Bu hikayenin anlatıcısı ben değilim.Sizlere biraz yardımcı olduktan sonra , aranızdan çekileceğim. Ancak,sizlere bir tavsiyem olacak bu hikayeyi lütfen okuyun.Çünkü hayatta hiç rastlayamayacağınız olaylarla dolu bir hikayedir bu...Yetiştirme yurduna bir şeklide düşmüş üç küçük kızın hikayesi...ha hatırlamış iken söyleyeyim; Yetiştirme yurdunda yaşadıkları yetmezmiş gibi, bir de Islah evine düşüşleri var ki sormayın ...
Yaşadıklarından bir kaç kesiti Ayla, Leyla ve Züleyha sizlere dilleri döndüğünce anlatsınlar...


Yıl 2000

   Hani şu milenyum dedikleri yüzyıl…Günlerce yazıldı-çizildi. Her şey değişecekti. Bilgisayarlardaki tarihler, rakamlar, yaşamlar,insanlar bir bir değişecekti. Evet tarihler değişti,bilgisayarlar değişti ama…

   Ben Ayla, o zamanlar daha 12 yaşındaydım… Köyde babamın ikinci karısının elinden kaçtım.Yapmadığı zulüm kalmamıştı.Dayaklar, infialler, işkenceler dayanılmaz olmuştu.Lakin son yaptığı iftira çekilmezdi…daha oniki yaşındaki kızı, köyün en yaşlı insanlarından biriyle koyun koyuna gördüğünü yaydı o cadaloz. Planını da güzel yapmıştı.Hasta olan adamın koynuna burnuma koklattığı eter sonrası baygın vaziyette iken bırakıp gitmiş.Sonrasında köyün en adi kadınlarını getirtip tüm köye olan biteni yaymışlar.Bu yapılır mı bir insana? Oniki yaşında bir kıza…söylüyorum siz olsanız ne yaparsanız? Kaçtım…evet deliler gibi koşuyordum…Neden sonra ,okumamam için zorla alındığım okulun öğretmeni Bilal Bey’e rastladım…Başımdaki yazmam,boynuma kadar inmiş…saçlarım darmadağın, üzerimde ki bedenime iki numara büyük yerlere sürten eteğim salaş…yüreğim gümbür gümbür…

“Ayla,bu ne hal? “

Nefesimi toplamaya çalışarak cevap verdim.

Kaç-tım Öğ-ret-me-nim”
“Nee kaçtın mı?
“Ev-et”
“Dur hele kızım, biraz soluklan şöyle!..”
“Yok öğretmenim, gitmem lazım.Durursam yakalanırım”
“Kızım nere gitmen lazım, kim yakalar? Hele bir anlat!”


  Olanı biteni olduğu gibi anlattım..Allah razı olsun Bilal Hocadan, bana verdiği parayla ve ettiği telefonla şehre indim.Tarif ettiği yeri buldum. Koskoca bir binaydı, gelip te önünde indiğim…Minibüsten inerken şoför tarif etti, gireceğim kapıyı…

  Etrafı yüksek taşlarla yapılmış ve demir parmaklıklarla çevrili, geniş bahçeli bir binaydı. Sürgülü demir kapının önünde; Siyah takım elbiseli, parlak ayakkabılı, iri yarı, elleri arkasında bir adam duruyordu…Yüzünün sol tarafında yara izi vardı …” Allah’ım bu çirkin adam da kim? “ “Ben nereye geldim?” “Bu bina da neyin nesi?” “Bilal Öğretmenim beni nere gönderdin?” küçük beynimde sorabileceğim bütün soruları alelacele kendime ve kaderime soruyordum.Cevabını yıllar sonra alacağım sorulardı bunlar…

“Ayla,sen misin?” Heyecanım zaten sonsuzlukla yarışıyor.Bir de otoriter ve sert bir ses tonuyla sorulan soruya, derinden ve cılız sesle cevap verdim.

“Evet”

Son derece kendinden emin ve sert yürüyüşüyle merdivenlerden aşağı inerek yanıma geldi.

“Aç bakayım ağzını?”

“Aaaa”

“İyi, gel benimle “



  İri yarı bu adam kimdi? Şimdi durup dururken ağzıma neden baktı? On üç basamaklı merdiveni arkasından nasıl çıktım bilemiyorum? İçerisi sıcacıktı. Titreyen bedenim ve yüreğimdi.Bedenim iki dakika sonra ısınmıştı. Ya yüreğim? Farklı bir kokusu vardı binanın…yıllarca içinde yaşayacağım bu kokudan hep nefret ettim.

“Müdür Yrd.Kazım Kurt” yazıyordu kapıda.İçeri girdik.Kapının önünde, ellerim bağlı, başım öne eğik öylece bekliyordum.Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum.İçimdeki öfkeyi kusuyordu göz yaşlarım. Ağlayabilmek!…sonraları öğrendim meğer anlayabilmenin en iyi yoluymuş…

“Bilal’i severim,başkası göndermiş olsa almazdım.Çünkü hiç yerim yok!”
Bana bakarak konuşuyordu…Ama içimde kopan fırtınalar kulaklarımı tıkamıştı.Gayri ihtiyari “hııı” dedim…

“Sen beni dinlemiyor musun çocuk?”

“Dinliyorum efendim” dedim ürkek ve korkak halimle…

“Tabi, beni dinlemelisin ki,iyi geçinelim yoksa külahları değişiriz” Şaşkınlığım ve ürkekliğimden anlamış olacak ki...İçinde bulunduğum binayı ve durumu izah etti.

“Burası,Kız Yetiştirme Yurdu,bende bu yurdun müdür yardımcısıyım.Bana “Kazım Baba” der kızlarım."

"Hı hı anladım"
“Sende diyeceksin tamam mı?”
“Tamam,Kazım Baba”


“Aferim,zeki kızsın.Şimdi seni kalacağın odana götürecekler.Ben kaydını yaptım.Sen Bilal’in emanetisin…


Devamı sonra...
( Üç Gülün Rengi Sarı -1- başlıklı yazı Arzeni tarafından 14.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.