“Sarı sıcak sararıp kalmaz
Kara gün kararıp kalmaz
Yıldızlar boyun bükse de
Nurlanır morarıp kalmaz”
Diyordu Delibal bir dörtlükte

/Çürürse kına paklar kelebek kanadını
Yürürse tana örkler örümcek inadını/

İndirirken soğuk sularını dağlar
Karanlığın dalgaları sarardı da
Her şey bitti sanırdım
İliklerimden akardı garipliğim
Düşlerimden vazgeçemedim
Kalbime direnmeyi öğretemedim yıllar yılı
Ellerimle susturdum yılların hasretini
Dokunsalar patlardı gergin ötesi canım
Ellerimi can bildi dinmeyen heyecanım
Çadırın kazığını kuşları ürkütmeden
Çarpıntılı nehire çakmanın zamanıdır
Oysa ben düşlerimden utanırdım
İşveli düşleri tuşlamanın zamanı şimdi

/Her ağaçta olgun meyve sanmıştım aşkı ben
Sırrın üstünde kuldum, debelendim bilmeden/

Bugünden yarına dönerken sessiz gece
Güneş cama dokunmadan bülbüllerin sesiyle
Açarken goncası şafağın
“Sevgililere bile umutlarının bittiğinde
Vaat edilen sonsuz umutlar tarlasında”
Gövdelerimize kanatlı kuşlar takıp
Pıhtıları dökerek loş kuytulara
Ayarsız tükenişin beyazlar içinde kuşatılmasına
Dur demenin zamanı şimdi

Cela’lı büyük usta Abdurrahim Karakoç
“Ekin ektim başak yılan
Kuşandığım kuşak yılan
Yorgan akrep, döşek yılan
Bir gün rahat yatamadım
Suları ıslatamadım”

“Talipli yoktur sevgiye
Anlamadım neden? Niye?
Canlar gücenmesin diye
Can attım, gül atamadım
Suları ıslatamadım” derdi.
Ruhu şâd olsun

/Ayran gönüllü bohçam adeta karışık iş çıkını
Ölüden muteber değil ki kırışık düş bıçkını/

Buğulu camlardan bakan kumlu gözler ardında
Yıllar yılı arzuları mumyalanmış kalbe dayandım
Kıyıların ardını kucaklamaktan usandım
Suların ötesini hedef tuttum rotama
Can verirdim ummanın ıslandığı ortama
İnlemeden bam teli, yelkenler fora kaptan
Sırra kadem basmalı karanlığın ucundan
Haydi kaptan, güneşi kaybetmeden ufukta
Suların şifresini dil-bastılı şafakta
Ellerimizden hoyratça kana kana
Çözmenin zamanı şimdi

/Hamamböcekleri, akrep, yılan, çıyan velhasıl tüm haşere
Fırtınalı gök gürültüleriyle hep birden uyanırlar mahşere/

Sımsıcak bir tebessüm kondurmalıyız ürkek esintiler yerine
Gözlerde çiçeklenmeli panzehir olurken nefes
Bir avuç kül gibi savrulmadan geceye
Çatılmış tüfek gibi olmalı ellerimiz
Güz artığı cinnetlerden kurtulmalı yıllarımız
Bitsin artık gecenin devleştiği karanlık
Gökyüzü inlemeli gürlemeden bir anlık
Yörüngesinden çıkarak hayın mevsimlerin
Düşlerin ötesinde uçmak zamanı şimdi

/Gövdesinde kaybolsa umutların güvesi
Aklanmış gök maviler olur sanma nüvesi/

Mumyalanmış arzuların baldıran kokusu yayılmadan
Cümle kapıları kapanmadan Lokman’ın
Kangrenli gecelerde, yolları mızraklarla aşındırmadan
Bir Ha Mi/m koyalım parıldayan sulara
Bir çığ kopartalım asumanı inletecek sesle içten içe
Kapatarak gözleri incecik damarlardan deli dolu
Kardan kefene bürünen suların yangınını
Söndürmenin zamanı şimdi

/ Sisin ortasında yön bulmak pusulaya zor gelmese de
Kat kat göğe, saf saf dağlara yürümek çok zordur cesede/

İnceldikçe incelip kopan bir ip misali
Her yolun yalnızlığa çıktığı mor şafaklardan
Suların Yunus kokusundan güçlü ve beyaz bir elle
Bel bağlayıp melek-sima mimara
Şefkatle açılan kolların ardındaki yıllara
Bir mim koyarak titreyen kireçli damarlara
Düşleri bakir ormana çevirmenin zamanı şimdi

/ Kabardıkça kabarır yasak meyve suları
Körü kıyıya vurur med-cezir dalgaları/

Yetmez mi, silik ve görkemsiz siluetin gergefinde
Pusatsız düşlerin kanırtıldığı, darağacı kurulu darda
Kaşarlanmış acıları umut çıkrığında eğirmek
Ruhu kirleten sancıları fazla depreştirmeden
Kor gövdesine sığınarak çıkıp üstüne dağların
Çarpmadan ölümün kol gezdiği dalgalara
Loş kuytularında bitkin düşmeden mahzenin
Boğuk iniltilerle alabora olmadan takamız
Feleğin aynasında bozulmadan fiyakamız
Gel-geç arzulara giydirilen deli gömleğini
Çıkarıp atmanın zamanı şimdi

/Solgun yapraklar gibi düşmeden can bedenden
Dileyelim rahmeti rahimi halk edenden/

Yaşama gücünün ve sonsuz aydınlıkların
Suları açık denizlere sürgün vermeden
Zülfüyara yapışmalı, tutmalı sıcacık elinden
Küflü dişleri gıcırdatmadan
Yüreği güneşin yedi rengiyle boyayarak
Bir yıldırım ateşinde yanarak
Arabi zamanlardan silkinip
Kırış kırış alnımızı mermerde eriterek
Kıyılara vuran dalgalara inat
Irmak olup akmanın
Zamanı şimdi

/İhtiyarlar uzatır sürgüne ellerini
Bahtiyarlar sığdırır bir güne yıllarını/

Eşiğin ardını hallaç pamuğu gibi titreterek
Değirmen taşının tutsaklığından
Ezdiğimiz yıllara cezbeli gül edasıyla
Sulara layık ve alımlı can nidasıyla
Mars’ın yörüngesinden çıkmanın
Yer ve gök, su ve ateş arası
Gönüllerin pörsüdüğü boşluktan
Damarları titreterek deli dolu
Bir nutfe telaşında
Su gibi akmanın zamanı şimdi

Celil ÇINKIR - DELİBAL
( Zamanı Şimdi başlıklı yazı delibal tarafından 26.04.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.