Hüzünkâr mısralarda dile getirilen cemiyetin meselelerine çözüm bulma merkezinde oluşan Mehmet Âkif’in Safahat’ı,- günümüz insanının sıkıntılarına son verme noktasında başvuru kaynakları arasında olması gerekirken,  mensubu bulunduğu fikir çerçevesinde kimilerinin kendisini nisyana terki, yaşantımızda vardığımız entellektuel zenginliğin (!) ne derecede özünden yoksun olduğunu göstermektedir. Bu manzara, aynı zamanda fikre gösterilmesi gereken saygının flû değil, net bir siluetidir. Birçok milletin yoksunluğunu hissettiği düşüncenin yapı taşlarını halen yerine oturtamadığımızın önemli göstergesi olan karşı karşıya bulunduğumuz tablo, duyumsanan ile yaşananın ne derecede tenakuz halinde olduğunun bariz şeklidir. Bir tarafta kendisini fedâ etmede bir beîs görmeyen anlayış, öbür tarafta dünden habersiz, bu günü yaşayıp, yarın ne olacağını bilmeden dünün hesabıyla sorgulanan ve verecek cevabı bulunmayan elit tabaka (!..)

Sıkıntılarla iç içe bir hayatın geçmişinde tarihe tanıklık etmiş bir kalemin, düşünce adamının çırpınışları ile hastalıklara reçete sunması öbür tarafta tarihe, kültüre, inanca bağlı olmanın redd cephesinde yok sayılış…

Mehmet Âkif, eserlerinde hayatından kesitler sunarken, karşılaştığı zorluklara göğüs germesini bilmiş, olanı- biteni metanetle karşılarken, oldukça önemli tahlillerde bulunarak, bu analizleri “Safahat “ ismiyle bir araya getirdiği şiirlerinde bir arada sunmuştur. O şiirleriyle şair, fikirleriyle düşünce adamı, çalışmalarıyla aksiyoner bir isimdir. Bu üç vasfı bir arada bünyesinde toplayan edebiyat dünyasındaki isimler oldukça enderdir.

Belki ilk defa Mehmet Âkif’ten bahseden ve Safahat’tan hiçbir iktibasın olmadığı bir deneme yazısı okumaktadır, okur. Günümüzde Mehmet Âkif’ten bahsedip, mısralarına başvurmayan yoktur. Israrla ben bu eksikliği bile bile Safahat’tan iktibasa başvurmayacağım. Belki bu eksikliktir, Mehmet Âkif’i tanıtan, anlatan bir yazıda. Bu yazımızı aynı kuvvetli cümlelerle tamamlayabilir miyiz? Bundan emin değilim, belki de.

Yazmış olduğu manzum eserlerde içtimaî hayattan verdiği kesitlerden yola çıkıp söyleyecek çok düşüncesi vardır, Mehmet Âkif’in. Geçmişle yaşanan zaman arasında bir köprüdür, yarınların daha güzel yaşanması için. İnsanlığa ve özellikle Doğu Medeniyeti’ne sembol seçtiği gençliğin, emsal almasını istediği “Asım”, O’nun katlandığı sıkıntıların ileride vereceği semeresidir, aynı zamanda çalışmalarının. O, Asım ismini verdiği kahramanıyla her şeye karşı donanımlıdır, hayatını Asım’a vakfetmiştir, Asım olmadan kendisi yaşamışlığa bir kıymet vermez. O’nun dünyasında Âsım, beklenendir. Yapılan, yapılacak olan her şey Âsım için olmalıdır.

Bir tarafta girdiği kalem tartışmaları vardır, bir tarafta Şairlik çalışmaları ve öbür tarafta Anadolu’nun dört bir yanında halkı esarete hayır demeye davet eden, yazılarıyla, konuşmalarıyla, ne olacağını bildiği manzarada insanlığı kıyıma sürükleyen, kandan, acıdan, sıkıntıdan ve sömürmeden başka bir sıfatı olmayan, sadece kendisini düşünen, inancını insanlığa gözyaşını hediye etmede kullanan, silahları kan kusan, merhamete yabancı, ehl-i salibin devamı bir anlayışın karşısında mermerden bir abide gibi durmaya ahdetmiş…

İstiklale bu denli meftûn ismin, Çanakkale Şehitleri’ne ithaf ettiği destanda tavrı nettir, çizgisi bellidir. İnsanımızı yek-vücût olmaya çağıran, mülevves emellerini bildiği medeniyete entegre olma sevdalısı olanları uyaran, tarihten, yaşamdan misaller vererek, kendilerine yol göstericiliği ne kadar takdire şayan ise, yaptıklarının anlatılmaması da o denli esef vericidir.

Safahat, hakkıyla incelendiği taktirde Mevlana’nın Mesnevîsi önünüzdedir, insan Mevlana ile konuşur gibidir. Yunus’un diline alışkın olanlar, Risaletu’n-Nûshiyye’yi okur gibidir. İsteyen Şeyh Sadi Şirazî’yi Butsan ile Gülistan’dan dinler gibidir. Belki de Feriddudinî Attar’dır, uzaklardan sesi gelen Mantıku’t Tayr’dan. Belki de bu ses, Hassan bin Sabid benzeridir, mısraları devleştiren şiirlerinde.

İnsana duyulması gereken saygıyı inançla kuvvetlendiren, cemiyette daima birliği, beraberliği hatırlatan,  tarihten seçtiği sembol isimlerle olması gerekeni pekiştiren, yaşanan zamanda olana ve bitene karşı uyarılarda bulunan, tarihin tekerrürlerle dolu olduğunu haykıran, farklı coğrafyalardaki insanları zulme karşı bir araya getirmek ve ismi belli olan müstevlilere karşı cesaretlendiren, hayatını toprakları için, inancı için hiçe sayanları Bedrin Arslanları’na benzeten Mehmet Âkif, nisyanı haketmiş midir? Biz, buna katılmıyoruz, bu düşünceye katılmak mümkün değildir.

İsminin ve eserlerinin üzerinde gölge kabul etmeyen, esarete karşı çıkan, insanlığa huzurun lazım olduğunu, ahlâkın gerekliliğini vurgulayan, tarihe saygıya davetkâr, kültürün ortak merkezinde kendini ifade eden, ruhunu inancıyla mayalamış Mehmet Âkif, hakkıyla tanıtılmış değildir, bugünkü nesle.

Millî Şair olma vasfına sahip olduğu iddia edilenler içinde kendisi gibi erdem sahibi gösterilen nadir isimler gösterilebilir. Elbette kendisi bu isimlerin başındadır, son yüzyıl grafiğinde. Onun kadar kendi düşünce sistematiğinde ve sanat anlayışında kendisini dinleten kalem erbabı az bulunur. Onun Safahatı kadar basılmış şiir kitabına rastlayamazsınız, Anadolu’da. Onun ezberlenen şiirlerinin yanında geride kalır, diğer şairlerin şiirleri. Onun şiirleri meclislerde ders kitabı olarak okutulmuş, şerh edilmiştir. Onun şiirleri, Doğu İnsanının Sesi, dili, kulağı olmuştur.

Kendisinin Tevfik Fikret ile mukayesesi düşünülemez. O’nu Tevfik Fikret ile karşılaştırmak isteyenler, daha güçlü bir şair bulamamışlardır. Necip Fazıl’ı ve Nazım Hikmet’i karşılaştırmak isteyenler vardır. Fikirleri farklı olan zıt kutbun iki temsilcisi Necip Fazıl ile Nazım Hikmet karşılaştırması uygun düşer de Mehmet Âkif ile Tevfik Fikret’in bir araya getirilmesi, hakkıyla yapılmış bir denge olamaz. Biri istikrarlı, kararlı, gerektiğinde doğru bulmadığı olan biten için her şeye katlanan öbürü istikrarsız, söylediği arasında tezatlar içinde bulunan, manevî alanda buhransız geçen günü olmayan, ne denli güzel şiir yazsa bile fikirde mücadeleden uzak olan. Belki bu ayrı bir yazı konusu edilebilir.

Yazımızın girişinde Safahat’tan iktibasta bulunmayacağımızı belirtmiştik. “Keşke birkaç mısra yer alsaydı” der gibiyse okur, Safahat yanı başınızda duruyorsa okumak, niçin olmasın!...

Mehmet Âkif’i bu vesileyle İstiklâl Marşı’nın kabulü’nün 90. Yılında rahmetle anıyoruz.

 

Açıklama: Türkiye Yazarlar Birliği’nin İstiklâl Marşı’nın Kabulünün 90. Yılı kapsamında yapacağı etkinlikleri biliyoruz. Bu ülkede Mehmet Âkif için hazırladıkları çalışmaları yakînen bilmekteyiz. Türkiye Yazarlar Birliği’nin Mehmet Âkif’e verdiği bu önem, gecikmiş bir vefa borcudur. TYB, Taceddin Dergahı’nı sahiplenmiştir, sempozyumlar, konferanslar düzenlemiştir. En son da “Genç  Safahat” adıyla Safahat’ı gençlere sevdirmek için bir eser yayınlamıştır. Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı Sayın D.Mehmet DOĞAN’ın ve Türkiye Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu’nun çalışmaları için de teşekkür borçluyuz, kendilerine.

14-02-2011
( Mehmet Akife Dair başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 2/14/2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.