Yücel Bey eşinin ısrarlarına dayanamayıp bir turla Bursa’daki kutsal mekânları gezmeye gelmişti. Her ne kadar inançlı olsa da efsane gibi anlatılan kerametleri dinlemekten hoşlanmaz, bunlara safsata der inanmazdı. Tur rehberi onları Üftade Hazretlerinin türbesine getirmişti. Burada Üftade Hazretleri ile İstanbul’da medfun olan zamanın Bursa Kadısı Aziz Mahmud Hüdai arasında geçen meşhur olayı anlatıyordu.

- "Sevgili misafirlerimiz. Kadın kocasını Bursa Kadısı Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin huzuruna dikmiş. Başından geçenleri anlatan kadın “artık bu adamdan boşanmak istediğini” söylemiş.

Kadı Hüdai adama dönüp “Efendi sen ne diyorsun? Nasıl olurda ortadan iki üç gün kaybolup sonra hacca gittim geldim diyorsun. Buna nasıl inanacağız? Nasıl ispat edeceksin?” demiş.

Adam hacca gidemediği için çok üzüldüğünü, bu haline acıyan bir arkadaşının ona Üftade Hazretlerine gitmesini önerdiğini anlatır. Üftade Hazretlerine gidince onu dinlediğini daha sonra onu çarşıda ayakkabıcılık yapan bir esnafa gönderdiğini, o da onu bir dolabın önüne getirdiğini, gözlerini kapa deyip kapıdan içeri girdiğini ve sonra gözünü aç deyince kendini Kâbe’de bulduğunu anlatır. Hatta orada Bursalı hacıları bulduğunu onlara hurma ve zemzem verdiğini onların hac dönüşü bu hediyelerini ona getireceklerini anlatır.

Kadı Hüdai tüm bunlara inanmak istemez. Ama çaresiz hacıların dönmesi beklenir. Gerçektende üç ay sonra hacılar dönünce olayın doğruluğu anlaşılır.  Bunun üzerine Kadı Üftade Hazretlerine müracaat eder ve bunun nasıl olduğunu sorar. O da şeytan gibi bir laine kahrından bu işi bir kolaylık olarak veren Allah neden sevdiği kuluna bunu vermesin diye cevap verir ve o günden sonra kadılığı bırakır ve ona intisap eder. Sonrasında devrin en büyük velilerinden biri olur.”

Yücel Bey anlatılanlardan artık iyice sıkılmıştı. İnsanlar böyle saçmalıklara nasıl inanıyorlar diye kendi kendine hayıflanıyordu. Namaz vaktine az bir zaman kalmıştı. Abdest tazelemek için şadırvana doğru yürüdü. Bir musluğun başına oturdu. Abdest almaya başladı. Bu arada hala kafasında deminki anlatılanlarla kavgası vardı. Yanına yaşlı bir adam oturdu. O da abdest almaya başladı. Abdest bitince yaşlı adam Yücel Beye dönerek:

-“Evlat adamın anlattıklarından rahatsız olmuş gibisin. Doğru mu?

-   Doğru da sen nasıl anladın amca?

-   Oğlum ben de senin yanında dinliyordum. Sen kızdın abdest almaya geldin. Ben de peşinden geldim, abdestimi aldım işte.

-   İyi de amca haksız mıyım, böyle şey olur mu? Adam bir dolaba girecek gözünü açacak, bir de bakacak ki Kâbe’de. Nasıl inanacağım bu saçmalığa? Dolap dolap değil sanki Jumbo uçağı mübarek…

-   İyi de oğlum Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerine Üftade Hazretlerinin söylediğini duymadın mı?

-   Anlamadım o kısmı pek amca.

-   Dedi ki, “Allah göz açıp kapatıncaya kadar mekânda yolculuk yapma yetkisini şeytana bile verirken neden onu veli kullarına vermesin.”

-   Yani

-   Yanisi şeytan göz açıp kapayıncaya kadar olan kısa bir zamanda dünyanın istediği bir yerine gidebiliyorsa sevdiği kulları da gidebilir.

Yücel Bey olayı anlamakta zorlanıyordu. Yüzünde belirsiz ve boş bir ifade vardı.

Yaşlı adam ayağa kalktı ve Yücel Beye “hadi camiye gidelim” dedi. Beraber camiye doğru yürüdüler. Adam bir anda Yücel Beyin kolundan tutup kendine doğru çekti. “Şu kapıdan girelim” dedi.

Yücel Bey kapıdan içeri girince burasının bir odaya açıldığını gördü. Yaşlı adam orada askıda asılı havlumsu giysileri giymesini söyledi. Kendisi de elbiselerini bunlarla değiştiriyordu. Yücel Bey şaşkınlık içinde hiç karşı koymadan bu giysileri giyemeye başladı. Bunlar ihramdı. Yaşlı adam Yücel Beye ihram giymede yardımcı oldu. O odada iki rekât namaz kılarak ihram ve umre niyeti yaptılar. Daha sonra diğer kapıdan dışarı çıktılar.

Yücel Bey gözlerine inanamıyordu. Karşısında tüm ihtişamı ile Kâbe’yi muazzama duruyordu. Müezzin öğle namazı için kamet getiriyordu. Yücel Bey sanki dilini yutmuştu. Hiçbir şeyi soramıyor, ancak ne söylenirse onu yapıyordu.

Hemen imama uydular. Namaz sonrasında yaşlı adam ona yapacaklarını anlattı. Beraber umre tavafını ve say vazifesini yaptılar. Tıraş oldular ve ihramdan çıkmak için Kâbe’nin dışına çıktılar. Yaşlı adam yine aniden Yücel Beyi kolundan tutarak şu kapıdan dedi. Yine deminki odaya gelmişlerdi. Burada ihramlarını çıkarıp elbiselerini giydiler. Diğer kapıdan dışarı çıktıklarında bu kez kafilenin olduğu Emir Sultan Camiinin avlusundaydılar.

Yücel Bey şaşkınlıktan hiçbir şey soramamıştı yaşlı adama. Adam “evlat demek ki Allah dilerse her şey mümkün olurmuş” dedi ve Emir Sultan türbesine doğru yürüdü.

Yücel Bey kafilenin yanına gelmişti. Eşi onu görünce:

-“Neredesin Yücel seni aradım durdum. Yani koskoca adam kayboldun sandım.”

-“Korkma hanım bir tur yaptık Kâbe’ye doğru”

Kadın öfkeyle karışık bir şekilde:

-“Zevzekleşme Yücel, madem inanmıyorsun bari hiç olmazsa dalga geçme. Allah isterse her şey mümkün olur.”

Yücel Bey de gülerek:

-“Yahu Hanım ben de aksini söylemedim ki, Allah isterse bende bir anda Kâbe’ye gider gelirim.”

Kadın kocasına dikkatlice bakınca onun tıraş olduğunu fark etti. İyice kızmıştı.

-“Yani Yücel ben seni ararken tıraş olmaya berbere gidiyorsun, haber vermiyorsun. Sonra da gelip benimle dalga geçiyorsun. Aşk olsun sana” diye ona çıkıştı.

15.08.2011 / 23:00/ Uğurludağ

( Allah Dilerse Olur başlıklı yazı Halit YILDIRIM tarafından 22.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.