Dış kapının gözetleme merceğinden baktığında, apartmanın boşluğunda kimse görünmüyordu. Bir kez daha zile dokunduğunda, kapı büyük bir gürültü ile açıldı. Evin küçük misafiri bebek hariç herkes kapının önünde bekleyiş içindeydi. Natali’nin sarı saçları altındaki pürüzsüz yüzünü ilk gören, Orta yaşlarda, saçları hafif seyrek, kalın gözlüğü altındaki küçük gözleri ve kirli sakalları olan Necati oldu. Işıldayan gözleriyle sevgilisini kucakladığı gibi içeri çekti.

“ Burayı nasıl buldun?”

“ Ben KGB ajanıyım, ağabeyinin adresini ablandan istemek, Bil bakalım, ben kimle geldi, senin yanına”

“ Arkadaşınla mı?”

“ Ne arkadaşı, benim çocuk. Gel!… Olen, Gel!… artık saklanma, çık yukarı!…” Suratı ekşiyen Necati’nin ağabeyi Mehmet keyifsizdi. Perma saçları, esmer teni üstündeki iri gözlü eşi Nilgün ise, bebeğinin plak cızırtısı gibi çıkan sesini kesmek için, sütten şişmiş memelerini salıverdiğinde, şapırdatma sesi, diğer odalardan da duyuluyordu. Yaz bunaltıyor, nem ise içeride alabildiğine sırılsıklamdı. Natali bir avuç kırmızı kilotunun bir karış altındaki saten geceliği ve mankenlere taş çıkartan vücudu ile evin içinde özgür, bir o kadar da dişiliğiyle geceye meydan okuyordu.

“ Neco, ben var seni çok özlemek. Sen şimdi soyunmak küçük odada?”

“ Bugün çok yorgunum. Şimdi uyumak var. Yarın görüşmek seninle. Anladı?”

“ Benim can istiyor gece kulübü. Hem de çok içmek. Sonrada, anladı sen?”

“ Senin çocuk yalnız ne yapacak?”

“ Olen, akılli çocik, yenge ona bakar.” Ezanla birlikte eve sallanarak giren vücutlar zile mahcupça dokundu. Nilgün,

“ Mehmet, ben bebeği emziriyorum. Kapıya bakar mısın?”

“ Gecenin bir yarısı eve mi gelinir be!… Hiç mi düşünce yok bu beyinsizlerde!…”

“ Öyle söyleme Mehmet. Evlerini tutuncaya kadar, onlar bizim için Tanrı misafiri.”

“ Bizimkinin iyi bir düzeni vardı. Gece hayatı alışkanlığını da önlemiştik. KGB ajanı yine bizimkini dinden imandan çıkartacak. . Kadın değil vallahi şeytan. Şunun ne oturuşunda, ne de giyiminde bir hayır var.”

“ Bizimkinin hatırına iyi davran ona.”

“ Arada o olmasaydı, var ya, ben yapacağımı bilirdim. Kolundan tuttuğum gibi kapı dışarı s.ktir ederdim. Hem, onları gören komşularımız kim bilir hakkımızda neler düşünecekler? Bebek ağlıyor, bakar mısın?”


Geniş cadde, sessizliğe gömülmesiyle, Nilgün, bebeği ve eşinin yanı başında uykusunda alabildiğine derindi. Uzun balkon, caddeye yakın köşesinde, her zamanki gibi konuklarını ağırlarken biralar ardı ardınca şerefine yudumlanıyordu. Sarhoşluğun verdiği sataşmalar arasında, Natali, sevgilisini köşeye sıkıştırıp bir türlü rahatlık vermiyordu.

“ Yapma !… Natali!… burada olmaz, bak!… çevredeki balkonlarda oturanların gözleri bizde. Ağabeylerime karşı ayıp olur!…”

“ Ben anlamaz, ben şimdi seks istemek !… Sallanan vücutlar, yatak odalarında kenetlendiğinde bir süre sonrada, durağanlığı yaşamıştı.


Bebeğinin bitmek bilmeyen ağlamalarından, uykusuz gecelerle dost olan Nilgün, bu gecenin de uykuyu zorlamasına aldırış etmedi. Uyuyan çocuğunu içine tekrar sokarcasına sevdi. Kapının ardınca çalmasına irkildi. Gecenin bir yarısı zilin çalmasını da hayra yormadı. Eşine dokunduğunda, eşini uyandıramadı. Tekrar denemesi biraz daha sertti. Birden ayaklanan Mehmet, yatağın içinde ne olup bittiğinin şaşkınlığı içindeydi. Sonunda ısrarla çalan zile, bakmaktan başka çare kalmadığını anladı.

“ Nilgün, bizimkiler içeride mi?”

“ Onlar evde, kim olabilir ki bu saatte?”

“ Hadi!… çene yapmada, bir an önce kapıya bak!…”

“ Allah!… Allah!… “ hayıflanması arasında kafasını kaşıyarak çıplak olan bedenine eşofman aradı. Bulup giydiğinde esnemeler arasında kapıyı açıp polislerle karşılaşmasına şaşırdı. İri polis,

“ Beyefendi, kusura bakmayın, gecenin bir yarısı görevlendirildik. Hakkınızda şikayet var.”

“ Arkadaş, bende sizler gibi devletin bir memuruyum. Allah’ıma çok şükürler olsun, bu zamana kadar da bir suçla iştigal ettiğimi zannetmiyorum. “

“ İyide, evinizde muhtarlığa bildirmediğiniz bir kimse kalıyormuş? Bir düşünün bakalım. Apartmanın yöneticinizden de araştırdık. Bu evde, siz ve eşinizden başka yabancı kalıyor mu? ”

“ Olabilir. İnsanın hiç mi yatılı misafiri olmaz? Evimize misafir olarak gelenleri de karakola rapor olarak bildirmemiz gerekiyor mu?”

“ Ama, yabancı bir kadın ve sakallı bir erkek varmış. O sakallı yoksa terörist olmasın. Onu bize bir gösterin yeter. Kimliğine bakıp, kim olduğunu bilmemiz gerekiyor. Biliyorsunuz, aradığımızı evinizde bulursak, yataklık yapmaktan sizi de tutuklamak zorunda kalırız. ”

“ Bakın polis bey, insanların sakal bırakmaları onların terörist olmasını mı gerektirir.? Bırakalım bu şekilciliği de değiştirin artık bu beyinlerinizin içindeki kuruntuları.”

“ Ben anlamaz!… Siz daha iyi bilirsiniz, anlarsınız ya, şu sarı saçlı olan kadınlar var ya, onlardan birisi. “

“ Anlaşıldı, siz kısaca nataşa mı demek istiyorsunuz ? Her sarı saçları olan bayanlar nataşa mı oluyor? Arkadaş sizler bu kafayla giderseniz, AB’ye girmeyi değil, kapısından, zor geçersiniz. “ Tartışmanın anlamazlığı ile gerilen polis,

“ Aha!… tapu gibi elimizde savcılık kağıdı var. Evinizi aramamız gerekecek. Hiç mi haber dinlemiyorsunuz? Terör olayları çığ gibi her tarafı sardı. Siz nelerden bahsediyorsunuz Müsaade ederseniz evi arayacağız. Önümüzden çekilir misiniz!…?” Konuşmalara kulak misafiri olan Nilgün, Necati ve Natali’yi uyandırmak için odalarını tıklattı.

“ Necati çabuk uyan, çabuk!… Polisler geldi. Evi arayacaklarmış!..”

“ Aha şimdi yandık!… Bir sene içeride pisi pisine yatmak, beni hepten sarsar. Toparlanmamı geciktirir. Nereye saklansam ki?”

“ İstersen arka balkona geç, Orada uzunca bir vestiyer var. İçine girdiğin zaman Allah’ın bir kulu seni bulamaz.”

“ Allah!.. Allah!… sanki adam mı öldürdük yahu!…” Arka balkona geçip, vestiyerin içine uzun uzadıya kıvrıldığında, bir çırpıda kaybolmuşluğu yaşayıp yok oldu. Polisler, çıkarmadıkları ayakkabıları ile evin tozunu attırarak, köşe bucak didik didik aramaya başladılar. Kimseyi bulamamanın gıcıklığı ile arkadaşına,

“ Balkonlara baktık mı?”

“ Sahi oraları unuttuk.” Caddeye bakan balkonda kalan artık bira şişeleri ile fındık, fıstığın kabuklarının dağınıklığına kafasını bir ileri bir geri sallayan polis, avına yaklaşmanın ağız sululuğu ile,

“ …….???? Başka balkon var mı?”

“ Bir de arka odadan çıkılan balkonumuz var.? “

“ Bu küçük odaya baktık mı? Burayı da açar mısınız?”

“ Bayan misafirim var, ayıp olmaz mı açmak?”

“ Sarı saçlı mı?” Nilgün,

“ Allah!.. Allah!.. ”

“ Bir şey mi dediniz? Konuştuğunuz duyulmuyor da” Natali’nin kırmızı kısa geceliği arasından taşan beyaz bacaklarını gören polis,

“ Arka balkon demiştiniz, orayı gösterin. ”

“ Neden olmasın ki, nasıl olsa elinizde dağ gibi devletin arama tapusu var. Buyurun beni takip edin.”

“ Bebek çok güzel maşallah. Allah bağışlasın.”

“ Sağ olun, Allah’tan sizleri göremiyor. Anlayacağı yaş olsaydı, evimizde polislerin ne işi var diye bizi sizden önce o yargılardı.”

“ Vazife..”

“ Gündüzün canı mı çıktı?”

“ Vazife, vazife” sözleriyle, balkonun kapısından kafasını elindeki fenerin yardımı ile çevreyi taradığında, yerdeki vestiyere gözü takıldı. Vestiyerin sürgüsünü kendine doğru çekip kapağı açtığında, fenerin güçlü ışığı, Necati’nin gözbebeğinin derinliğinde buluştu. Polis, sonunda aradığını bulmanın sevinci ve sırıtmasıyla,

“ Beyefendi, diğer balkondaki biraları içip, burada ayakkabıcılık mı öğreniyorsunuz?” Yoksa karınız yataktan kovup buraya saklanarak protesto mu ediyorsunuz? Lütfen, kimliğinizi verir misiniz? “

“ İnanın benim suçum yok polis bey!… Çeklerimi ödeyemediğim için içeri mi alınırmış?!…”

“ Ellerinizi uzatır mısınız?”

“ Benim daha yapacak çok işim var!… Toparlanmam lazım!.. Lütfen beni bırakır mısınız!.. Lütfen rica ediyorum!..”

“ Neco!… Sen neden bağırmak? Eller neden uzanmak ileriye gözümü çıkartacak sen.” Natali’nin kendi kendine sayıkladığını düşünen Necati, yüzünü tekrar duvara döndüğünde, kıçının, Natali’nin göbeği altındaki sıcaklıkla buluşturmasına rağmen yine de uykuyu tercih etti.

(devam edecek...)


Ertuğrul ERDOĞAN/Bursa
( Rus Sevgili 1 başlıklı yazı ErtğrulErdoğan tarafından 26.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.