TRABZON BÜYÜR GÖZBEBEKLERİMDE

M.NİHAT MALKOÇ


Cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman’ın doğduğu, yedi yaşına kadar yaşadığı, babası Yavuz Sultan Selim’in 22 yıl valilik yaptığı tarihi bir şehirdir Trabzon… O zamanlardan kalma Osmanlı yadigârı Gülbahar Hatun türbesi bu şehre ayrı bir önem kazandırmaktadır. Gülbahar Hatun İkinci Bayezid’in eşi, Yavuz Sultan Selim’in annesi, Kanunî’nin babaannesidir. Böyle şanlı bir mazisi vardır Trabzon’un… Bu topraklar nice büyük insanlar yetiştirmiştir. Ülkenin kültüründe, sanatında, edebiyatında, siyasi hayatında derin izler bırakan bu kıymetli şahsiyetleri ne yazık ki geleceğe taşıyamadık, yaşatamadık. Geçmişin güzelliklerini yeni nesillere aktaramadık. Ne yazıktır ki son dönemlerde yeni değerler yetiştiremedik. Yani geçmişten emanet kalan mirasımızı hor kullandık.

Günümüzde Trabzon o görkemli eski günlerini mumla arıyor. Bu şehir geçmişin ışıltılı günlerini özlüyor. Geçenlerde Trabzon’la ilgili bir şiir aradım, internete baktım, kitapları karıştırdım. Birkaç ciddi eser dışında kayda değer şiir bulamadım. Bu şiirler de geçmişten bugüne aktarılmış eserlerdi. Yani günümüzde Trabzon şairlere ilham vermiyor. Bu şehir, şairlerin zihnini meşgul etmiyor artık. Bu durum günümüzde değer yargılarının ve algılama usullerinin çok değiştiğini gösteriyor. Bu kısır döngüden kurtulmadıkça, şehrimize sahip çıkmadıkça geleceğe dönük müspet beklentiler içerisinde olamayız. Kişi birilerini eleştirirken kendisini de eleştirebilmelidir. Ben de öyle yaptım. Baktım ki benim de yaşadığım şehri anlatan ciddi bir şiirim yok. Hemen kaleme sarılarak Trabzon’un fethiyle bugününü birleştiren duyguları ihtiva eden “Trabzon Büyür Gözbebeklerimde” adlı yarı serbest ve yarı ölçülü bir şiir kaleme aldım. Bu şekil, klasik tarzlara da bir tepki sayılabilir. Bir şiirde birkaç ölçü bir arada kullanılabilmelidir. Bu şiirimin ilk bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Trabzon büyür gözbebeklerimde…
Bir fetih sonrası sevinci yaşanır yüreklerde
Gülümser ufuklar, dağılır karamsar düşünceler…
Dalgalar döver Ganita’nın yosunlu taşlarını
Düşlerim takılır Farozlu balıkçıların ağlarına
Âh, ne güzeldir yağmur sonrası toprak kokuları
Tarihin vitrinidir Ortahisar burçları…

Kül olur hatıralar sonbahar yangınında
Kaynar cadı kazanı, kılıç durmaz kınında

Fatih’in uykusunu süsler fetih düşleri
Hüznün tahtına çıkar saadet gülüşleri

Yankılanır vadiler, rüzgâr taşır sesini
Toprak bağrına basar ecdadın gölgesini

Şimalden esen rüzgâr dağıtır bulutları
Yürek başkentlerine götürür umutları

Gönüllerin Fatih’i kurar aşk otağını
Karadeniz’de açar muhabbetin bağını

Trabzon büyür gözbebeklerimde…
Beşik kertmesidir denizin mavisiyle dağların yeşili
Âh o ince belli bardaklarda içtiğimiz demli çayları!…
Her nefeste hasret dağlar kavruk, yaralı yüreğimi
Ufuklardan güneş doğar, dağılır vadilerin pusları
Hışımla toprağa düşer postalların iri gölgesi
Burçların eteğinde başlar insan hasatı

Kanatlı süvariler koşarlarken ön safta
And içerse bu millet zafer kalır mı lafta?

Tepeler yol verirken, toprak gelirken dile
Rum ordusunda hüzün, kopar büyük velvele

Fatih’in heybetinden yanar, tutuşur dağlar
Dönmeyen yolculara yollar yas tutar ağlar

Fetih anahtarıyla Fatih açarken çağı
Haram olur nefere, sıcak ana kucağı

Körpecik fidanları, toprak saklar bağrında
Gül bahçeleri yanar, kutlu sevda uğrunda

Trabzon büyür gözbebeklerimde…
Çayın demine karışır, geceye gömülür hüzünler

Trabzon, şairlerin duygu ve düşünce dünyasında tekrar o eski görkemli yerini almalıdır. Bu şehrin güzelliklerini görmek için içimizi kirden, pastan ve önyargılardan arındırmalıyız. Tertemiz bir ruh hali içerisinde Boztepe’ye çıkıp Trabzon’u baştanbaşa temaşa etmeliyiz. Böylelikle güzellikler duygularınızı değiştirecek, şehre sevdalanacaksınız. Trabzon şiirle, edebiyatla, kültürel zenginlikleriyle, şerefli tarihiyle gündem oluşturmalıdır. Bunun için bu şehrin içinde yaşayanlara da, bu şehirden uzakta yaşadığı halde bu topraklarda doğup büyüyenlere de mühim görevler düşmektedir. Unutmayınız ki Trabzon için yapılacak güzellikler tekrar bizlere geri dönecektir. Bunu unutmayalım, şehrin geleneksel değerler açısından tekrar ihya edilmesi için zaman geçirmeden bir şeyler yapılmalıdır. Bu hususta her kesime görevler düşmektedir. Kimse sadece eleştirmekle vazifesini yaptığını düşünmesin

Şehirlerin de belli bir kimliği ve karakteri vardır. Bu kimlik tarihi süreç içerisinde oluşur. Bunun oluşumunda tarihî şahsiyetler, şairler, yazarlar ve bütün sanatçılar aktif rol oynarlar. Asırların birikimleriyle oluşan bu kimlik korunmalı ve geleceğe taşınmalıdır. Kentlerin bu özgün kimliğini modernleşme adı altında heba etmemeliyiz. Şehirlerin tarihî ve tabiî dokusunu muhafaza etmeliyiz. Günümüz insanı modernlik adı altında tarihî değerleri yok ediyor. Eski, tarihî evler yangın kisvesi altında ortadan kaldırılarak yerlerine hiçbir geleneksel iz taşımayan yüksek binalar kuruluyor. Ruhsat verme hakkını elinde bulunduran yerel yöneticilerin ve devletin ilgili birimlerinin bu talana dur demesi büyük önem arz etmektedir. Yoksa tarihi, kalınca kitapların iki kapağı arasına hapsedeceğiz.

Trabzon şehri de her geçen gün geçmişinden uzaklaştırılmakta, modernlik adı altında bizimle uyuşmayan tarzlarda yapılaşmalar görülmektedir. Eski camiler dışında her şey yenisiyle değiştiriliyor. Yeniliğe karşı değiliz, ama tarihin talan edilmesine, geleneksel mimarinin estetik çizgilerinin kaybolmasına da gönlümüz razı olmaz. Şehirler, mazisiyle vardır, var olmalıdır. Tarihî dokunun titizlikle korunması gerekmektedir. Bu hususta Trabzon’da güzel şeyler de olmuyor değil. Son yıllarda Trabzon’da eski eserlerin nerdeyse tamamına yakını Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmektedir. Bu alanda cansiperane çalışan Trabzon Vakıflar Bölge Müdürü sayın Mazhar Afacan’ı yürekten kutluyorum. Onun döneminde hiçbir dönemde görülmemiş ölçüde yenileme çalışması yapıldı.

Trabzon bizim her şeyimizdir. Bu şehir bize bir kimlik ve kişilik kazandırmıştır. Bizler bu şehir için varız. Herkes bu düşüncede olursa bütün şehirler mamur ve müreffeh olur. Herkes kendi alanında; doğduğu, büyüdüğü şehre verebileceğinin en iyisini vermelidir. Bunlar sadece maddi şeyler değildir. Bu kentin sanata, edebiyata, kültüre de ihtiyacı vardır. Bu alanda kalem oynatanlar şehirlerini unutmalıdır. Mesela son yıllarda Trabzon üzerine kaliteli şiirler yazılmıyor. Bu şehir artık geçmişteki gibi büyük şairler ve genel anlamda ülke çapında şöhret kazanmış edebiyatçılar yetiştiremiyor. Şehrimiz üzerine yazılmış yeni şiirler bulmakta zorlanıyoruz. Durum böyle olunca bizler de kalemimizi ve hünerimizi ortaya koyarak dilimiz döndüğünce bir şeyler yazıp geleceğin aydınlık zihniyetteki gençlerine miras olarak bırakıyoruz. Bu anlamda ilk bölümünü daha evvel verdiğim “Trabzon Büyür Gözbebeklerimde” adlı şiirimin son bölümünü siz değerli dostlarımla paylaşmak istiyorum:

Hüzünler ki kanatır yüreğimin tenhalarını
Hamsilerin kara yazgısı son bulur ağlarda
Yağmur yıkar, rüzgâr tarar dağınık saçlarımı
Bir kemençe nağmesiyle bozulur sessizliğin büyüsü
Horon halkalarında kardeş olur kızı kızanı

Kakmalarla süslenmiş hançer durmaz kınında
Ulvi gayeler yatar ecdadın akınında

Mübarek ezan sesi duyulurken derinden
Topların tesiriyle taşlar oynar yerinden

Nice çağlar kapattı, açtı ordumuz bizim
Al kanlarla sulandı şanlı yurdumuz bizim

Sözlerin yangınında kavruldu her bir hece
Tuğların gölgesinde gündüze döndü gece

Dua iklimlerinde göğe yönelir eller
İnanç vadilerinde gerçekleşir emeller

Trabzon büyür gözbebeklerimde…
Değişmem kuymağını zengin sofralarına
Çay kokar, tütün kokar bacıların kınalı elleri
Bozulmuş sevda bahçeleri, virandır bağlarımız…
Yağmalanan yüreğimde büyütürüm umut kırıntılarını
Hayal kırıklıkları cam kırıklarına karışır ay ışığında
Açar mı yine gönül bahçemizin gülleri?

Kaleler kuşatılır, Fatih verir fermanı
Rüzgâr taşır seherde can evine dermanı

Konuşur kekemeler, mevcudat dile gelir
Yanar gönül sarayı bülbüller güle gelir

Namlunun gölgesinde aşılırken çizmeler
Nur yağar gök kubbeden arza düşer huzmeler

Bakmaz ceddim düşmanın gözünün karasına
Rumlar gözyaşı döker tuz basar yarasına

Bizim inancımızda bayramdır ölüm anı
Fatih’in orduları kazanır imtihanı…

Kanuni’nin sokaklarında büyüdüğü, Yavuz Sultan Selim’in uzun yıllar valilik yaptığı, çağ açıp çağ kapayan Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği Trabzon, yarınlara emin adımlarla yürümelidir. Bu şehirde var olan Osmanlı medeniyeti izlerini özenle korumalıyız. Şehrin özgün yapısını bozmamalıyız. Bizler modernleşmeye asla karşı zihniyette insanlar değiliz. İnsanı ve insanî değerleri ön plana çıkaran bir modernleşme tarzı benimsenmelidir. Bugünkü modern şehirlerde geleneksel motiflerden ve özgün tarihî kimlikten söz edilemiyorsa bu çıkmaz, bir yerlerde yanlış yaptığımızdan dolayıdır. Trabzon şehri kimliğiyle, mimarisiyle, kültürel değerleriyle o eski Trabzon’un asaletini yansıtmalıdır. Şehirle insan birbirine yabancılaşmamalıdır. Kentler caddesiyle, sokağıyla, meydanlarıyla, sahilleriyle, park ve bahçeleriyle geçmişle bugünü sentezleyebilmelidir. Şehrin kaybolan ruhu tekrar geri getirilmelidir. İnsanlar susunca şehrin kimliği konuşmalıdır. Şehrin dokusu kentin imzası olmalıdır. Diller sustuğunda şehrin özgün kimliği konuşmalıdır.
( Trabzon Büyür Gözbebeklerimde başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 7.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.