Güne, güneşin sema eden ışıklarıyla uyanmak en güzel anlarımdandır. Öyle ki; onun doğuşunu izlemek için erken kalkmayı; rahmetli dedemden öğrenmiştim. Perdesiz penceremde o anı izler, tefekkür ederdim.Öncesin de, sabah namazını kılmak için bahçede bulunan kuyudan su çeker, abdestimi huzur ve sükun içinde alırdım. Bu anların tekerrürü nefsime sıkıcı bir iş gibi gelse de, bu anı yaşamak ve ertesi güne nefes aldığımı görerek uyanmak, şükrün sahibine şükr etmek, kulluk vazifemizdi diye düşünürdüm.Temiz havayı ciğerlerime kadar çeker öyle içeri girerdim. Namaz öncesi iki cüz Kur’an okumazsam işlerim ters gider düşüncesi hakimdi benliğimde. Kendi hayatımda, faydasını çok görmüştüm. Geçen gün takvim yaprağında okudum; ” Kur’an okumak, insan beyninin kullanamadığı bölümlerini harekete geçirirmiş. Dikkat ve algıda seçicilik sağlarmış! Kur’an okuyan kişilerin ezberi ve okuduğunu anlama kabiliyeti diğerlerine göre daha yüksekmiş. Onun için Rabbimizin ilk emri “Oku”dur.” Yazıyordu. 

        Rahmetli dedem; Osmanlıcayı da iyi bilirdi. Hat çalışmaları vardı kendine ait. Hayatını dolu dolu geçirdi. Osmanlıcayı ve hat sanatının inceliklerini bana da öğretmişti. Hatta kendi eliyle yazdığı “İlmihal” kitabını ve dört adet tablosunu; “Bunlar sana hatıram olsun” deyip vermişti. Babam ona pek çekmedi. Daha çok ticaret ve çiftçilikle uğraşır. Evet! kulluk vazifelerini yerine getirir. Çalışkandır, dürüsttür, konuya komşuya yardım eder, Kur’an okur ama o kadar… İşin ilmi kısmıyla fazla ilgilenmezdi dedem gibi. Ben daha çok dedemin yanında kalırdım. Onunla gezer, camiye-cemaate onunla giderdim. Dostlarıyla yaptığı sohbetlere katılırdım. Hiç bitmesin isterdim o sohbetlerin. İlime tedrisata çok önem verirdi. “Kişi, önce nefsini terbiye etmeli, sonra etrafına ahkam kesmeli ” “İlimsiz hayat,kurumuş ağaç gibidir.” Derdi.


        Dede yadigarı iki katlı ahşap evimizin bahçesi; çoğunlukla elma, kiraz, dut ve diğer meyve ağaçlarıyla bezeliydi. Alt katın bir kısmı ahır, diğeri tandırbaşıydı. Üst katında merdivenin bitiminde başlayan büyük salon ve dört odası vardı. Dedeme de babasından kalmış. Babası Kırım Türklerinin bir kolu olan Alimoğulları soyundandır. Bin yedi yüzlü yılların sonunda buraya gelmişler. Dedemin babası Bekir Bey; İnançlı ve çalışkan olması sebebiyle çok eziyetler çekmiş ama sonunda burada yıllarca sevilmiş ve sayılmış…Dedemin cenazesine Arzen ovasına yakın tüm köylerin ileri gelenleri ve sevenleri katılmıştı. Ahali; ”Kamil Hoca öldü, bu ovanın bereketi gitti” dediler. Çoğu zaman inekleri otarmaya beraber giderdik. Ahırdan meraya yaklaşık dört kilometre patika yol vardı. O yolda nice sureler, dualar, hadisler ezberletti bana. 

       O'nun çobanlık yapmasını yadırgayanlar olurdu çoğu zaman…“Hocam, sizin gibi alim birinin çobanlık yapması uygun mudur?” dediklerinde; “Çobanlık peygamber mesleğidir.Tüm peygamberler ve özellikle de bizim Habibi Edibimiz,iki cihan serveri, Peygamberler peygamberi Hz.Muhammed (SAV) çobanlık yapmıştır.Biz yapmışız çok mu?” derdi. Bir defasında yine yolda gelirken; Veysel Karani Hazretlerinin hikayesini anlatmıştı.O da deve çobanlığı yapmış. Peygamberimizin aşkıyla yanıp tutuşan gönül eriymiş. Annesinin izni süreli olduğu için, Peygamber Efendimizin Hane’i Saadetlerine kadar gelip,evinde olmadığı için gerisin geriye gelivermiş…Sonrasında, Hz.Ömer ve Hz.Ali eliyle iki hırkasından birini ona göndertmiş ve onu taltif etmişlerdir.Ne büyük saadet… 


       O'nu çok özlüyordum.Boşluğu doldurulacak gibi değildi.Ahırımızda ki inekler bile süt vermez ,tavuklar yumurtlamaz oldular. Sanki gidişini topyekün tenkit ediyorlardı. Ya da ben öyle hissediyordum.Ama annem,babam ve komşularda aynısı söylüyorlardı. Peşinden bıraktığı bir çok talebesi ve dost meclisi yarenleri perişan haldeydiler.Öylesine güzel sohbet ederdi ki,ağzından bal damlardı.Hele hele Peygamber Efendimizi ve onun asr’ı saadet dönemine ait menkıbeleri anlatırken çoşar -çoşturur,ağlar - ağlatırdı.Kendine örnek olarak aldığı Resullullah Efendimizi dilinden düşürmezdi.küçük çocukları sever onlara şekerler verirdi.Kasabaya indiğimizde Cami’i Kebir de verdiği vaazlarda cami dolar taşardı.


          Devamı var…
( İsli Demlik -1- başlıklı yazı Arzeni tarafından 9.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.