Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 28.09.2023
Okunma Sayısı : 451
Yorum Sayısı : 10
Günün Yazısı

Bu Yazı 29.09.2023 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
Asırlardır  Sönmeyen Fitne  Ateşi--- Mevlana, Nasrettin  Hoca, Namık Kemal... Bu
ASIRLARDIR SÖNMEYEN FİTNE ATEŞİ--- MEVLANA, NASRETTİN HOCA, NAMIK KEMAL... BU MİLLETTEN ÇEKTİKLERİNİ GAVURDAN ÇEKMEDİLER.---3. BÖLÜM---
Mevlana ile Ahi Evran arasında bir anlaşmazlık, hatta anlaşmazlıktan da öte bir düşmanlık var mıydı?
Evet vardı.
Peki neydi bu anlaşmazlığın ( ya da düşmanlığın) sebebi?
İşte bunu öyle bir iki cümle ile izah etmek oldukça zordur. İşe taaa Saadettin Köpek'ten ve Baba İlyas'tan başlamak lazım.
Anadolu Selçuklu Devleti en parlak dönemini Sultan I. Alaaddin zamanında yaşadı. Ancak aynı zamanda gelmekteydi gelmekte olan.
Kimdi o gelmekte olan tehlike? Elbette Moğollardı. Moğollar bir çığ gibi önlerine kattığı her şeyi toz toprak ederek Anadolu'ya doğru ilerliyordu ve onları durduracak tek kişi I. Alaaddin Keykubat'tı. Ama Alaaddin Keykubat bile yalnız başına Moğolları durduramazdı. İşte o sebeple sultan, Doğuda Harezmşahlılarla, Güneyde Eyyubilerle anlaştı ve böylece Anadolu'nun asli unsuru olan Türkmenlerin gönlündeki tahtını daha da sağlamlaştırdı. Hele de kendisinden sonra tahtına ikinci oğlu İzzeddin'i varis olarak göstermesi Türkmenlerin daha da bir hoşuna gitmişti zira İzzettin'in annesi Türkmen'di.
Ancak bu arada hiç beklenmedik bir şey oldu: Harezmşahlar, Alaaddin Keykubat'ın Doğudaki en önemli kalesi Ahlat'a saldırıp burayı ele geçirince Sultan Alaaddin, Harezmşahlar üzerine yürüdü ve 1230'da yapılan Yassıçemen savaşında onları yenip Ahlat'ı geri aldı lakin aynı anda da Moğolların ekmeğine yağı istemeden de olsa sürmüş oldu. Zira artık kendi ülkesinin doğu sınırları da güven altında değildi her ne kadar Harezm ordu ve değerli komutanlarını himayesine almış olsa da...
Evet, Anadolu Selçuklu Devletinin Doğu sınırları güven altında olmasa da Moğollar Alaadin Keykubat'tan çekiniyorlardı. Başka bir şeyler daha lazımdı saldırmak için.
O başka bir şey 1237 Yılında gerçekleşti.
Sultan I. Alaaddin Keykubat, Kayseri'de bir ziyafet esnasında zehirlenerek öldürüldü ki o sıralarda henüz on dört ya da on altı yaşındaki oğlu Gıyaseddin ve onun arkasındaki emir Sadettin Köpek tarafından öldürülmüş olma ihtimali oldukça kuvvetlidir.
Sadettin Köpek, tahta Alaaddin Keykubat'ın vasiyetinin tam tersine Gıyaseddin'i oturtunca Türkmenler büyük bir hayal kırıklığına uğradı iseler de el öpüp biat ettiler.
Ancak, Yassıçemen Savaşından beri Türkmenlere asla güvenmeyen Sadettin Köpek, birer ikişer kendisine muhalif ya da muhalif olma potansiyeli olan Türkmen Beylerini ortadan kaldırmaya başlayınca ortalık karıştı.
Anadolu Selçuklu tahtında II. Gıyaseddin mi oturuyordu yoksa Sadettin Köpek mi belli değildi..
Sadettin Köpek daha da ileri gitti. Bizzat kendi annesine iftira atıp kendisinin Sultan I. Gıyaseddin ile annesinin gayri meşru ilişkisinden dünyaya geldiğini söylemeye başladı.(Karıştırmayalım. I. Gıyaseddin'in oğlu olduğunu iddia ediyor. Tahttaki II. Gıyaseddin'in değil elbette. ) Yani açık açık kendisinin de Anadolu Selçuklu tahtında söz sahibi olduğunu söylemeye başladı. Bu, Anadolu Türkmenleri için çok tehlikeli bir durumdu. Maazallah bu köpek ileride sultan olursa zaten zora girmiş olan hayatları daha da çekilmez olacaktı.
Türkmenler, eski Harezm askerleri ve diğer Türkmen gruplarıyla toplanıp 70.000 Kişilik bir ordu oluşturdular ve harekete geçtiler.
Aslında bu kadar büyük bir ordunun oluşması hiç de kolay bir şey değildi ama Baba İlyas adlı bir Türkmen Şeyhi çeşitli propagandalarla kendisinin Resul olduğuna inandırmıştı Türkmenleri... Evet, Baba İlyas'a '' Baba Resul'' diyorlardı ve onu her tarafta '' Baba Resul'' olarak tanıtanların başında iki kişi geliyordu: 1- En büyük yardımcısı- yoldaşı, kendisinden sonra posta geçecek kişi olan Baba İshak 2- Anadolu Debbağlarının ( Dericilerin ) ve hatta diğer esnaflarının pîrî olan Ahi Evran.
1240 Yılında başlayan ve tarihimize her nedense ''Baba İshak İsyanı(Ya da Babaîler Ayaklanması )'' olarak giren bu ayaklanma sırasında Ahi Evran 69, Mevlana ise 33 Yaşındaydı.
Ahi Evran, zulme karşı sessiz kaldığı için Mevlana'yı dilsiz şeytan gibi görüyordu; Mevlana ise kendisini Resul diye niteleyen birinin ardına takıldığı için Ahi Evran'ı Şeytan gibi görüyordu.
Dönemin ilk kaynaklarından Ebu’l Ferec tarihinde, “ İhtiyar ve zahid bir Türkmen Amasya’da şöhret kazandı. Bu adamın adı Papa (Baba?) idi. Kendisine resul yani gönderilen adam (Peygamber) diyor ve hakikaten Allah’ın peygamberi olduğunu söyleyerek Muhammed’in yalancı olduğunu ve Peygamber olmadığını iddia ediyordu. Birçok Türkmenler ona inandılar. Çünkü kendisi gösterişler ( kerametler, sihirbazlıklar ) yapıyordu. Bu adam ihtiyar İshak namındaki müridini Roma diyarının hududu üzerindeki Hısn-ı Mansur'a (Adıyaman) gönderdi ve onun burada halkı kendi peygamberliğine inanmaya davet etmesini istedi.” Diye yazmaktaydı.
Yine dönemin en önemli kaynaklarından İbni Bibi'nin ''Selçuknâme ''adlı eserinde de Baba İlyas'ın öldürülmesi üzerine onun ordusunda bulunan Türkmenlerin '' Baba Allah'ın elçisidir.'' Diye nara attıkları yazılmaktadır.
Yani kısaca Mevlana'nın, Ahi Evran'ı sevmemesinin ana nedeni yukarıda da anlattığım gibi Ahi Evran'ın bir sahte peygamberin ardına takılmış olmasıydı.
Evet, Babaîler her ne kadar Selçuklu ordusuna karşı büyük başarılar elde edip onları defalarca yendilerse de nihai zafer Selçukluların oldu ve isyan çok büyük kayıplar verilerek de olsa bastırıldı lakin Moğollar için bekledikleri fırsat da doğmuş oldu bu isyan sayesinde.
Bu arada II. Gıyaseddin her ne kadar uyanıp Sadettin Köpek'i ortadan kaldırdıysa da iş işten geçmişti artık.
Sonrasını biliyorsunuz: 1243 yılında yani Babaîler isyanından sadece üç sene sonra gerçekleşen Kösedağ Savaşı sonucunda Anadolu tamamıyle Moğolların eline geçti ve Anadolu'da Selçuklu zulmüne bin kez rahmet okutacak Moğol zulmü başladı. [ Bu arada araya sıkıştırayım: Kösedağ neresidir biliyor musunuz? Bir taraftan Mustafa Kemal Atatürk'ün resimlerini ibadethanelerine asıp öte taraftan onun zamanında bastırılan Koçgiri İsyanının öcünü almaya yemin eden, '' Kogiri'nin intikamını alacağız diyen insanların yaşadığı Sivas - Zara- Suşehri'ni kapsayan bölgedeki dağdır Kösedağ]
Bu zulüm döneminde Mevlana Celaleddin Rumî yine sessiz kaldı. Çünkü ona göre Moğollara karşı direnmek boşuna bir çabaydı. Selçuklu ordusunun başaramadığını, Selçuklu önünde bile perişan olan bir avuç Türkmenle başarmak mümkün değildi. Kaldı ki bir kısmı iliklerine kadar Müslüman ama bir kısmı sahte peygamberlere inanacak kadar cahil ve çabuk taraf değiştiren bu insanlara çok da güvenilemezdi.
Mevlana'nın direnişten yana olmaması maalesef kendi zamanında bile onun Moğol ajanı olduğuna yoruldu.
Buna karşılık Ahi Evran oldukça ilerlemiş yaşına karşın daha önce Selçukluya karşı açtığı isyan bayrağını bu sefer Moğollara karşı açtı.
Ahi Evran'a göre yaptığı şey cihad iken Mevlana'ya göre Ahi Evran, sonu olmayan bir macera yüzünden halkın telef olmasına neden oluyordu.
Mevlana için kötünün de kötüsü olan bir başka durum daha vardı: Oğlu Alaaddin'in Ahi Evran'ın safına geçmiş olması. Bundan bile kötüsü ise Alaaddin'in, en sevdiği dostu Şems-i Tebrizi'nin öldürülmesinde parmağı olması ve bu olayın arkasında Ahi Evran'ın olduğu yolundaki dedikodulardı. Bunu ömrünün sonuna kadar unutmadı...
Evet, 1261 Yılında Ahi Evran artık 90 yaşını aşmıştı ve aynen İstanbul'u feth etmek için 90 yaşına aldırmadan surlar önüne gelip kılıç sallayan Ebu Eyüb el Ensâri gibi o da zalim Moğollara karşı kılıç sallıyordu. Sallamasına sallıyordu ama takati bitmişti. Yoldaşlarıyla birlikte Kırşehir'de öldürüldü.
-Eee hani onu Mevlana öldürtmüştü?
-Yahu el insaf...Mevlana, Ahi Evran'ı niçin öldürtmüş olabilir ki?
-Ahi Evran'ın, Şems-i Tebrizi'yi öldürttüğüne inandığı için tabii ki?
-Şems-i Tebrizi 1248 Yılında öldürüldü Ahi Evran 1261 yılında... Mevlana on üç yıl neyi bekledi ki? '' Hele doksan yaşını aşsın, hayatı doya doya yaşasın, ondan sonra eceli ile ölmezse ben öldürteyim.'' Diye mi bekledi?
- Ama hocam kaynaklar var.
-Tamam bazı kaynaklar var ama bir tarafta da akıl var mantık var. Hem pek çok kaynakta o kadar farklı şeyler anlatılıyor ki aklınız hayaliniz durur. Mesela bazı kaynaklara göre Hacı Bektaş-ı Veli de Ahi Evran da abdestsiz namazsız- Allahsız, kitapsız sapıklardır. Bazı kaynaklara göre her ikisi de Alevi Pîrleridir; bazı kaynaklara göre ise her ikisi de alnını secdeden kaldırmayan Sünni şeyhleridir.
Yani kaynaklar tamam da biraz da akıl ve mantığı çalıştırmak gerek.
*** Şimdi de gelin Mevlana'nın Moğol Ajanı olup olmadığına da bakalım.
Ünlü eseri Dîvân-ı Kebîr’de Mevlana, “Moğollardan korkuyorsanız, Allah’ı tanımıyorsunuz demektir. Siz onlara (Moğollara) baktığınızda kafirleri görüyorsunuz, ben ise geleceğin müminlerini.” Demektedir Yani Mevlana'ya göre Moğollar, kafir değil Müslümanlaşmayı bekleyen gafillerdir.''
Onlarla savaşıp öfkelerini daha da keskinleştirmek yerine garip bir şekilde aşırı dini hoş görüye sahip bu insanları Müslüman yapmaya çalışmak gerekirdi Mevlana'ya göre.
Peki tarih kimi haklı çıkardı?
Mevlana'nın yukarıdaki beyitinden sadece otuz sene sonra İslamiyete geçen Moğol-İlhanlı Hükümdarı Gazan Mahmud Han'ın yukarıdaki beyiti altın telle gömleğine işlettiğine bakacak olursak tarih Mevlana Celaleddin Rumî'yi haklı çıkarttı.
O nasıl bir Moğol ajanıydı ki Moğollar, Anadolu'yu işgallerinden çok kısa süre sonra sadece Müslüman olmakla kalmadılar, aynı zamanda Türk de oldular ( İlhanlı ve Altınorda Devletleri gibi. )
Haa böyle bir sonuçta diğer Anadolu erenleri ve sufilerinin rolleri de büyüktür ama Mevlana'nın da rolü bir o kadar çoktur.
*****
Şimdi eminim ''Hocam Namık Kemal'i gargaraya getirme. O neler çekti bu milletten? Bu konuyu atlama.'' Diyorsunuzdur.
Yahu zavallım neler çekmedi ki?
Mesela bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz hep Namık Kemal fıkraları anlatarak ya da dinleyerek geçti. Bu fıkraların tamamı bel altı fıkralardı ve vatan, millet, hürriyet gibi kavramlardan başka derdi olmayan Namık Kemal, bu fıkralarda hep aklı fikri belden aşağı olan bir fırlama tip olarak anlatılmaktaydı. Tabii ki hepsi palavra... Palavra olmasına palavra da millet nereden çıkarmış bu fıkraları? Maalesef bilen yok. En bilinen hikaye, bu fıkraların aslında Nâmı Kemal olan birine ait olduğudur lakin Nâmı Kemal kimdir bilen yok.
Neyse... Bir Namık Kemal fıkrasıyla noktalayalım rahmetlinin ruhundan özür dileyerek:
Namık Kemal bir gün incir ağacına çıkmış incir topluyor ama aşağıdan da bir çocuk devamlı ona taş atıyor.
Çocuğu bir kaç kez '' Yapma '' diye uyarmasına rağmen çocuk taş atmaya devam edince patlatıyor beyiti:
Çıktım incir ağacına, topladım hamını mamını,
Çocuk ! İnersem aşağı, görürsün ananın....
Evet, maalesef Millet olarak uydurmakta üzerimize yok.
BİTTİ.
( Asırlardır Sönmeyen Fitne Ateşi--- Mevlana, Nasrettin Hoca, Namık Kemal... Bu başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.09.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.