Gelişmiş ülkelerin gelişmişliğini sağlayan temel faktör, çalışmak, üretmek ve ürettiklerini satmaktan geçer. Bir başka ifadeyle çalışarak ürettikleri malları, pazarları olan ülkelere satarak elde ettikleri yüksek gelirlerinden kaynaklanmaktadır.

Pazar ülkelere baktığımızda ya geri kalmış fakir ülkeler ya da gelişmekte olan diye anılan az gelişmiş ülkelerdir.

Ülkemizin de bu gelişmekte olan ülkeler kategorisinde olduğunu unutmayalım.

Bu Pazar ülkelerin büyük çoğunluğu Afrika’nın batısından Çin’e kadar uzanan coğrafik bölgedir diyebiliriz.

Bu bölge neredeyse dünyanın yarısıdır.

Dünyanın yarısını teşkil eden bu coğrafya en aç, en sefil, en fakir, en karışık, en huzursuz, en geri kalmış vb. olan ülkeleri teşkil eder.

Yine bu coğrafyaya göz atacak olursak, gelişmenin kaynağı olan enerji, maden ve gıda potansiyeli bakımından en zengin ülkeleri barındırmaktadır.

Bu ülkeler dünyanın en stratejik petrol, gaz ve maden potansiyellerine sahip olmasına rağmen her nedense en geri kalmış ülkelerini oluştururlar.

Buraların zenginlikleri çeşitli uluslararası şirket ve kuruluşlar kanalıyla batıya taşınarak, batılıların refah toplumları haline gelmeleri sağlanmıştır.

Bizler batılıların bu zenginlikleri kendi ülkelerine taşımalarına emperyalizm diyerek karşı çıkabiliriz. Doğrudur da. Ama bizim karşı çıkmamız maalesef gerçeği değiştirmiyor.

Fakat tüm bunların karşısında ne yapabileceğimizin de cevabını bir türlü bulamıyoruz. Zaten böyle bir derdimizin olmadığını da biliyoruz.

Onlarca yıldır burnumuzun dibindeki bu fırsat ve kaynakları görmedik, görmek de istemedik. Görenlere de olmadık hakaret ve aşağılamalarla saldırdık.

İşin acı tarafı bu stratejik kaynaklara sahip olan ülkelerin büyük çoğunluğu bizim akraba diyebileceğimiz ülkelerdir.

Ancak onlardan uzak kalmamız için ne gerekiyorsa elbirliğiyle yapmaktan geri kalmadık.

Dünyanın öbür ucundan gelenler buraların kaynaklarını çaldılar, çırptılar, mallarını buralara sattılar, bizler hayali korkularla buralara giremedik.

Onlarda gıda, maden, petrol ve gaz gibi kaynaklardan kazandıkları milyarlarca dolarları yine ya ABD ya da AB bankalarına yatırıp onlara kazandırmaya devam ettiler.

Gelişmiş ABD ve AB gibi batılı ülkeler büyük bir psikolojik harekâtla yıllarca bize şunu kabul ettirdiler.

Siz Ortadoğu ve Afrika ülkeleriyle yakınlaşırsanız ülkenize şeriat gelir. Orta Asya ülkelerine yaklaşırsanız kominizim gelir.

Aman ha onlardan uzak durun.

Size batılı dostlarınız yetmiyor mu?

Batılı ülkeler sahip oldukları pazarları korumak için işte böyle her türlü çareye başvurmaktan çekinmediler.

Bizler de onlarca yıldan beri bu psikolojik propagandanın etkisinde kaldık.

Doğuya da, güneye de, kuzeye de açılamadık maalesef. Kendimiz de böylece Pazar olmaktan bir türlü kurtulamadık.

Fakat bu arada kendileri bu bölgenin silahından tutunda bütün sanayi ürünlerini ve işlenmiş gıda maddelerini buralarda sattılar. Satmaya da devam ediyorlar.

Dünya pazarlarını böylece ele geçiren bu güçlerin, güçlerini zamanı geldikçe nasıl hissettirdiklerini de görüyoruz.

Petrol vb. kaynakları eline geçirenlerin petrol terörü estirdiklerini bu gün tüm dünya birlikte yaşıyor.

Şimdi bir de gıda terörü estirmeye başladılar. Çok yakında çeşitli madenler üzerinde de terör estirirlerse şaşırmayalım.

Son yıllarda tarihi hatalarımızı görerek Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya’ya açılma çabalarımız var elbette.

Eğer Türkiye ister ve gerekli adımları atabilirse Pazar olmaktan Pazar oluşturma merhalesine geçebilir.

Yeter ki bizi Pazar olmaktan çıkaracak adımları korkmadan atalım.

Bunların başında da önce bitmek tükenmek bilmeyen iç sürtüşmeleri ve gizli iktidar kavgalarını bir tarafa bırakmamız gerekir.

Daha çok çalışıp her alanda dünya standartlarında üretim artışı sağlanmalıdır.

Bölge ülkeleriyle samimi ve karşılıklı çıkarları gözeten sağlıklı ilişkiler zaman geçirmeden daha da geliştirilmelidir.

Hatta Ortadoğu ve Orta Asya birliği(ODAB) adı altında yeni bir birlik kurulabilir.

Türkiye’nin böyle bir birlik oluşturma potansiyeli vardır.

Bu ayrıca AB karşısında bir alternatif de oluşturabilir.

Böylece AB’ye mahkûm olmadığımızı da göstermiş oluruz.

Oluşturulacak bu birlikle küresel çapta oyuncu olmamızda sağlanacaktır.

ODAB, Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan-İran-Suriye-Mısır vb. gibi bölge ülkelerini içine alacak şekilde birliğin ilk nüvesini oluşturmak da Türkiye’nin elindedir.

( Pazar Olmaktan Çıkmalıyız başlıklı yazı İ.Sarıçay tarafından 24.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu