Sayın Müdürüm

Müdür yardımcılarım

Saygıdeğer Meslektaşlarım

Ve Siz Sevgili Gençler

            Senede bir gün de olsa öğretmenin el üstünde tutulduğu bir günün

içerisindeyiz. Lafı uzatmaya süslemeye gerek duymadan burada sizlerin huzurunda başta idarecilerimiz olmak üzere bütün öğretmen arkadaşlarımın gününü en kalbi hislerimle kutluyorum. Ayrıca yakın zamanda meydan gelen Van Depremi’nde hayatını kaybeden öğretmenlerimizi de rahmetle anıyorum.

 

            İLETİŞİM LİSESİ HEPİMİZİN AMA BABA BENİM

 

Bir 24 Kasım böyle başladı benim için.

            Prof. Dr. Yasemin Açık Stüdyosu’na monte edilen dev ekranda gördüklerim beni hayli etkilemişti. Alışılmışın dışında farklı bir çalışma diye düşündüm. Böyle şeyleri de hayal edebiliyor ve bu hayalleri gerçeğe dönüştürebiliyormuşuz meğer. Şaştım şaşmasına ama takdir etmeden de geçemedim.

            Devasa ekran… İlkin simsiyah fon üzerine bir sarraf ustalığıyla dizilmiş harflerden oluşan şu yumrukvari cümle geldi.

 

“İLETİŞİM LİSESİ’NİN BÜTÜN FERTLERİ ASIK SURATLIDIR.”

 

Ekran karardı.

Sonra tekrar göründü…

            Alparslan Hoca bütün sevecenliği el sallıyordu öğrencilere… Öğrencilerde bu nazik davete icap ediyor hocamıza karşılıkta bulunuyordu. Başka bir karede Ayhan Hoca elinde fotoğraf makinesiyle “Gülümseyin.” diyordu yakaladığı herkese… “Hayata gülümseyin, kendinize gülümseyin.” diyordu habire…

            Gülüyordu Alperen  “abilerim ablalarım” diyerek ve ona katılıyordu dalga dalga Dilay, Büşra, Hasan, Emre, Tuncay, Merve ve ismini sayamadığım yüzlerce öğrenci… Bir gülümseme ile başlıyordu iletişimde sabah, Kamil Hoca’nın “Evladım!” diyen sesiyle yüzlerde açan çiçeklerle sona eriyordu gün…

 

İletişim Lisesi’nin bütün fertleri asık suratlı cümlesi bu görüntülerle pasifize edildi.

 

Ekran tekrar karardı. Bu kez gardını almış boksör havasıyla gelecek olan cümleyi hazmedecek bir nazarla ekrana kilitlendik.

 

“İLETİŞİM LİSESİ’NİN BÜTÜN ÖĞRETMENLERİ İLGİSİZDİR.”

 

Sonra karardı ekran.

Sonracığıma bir görüntü…

İbrahim Halil Hoca maddi durumu iyi olmayan öğrencilere yardım ediyordu. Haluk Hoca Cizre’deki kardeşlerimize kitap ve kırtasiye malzemesi yolluyordu Hüsame ile Baransel ile Talha ile… İsimlerini sayamadığım iletişimin diğer fertleriyle…

Sevim Dilay Van’daki vatandaşlarımız için yardım kampanyası düzenliyordu Müdür Bey’den almış olduğu müsaadeyle ve destekle…

Onursal başkanımız Dilan GÜRBÜZ ise dışarıda aç bi ilaç çıplak kalmış bir yoksul ailenin derdiyle hemhaldı. Onu haber yapıyordu ile iletişimin vermiş olduğu güç ile sırt ile…

İdarecisiyle, öğretmeniyle, memuruyla, personeliyle, öğrencisiyle herkes karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyordu İletişim’de… İsmini saydığımız sayamadığımız ferdiyle… Görüntüler buna şahitti.

 

Üstteki cümle böylece tekzip edildi.

 

            Bir kez daha ekran karardı. Artık gelen cümlelerin bizi ilgilendirmediği düşüncesi sarmıştı ruhumuzu. Göz atmasak da olurdu. Ancak yine de göz attık.

 

“İLETİŞİM LİSESİ’NİN BÜTÜN ÖĞRENCİLERİ SAYGISIZDIR.”

 

            Ekran karardı. Görüntü geldi.

            Stüdyomuzda yolu geçmeyen kimse yoktu il bürokrasisinde… Bu misafirleri gösteren kareler ve onları son derece ciddi ve saygılı bir şekilde dinleyen öğrencilerimiz… Ve usta işi sorularıyla artık ilimizdeki diğer okullara bu yönüyle de fark atan hepsi birbirinden sevgili güzel akıllı öğrencilerimiz. Yaptığı yanlışta ısrar etmeyen, özür dileyen, gönül alan öğrenciler… Küfürlü konuşmayan kavga etmeyen Güzel Türkçemizin annemizin sütü gibi ak ve pak Türkçemizin ses bayraklığını yapan ve ile seslenen öğrencilerimiz. Giyim kuşamıyla, konuşması yazmasıyla, dergisi gazetesiyle, semineri programıyla bir bütünlük arz eden ve her türlü saygıyı hak eden iletişim lisesi.

Üstteki cümle bu görüntülerle rezil edildi.

 

Ekran tekrar karardı.

Ve beklenen cümle teşrif etti…

 

“İLETİŞİM LİSESİ’NİN ÖĞRETMENLERİ DAYAKÇIDIR.”

 

Ekran çabucak karardı.

Görüntüler hızla geldi.

Sınıf listesinden tek tek öğrencilerini çağırıp onlarla güzel bir şekilde konuşan ve hepsine, üzerine:

“Siz bizim için önemlisiniz

  Size kalkan eller kırılsın.” yazısı iliştirilmiş bir mavi kurdele takan Özge Hoca…

 

Okula morarmış bir göz ve ruh gelen öğrencisini bir anne şefkatiyle saran ve konuşan Sema Hoca…

            Fatma Hoca değerler üzerine yeni bir gençlik inşa ediyor. Âdem Hoca âdemi merkeziyetçiliğin ne demek olduğunu tanımlıyor bir öğrenciye.

            Nilgün Hoca ile halkla ilişkiler kendini buluyor.

            Esen, Pelin ve Arzu Hocalar daha güzel bir Türkçe ve daha güzel bir iletişim lisesi derdiyle meşgul.

            Nilüfer Hoca felsefeye yeni bir boyut kattı, Hakan Hoca bilgisayarın başında 24 saat…

            Murat Hoca ARI gibi çalışmakta ve öğrenci koçluğuyla dershaneleri gezmekte, Oğuzhan Hoca tören çalışmaları yapmakta, Yunus Hoca biyoloji dersi için dondurulmuş ilginç ve değişik canlıları getirmekte, Gülcan, Sema ve Özge Hocalar İngilizce üzerine titizlikle eğilmekte… Abdulfettah ve Abdullah Hocalar matematik dersini sevdirmenin peşinde… Bütün öğretmenler meşgulken dayak atma nerden çıkıyor? İdrak etmek mümkün değil.

            Onlara hayatı anlatan ve her türlü kavgayı boş sayan ve bunu telkin eden Oğuzhan Hoca geldi ekrana… Diyalogun olmazsa olmaz olduğunu haykırıyordu çocuklara…

“Biz aklını yüreğini kullanana güçlü deriz kaslarını kullanana değil” diyordu ekranda Yusuf Hoca…

 

Üstteki olumsuz cümle utansın.

 

Karardı ekran.

Gelen cümleler şunlardı arka arkaya:

 

 

 

 

“İLETİŞİM LİSESİ’NİN ÖĞRENCİLERİ SİGARA İÇER.”

 

Ekran kafayı yedi.

 

“İLETİŞİM LİSESİ’NİN ÖĞRENCİLERİ OKULUNU SEVMİYOR.”

 

Ekran iyice dellendi.

 

“İLETİŞİM LİSESİ’NİN ÖĞRENCİLERİ SOSYAL ETKİNLİK YOK DİYOR.”

 

Bu üç cümleye mukabil olarak şu savunma görüntüleri geldi.

İlkin sigara üzerine:

“Sigaraya Ölüm!” diye kısa film çeken radyo televizyon öğrencileri… Mehmet Kara hocamızın yönetmenliğinde… Muammer Hoca arka planda öğrencilere senaryo konusunda fikirler veriyor ayrıca…

Sonra okulunu sevme üzerine:

Her sabah ellerinde poşetlerle okul bahçesinde çöp toplayanlar. Ve başlarında Taner Hoca…

Bir önceki yılın mezunu olup üniversitelere gidenler geliyor ekrana… Okullarını ziyarete gelmişler ve kendilerine emek vermiş olan idarecileri öğretmenleri ziyaret ediyorlar teşekkür ediyorlar.

Sonra sosyal etkinlikler üzerine:

Valimizin hakeza milli eğitim müdürümüzün, edebiyat ve jeoloji profesörlerinin, yerel radyocuların, kişisel gelişim uzmanlarının, Elazığspor başkanın stüdyomuza gelmesi vesaire vesaire… Medya etik semineri, Hazar şiir akşamları… Çekimler, yarışmalar, faaliyetler etkinlikler seminerler konferanslar… Şu stüdyonun dili olsa da konuşsa diyeceğiniz gelir o kadar faal o kadar etkin. Biraz arabesk olacak ama “Ben neler çektim!” diye bir duvar yazısı ve altına imza diye “Kamera”… Nasıl espri ama!

Küçük karelerle yapılan daha onca şey geldi ekrana söyleyemediğim ya da unuttuğum. İsmini sayamadığım her bir öğrencimiz; Tolgahan, Büşra, Selçuk, Fatma, Yunus, Yasemin, Nisa, Rabia, kerem, Güllü, Tuba, Gökçe, Songül, Ümran, Gülcan, Kübra, Burak, Özkan, Metehan diye… Sizleri ve iletişimi seviyoruz.

 

İLETİŞİM LİSESİ’ NDE TÜM BU OLUMSUZ SÖYLEMLERE İNANANLAR VAR.

 

Karan ekran

10 saniye sonra:

 

ANCAK HERKES ŞUNU BİLSİN Kİ BU OKULDA HERKESE YER VAR.

 

Kararan ekran

5 saniye sonra

 

SADECE İNSANA YATIRIM YAPMAYANA YER YOK.

 

Kararan ekran ve final cümlemiz:

 

İLETİŞİM LİSESİ HEPİMİZİN.

 

Film bitti.

 

Prof. Dr. Yasemin Açık Stüdyosu’na monte edilen dev ekranda gördüklerim beni hayli etkilemişti. Alışılmışın dışında farklı bir çalışma diye düşündüm. Aynı filmi tekrar seyretmek üzereyken uykulu uykulu sayıklamış olduğum “İletişim lisesi hepimizin.” sözü üzerine “Baba kalk okula geç kalacaksın.” diye kulağımın ta içine girmişçesine bağırıyordu Yiğit Karan 4 yaşındaki bir çocuğun olanca saflığıyla. Ve şunu ekliyordu yarım yamalak Türkçesiyle “İletişim Lisesi hepimizin ama baba benim.”

Uyandım ve kocaman bir öpücükle güne merhaba dedim.

Merhaba Yiğit Karan, Merhaba iletişim lisesinin saygıdeğer idarecileri, bende dâhil birbirinden kıymetli öğretmenleri, güler yüzlü memurları, samimi personelleri ve en sevgili öğrencileri…

Merhaba…

 

( İletişim Lisesi Hepimizin Ama Baba Benim başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 24.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.