Merdivenlerden bir ses geldi: Seni seviyorum öğretmenim, diye haykırıyordu Tolga. Ben de seni seviyorum Tolga’m, dedim. Gülümsedi
ve gülümseme okulun soğuk ve mat duvarlarında bahar esintisi gibi dolaşıp
durdu. Onun bu mutlu hali beni de mutlu etti ve: İyi ki öğretmenim, dedim kendi kendime. Bunu duyan İrem de: İyi ki benim öğretmenimsin, dedi. Onun
bu kulak misafirliğine bir mukabelede bulunmak adına: Sen de iyi ki benim öğrencimsin İremcik, dedim. Ufacık bir gülümseme okulun duvarlarında
yansıyan ve bizim içimizi ısıtan bir güneş oldu. Sözlerin iyileştirici gücü
olduğuna inanırdım gülümsemenin de böyle bir etkisi olduğunu müşahede ettim.
Öğretmenim
gününüz kutlu olsun, dedi Harun. Kocaman bir öpücük gibi gelip kondu
kalbime bu kutlama. Eyvallah Harun’um,
dedim. 24 Kasım’mış bize öğrencilerimizle olduğumuz her gün 24 Kasım zaten.
Onların seslerinin olduğu sınıflar, gülüşlerinin çoğaldığı teneffüsler,
koşturmalarının eksilmediği koridorlar bizim için en kıymetli anlardır.
Kimsenin düşüncesine bakmayız, mezhebini sorgulamayız, rengine aldırmayız.
Öğrenci forması varsa üzerinde tamamdır. Kendi çocuğumuza göstermediğimiz
ihtimamı onlara gösteririz. Düşerse yara bandı oluruz kanayan dizine, ağlarsa
mendil oluruz güzelim gözlerine, üzülürse arkadaş oluruz üzüntüsüne. Bu ülkede
herkes işine öğretmenler kadar bağlı olsa ve işini samimi yapsa inanın çok daha
farklı oluruz. İyi ki öğretmenim diyebilmeliyiz her zaman. Maaşımız az olsa da
öğrencilerimiz istediğimiz gibi olmasa da velilerimiz ilgili olmasa da… Takdir
edilmesek de, marifetimiz iltifat tabi olamasa da… Bir kelebeğin gelip çiçeğe
konması gibidir bizim meslekteki en güzel ödül. Bir öğrenci sevgiyle, güvenle
yanınıza geliyorsa ve can yaprağınıza konuyorsa iyi bir öğretmensiniz demektir.
Bundan daha anlamlı bir ödül de yeryüzünde yoktur diye düşünüyorum. Ne parayla
ne pulla bizim işimiz sevgiyle saygıyla…
Elimde Kaptan’ın Defteri adlı romanımla kantine
doğru gidiyordum. Okulda her zaman elimde bir kitap olurdu. Çünkü
meslektaşlarımın az okuduğunu düşünüyorum. Bu yönden örnek olmamız gerekiyor
öğrencilerimize. O an okusam da okumasam da elimde illaki bir kitap olacak.
-
Öğretmenim
ne okuyorsunuz? diye sordu Dilan. ‘Bakabilir
miyim? Hım siz mi yazdınız
bunu öğretmenim?’
-
Tabii ki
bakabilirsin kitabıma, ben yazdım. Kaptan’ın Defteri’ni aldı eline.
Sayfalarını
çevirdi. Baktı iyice. Ben de
papatyayı çok severim öğretmenim, dedi. Saçlarını okşadım ve ona şöyle
dedim: Sizler farkında değilsiniz ama
ben farkındayım. Burada papatya tarlasındayım. Ve en güzel papatya kokuları
içinde işimi yapıyorum. Gözlerini dikti gözlerime. Bir şey diyecek oldu
diyemedi. Biraz daha baktı kitaba. Sonra teşekkür etti ve çekip gitti. Ertesi
gün ellerinde kocaman bir papatya buketiyle geldi yanıma. Hiçbir şey diyemedim
sadece sarıldım ona. Gözyaşlarımı görmesin diye de ellerimle sildim hemen
kirpiklerimde asılı kalan yaşları. Bazen hiçbir şey demeden sarılmaktır
öğretmenlik. Bazen hiç ummadığın anda
karşılıksız sevildiğini hissetmektir. Yaşı küçük ama güzellikleri yüreğinde
yaşayan çocukların ruhunu okşamaktır öğretmenlik. Şimdi kalkıp da öğretmenliği
karalamanın kötülemenin bir manası yok. Bu lezzeti başka bir meslekte almanız
mümkün değildir. İşte bu yüzden dilimden eksik olmaz: İyi ki öğretmenim.
Cep telefonuma
bakıp kıs kıs gülen Hasan daha fazla dayanamadı ve şunu söyledi: Öğretmenim telefonunuz karizmanıza
yakışmıyor, değiştirin bunu, dedi. O böyle deyince sınıf gülmeye başladı. “Güzel öğrencim, karizma kafanın içinde ve
kalbinin tam ortasında olandır. Sen telefona öyle bir mana yükledin ki o
telefon olmasa benim hiçbir değerim yokmuş gibi algıladım. İnsanlar eşyaya
değer katar, eşyalar insan değer katmaz. Bir makam koltuğu, insan olmadan
sadece boş bir koltuktur. Bu ipekten de olsa böyledir deriden olsa da böyledir.
Ama o koltuğa oturan kişi işini iyi ve doğru yapıyorsa o koltuk işte o zaman
değerli olur.” Ben böyle uzun konuşunca Hasan sessizce ama can kulağıyla
söylediklerimi dinledi. Konuşmam bitince de parmak kaldırıp: Öğretmenim beni iyi gömdünüz, dedi.
Güldük hep birlikte Hasan’ın bu doğal ve saf hâline. Gömmek fiilinin farklı
anlamlarını da öğrendik böylece.
Kendisini işine adamış olanlarız. Mesleğine âşık ve
işine sadık olanlarız. İnsan yetiştirmek dünyanın en güzel ve en kutsal işidir.
Bu yüzden bu kutsal işle iştigal edenlere saygı duyun ve onlara güvenin. Velilerimiz
iyi öğretmen arıyor daima, bizler de iyi veli arıyoruz ısrarla. Hep tatil
yapıyoruz diye söylenir herkes. Desinler. Yıpranma o kadar fazla ki
mesleğimizde. Erken emeklilik için de öğretmenlere öncelik tanınmalıdır bence.
Her yönden üstüne gelinen ve eleştirilen kocaman bir camiadan bahsediyorum.
Öğretmene sahip çıkarsak ülkemizin çocuklarına da sahip çıkarız diye
düşünüyorum. Öğretmenlerimizi seversek
çocuklarımızı da sevmiş oluruz. Siz hiç bir çocuğun kalbine dokundunuz mu? Onun
gülüşüne misafir oldunuz mu? Elindeki bisküviyi sizinle paylaştı mı bir çocuk?
Yüreğinin bir tarafına anne ve babasını diğer tarafına da sizi koydu mu hiç bir
çocuk? Bir çocuğun kahramanı oldunuz mu asla? O zaman dokunmayın çocuklarınızın
kahramanlarına! Küfretmeyin onlara, çocuklarınızla bir olup okul basmayın!
Öğretmene el kaldırmayın. Ülkenin her noktasına ayrım yapmadan, işinden
kaçmadan giden ve oradaki her bir çocuğa vatan millet aşkını nakşeden
öğretmenlere dil uzatmayın. Onlar Aybüke öğretmenlerdir, Necmettin
öğretmenlerdir.
Öğretmen öğretmendir. Atanmışı, atanmamışı,
sözleşmelisi, ücretlisi yoktur. Öğrenci gelip soruyor öğretmenine: “Öğretmenim siz essah öğretmen misiniz?”
diye. Kutsal bir mesleğin kendi içinde
böylesi ayrımı olmaz.
Kantin tarafından dışarı çıktım. Bahçede dolaşmak
istedim. Okulun çömez öğrencilerinden iki tanesi kol kola girmiş önümde
yürüyorlardı. Belli ki en alt sınıf öğrencileriydi. Böyle kol kola giren ya da
bahçede delicesine kan ter içinde koşan öğrenci gördünüz mü kesinlikle en alt
sınıf öğrencileridir diye söylenirsiniz. Mesele anlatıyordu biri diğerine. Duyacak
kadar yakındım onlara. Beni fark etmiş olacaklar ki biri diğerini dürttü: “Yavaş konuş, bak adam geliyor.” Diğeri
benden yana döndü ve arkadaşına aynı hızla cevap verdi:” O adam değil öğretmen…”
İyi ki öğretmenim.
İyi ki.