Zifir
geceler yanıyor yüzünü çaktığım beynimde
Cehennem bile yokluğunun yanında
sönmüş bir volkan
Damarlarımdan susuz nehirler akıyor kan yerine
İçimde yorgun akşamların sızıları
Karanlık çığlıklar atıyor öbek öbek
Gözlerim yavaşça kapanıyor sensizliğe
Duvara vuran gölgende kayboluyorum
Asırlık nasırlarına bakmadan
Öyle biçare ki..
Hüzün kokan yorgun ayaklarımı sürüklüyorum
tenhalara
Alnımdaki her derin çizgi seni
anlatıyor
Seni
anınca kıpırdanıyor yorgun yüreğim
Hani
hep derdin ya
“Sen
vaktinden sonra gelensin”
Off……..
Ne
ağır sancıdır bu
içimi yakan
Şimdi ağlıyorum…
Oysa
ben yıkık limanların bekçisi
Onurlu taşların hayat emekçisi
Kabuğundan çıkamamış sessiz
bir isyan
Anlatsa beni geçmişimden seçtiğim doğrular
O kadarım işte
Güneşi saçlarından
yakalamak niyetine
Düştüm yollarına
Rotamı arıyorum…
Şimdi;
Gerdan kırıyor
boğazdan yankılanan yakamozlar
Ben
balık gözlerinden süzülen
iki damla yaş
Üşüyorum sensizlik
sardıkça göğsümü
O eski lokanta,
Kuru bir tahta masa
Hala
bıraktığın gibi.
Bilirsin ! Karanlıkları sevmem ezelden
beri
yaşanmış yanlarıyla bırakıp bu
şehri..
Ayrılık suretini ısıtmak için
Yakın
bu şehrin tüm
ışıklarını
Yarın var mı?
Korkuyorum…
Âdem Efiloğlu