geldim hayatım,
geldim…” dese de telefonun başından ayrılamadı. Bir kez daha 444’lü numarayı
çevirdiğinde otomatik sesi dinlemeye tekrar başladı. Müşteri hizmetlerindeki
kadının “reklamlar” bölümüne
geçtiğinde, sinirlenerek olanca hızıyla ahizeyi telefona yapıştırdı. Burnundan
soluyordu, hızını alamadan telefonu yere çarptığında, “…diğer işlemler için…” sesinin tizliği yine
de geliyordu. Adam, kontrolden çıkmıştı. Ayaklarıyla telefonun üzerinde
zıpladığında ses de kesilmişti… Olup bitene korkan karısı salataya döktüğü yağı
hızla tezgâh üstüne koyup koştuğu yatak odasının kapısında şaşkın ve donuktu.
Adam kıpkırmızı suratı ve boynunda şişen damarlarıyla “Başlarım, arızasına da, faturasına da! Mesajlarına da!” diyerek
sofraya oturduğunda, cep telefonuna düşen titreşimle birlikte elleri hala titriyordu...
Göz ucuyla gelen mesaja baktı.
“Ucuz tatil fırsatı…”
nın gerisini okumadan, “…na koyarım şu paranın yokluğunda tatilini de,
fırsatını da, mesajını da!…” diyerek küfür etmeye devam ediyordu…
Ertuğrul Erdoğan
Nisan 2012/Bursa