Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 10.08.2023
Okunma Sayısı : 407
Yorum Sayısı : 2
103. Yıl Dönümünde Sevr  Antlaşması  Ve  Milli  Sır—1. Bölüm---

Evet.. Bugün herkesin çok bildiği ama aslında neredeyse hiç kimsenin bilmediği Sevr’den bahsedeceğim.
Her şeyden önce Sevr bir antlaşma mıdır yoksa bir proje midir? Düşük yapan bir kadının ölü olarak dünyaya getirdiği bir bebek midir? Nedir?
İşte bu sorunun cevabını verebilmek için Sevr’in imzalandığı 10 Ağustos 1920’den biraz daha geriye gitmemiz gerekiyor.
I. Dünya Savaşına müttefikimiz olarak katılan devletler ile düşmanımız olarak katılan devletler arasındaki savaşlar en son 4 Haziran 1920’de Macaristan ile imzalanan Trianon Antlaşmasıyla bitmişti ama işin aslında düşmanlarımız, savaşı 28 Haziran 1919’da Almanya ile imzaladıkları Versay Antlaşması ile noktalamışlardı.
İtilaf Devletleri yani düşmanlarımız, müttefikimiz olan Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Macaristan’dan çok da fazla bir şey istemediler zira bu devletleri Avrupa’dan sürmek gibi bir emelleri yoktu. Lakin Osmanlı Devletini ta 1815 Viyana Kongresinde belirledikleri gibi Avrupa’dan sürmekle de kalmayıp Anadolu'dan da sürmek niyetindeydiler. Orta Asya’ya.. Geldikleri topraklara... O sebeple de Türklerle yapacakları antlaşmada bu milleti tamamen ezmek, yer yüzünde o güne kadar hiç bir millete uygulanmayan aşağılık bir antlaşmayı kabul etmeye zorlamak istiyorlardı.
Peki bu emellerinin önünde bir engel mi vardı ki 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalattırdıkları halde yaklaşık iki sene beklediler? Daha doğrusu neyi beklediler? Niçin beklediler?
Aslında beklemelerinin en önemli sebebi Osmanlı Devletini nasıl paylaşacaklarına dair yaptıkları gizli antlaşmalarda sorunlar çıkmasıydı. Mesela Rusya savaştan çekilmişti. Onun payı kime verilmeliydi? Mesela daha önce adı sanı zikredilmeyan Yunanistan ‘’ Hani bana hani bana.’’ diyordu ve İngiltere, İtalya’ya vaad ettiği İzmir’i Yunanistan için münasip görünce İtalya, Anadolu’da bir işgalciden çok turist gibi dolanmaya başlamıştı. Mesela Suriye’yi alan Fransa ‘’ Ulan resmen kazıklandım. İngiltere çöktü petrollere ben ise kuru Suriye çölleriyle başbaşa kaldım.’’ Diye düşünüyordu.
Bütün bu sebeplerin dışında çok önemli bir sebep daha vardı: Padişah Vahdettin’in çok geniş yetkilerle 16 Mayıs 1919’da Samsun’a gönderdiği Mustafa Kemal’in, direnme kararı almış olan Türk Milletinin elinden silahlarını almasını ve herkesin istisnasız kuzu kuzu yapılacak şerefsiz bir antlaşmaya boyun eğmesini bekliyorlardı. Lakin işler bekledikleri gibi yürümedi.
Samsun’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa burada yayınladığı genelgede resmen posta koyuyordu şunları diyerek:
( Maddeleri uzun uzun yazmayacağım.)
1. MADDEDEN: "Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır."
Sivas’ta milli bir kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için, bütün illerin her livasından parti ayrılıkları dikkate alınmaksızın muktedir ve milletin güvenini kazanmış üçer kişinin olabildiğince çabuk yetiştirmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı bunun bir MİLLİ SIR hâlinde tutularak ve delegelerin gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmeleri
6. MADDE: Askeri ve sivil kuruluşlar hiçbir suretle terk ve başkasına verilmeyecektir. Vatanın herhangi bir tarafına yeniden yapılacak düşman işgâl hareketleri bütün orduyu ilgilendirecek ve meydana gelen duruma göre memleketin savunmasına birlikte girişilecektir. Bu sebeple komutanlar derhal birbirini haberdâr edeceklerdir. SİLAH VE SAVAŞ MALZEMESİ KESİNLİKLE ELDEN ÇIKARILMAYACAKTIR.
Bu kararlar Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderilmesinin görünürdeki sebeplerine hiç uymuyordu. Dahası İngilizler, Mustafa Kemal’e ve onunla beraber yola çıkanlara genelgede ifade ettiği amaçları gerçekleştirsin diye Samsun’a gidiş vizesi vermemişlerdi.
Öte taraftan Amasya Genelgesinde her şey açık açık yazılı olduğuna ve bu genelgenin yayınlandığı anda İngilizlerin eline geçeceği yani bundan haberdar olacakları bilindiği halde ‘’Milli Sır’’ denilen şey neydi? Herkesin bildiği şey sır olabilir miydi? Yoksa hiç kimsenin bilmediği sırlar mı vardı?
Bilindiği gibi İngilizler, Padişaha ve İstanbul hükumetine baskı yaptılar ve sonunda Mustafa Kemal’in tutuklanmasına karar verdi İstanbul hükumeti.
İşte bu noktada da bir gariplik oldu. Mustafa Kemal’i tutuklaması gereken 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir de Erzurum Valisi Münir Bey de bırakın tutuklamayı tam tersine ‘’ Emrinizdeyim Paşam.’’ Dediler ve Padişah da ‘’ Madem siz tutuklamıyorsunuz o halde ikinizi de azlettim.’’ Demedi. Koskoca Osmanlı ordusu içinde Mustafa Kemal’i tutuklayacak bir paşa mutlaka bulurdu lakin bulmadı. ‘’ Eh ne yapalım madem tutuklamıyorsunuz bırakın serbest serbest dolaşsın.’’ Da demedi. Yani hiç bir kaynakta böyle bir şeyden de bahsedilmiyor ama Mustafa Kemal, Samsun’a giderkenki yetkilerinde bir gram eksilme yokmuş gibi devam etti vazifesine.
Evet.. Uzatıyorum farkındayım ama bunları anlamadan Sevr’i anlamak mükün değildir.
Derken Sivas’a geldi Mustafa Kemal. Hem de ne olarak? Düşman işgali altında olduğu için vazifesini yapamayan Osmanlı Meclis-i Mebusanı yerine kurduğu Temsil Heyetinin başkanı olarak.
Sivas’ta 4-11 Eylül 1919 Tarihleri arasında bir kongre daha düzenledi ve bu kongre günlerinde Sivas’ta yayın hayatına soktuğu İrade-i Milliye gazetesinde Padişah Vahdettin’e hitaben uzun bir yazı yazdı. ( Eski yazı bilenler 28 Eylül 1919 Tarihli bu gazeteyi okuyabilirler resimden. )
Mustafa Kemal Paşa sözlerine ‘’ Padişah ne emrediyor hükumet ne yapıyor?’’ Diye başladığı ve Padişah Vahdettin’e Milli Mücadeleye olan desteklerinden dolayı övgüler ve teşekkürlerini, Sadrazam Damat Ferit Paşaya ise sert eleştirilerini arz ettiği bu uzun yazısının sonunda aynen şöyle diyordu: ‘’ Emir ve ferman hazreti tacdar-ı âzamilerinindir’
Yani özetle padişaha ‘’ Emrinizdeyim’’ diyordu. Padişah ise gariptir ki ‘’ Ne emri? Ben seni görevden aldım. Sen de kim oluyorsun? Sen neyi temsil ediyorsun ki kendine Temsil Heyetinin Başkanı diyorsun? Kendi kendine gelin- güvey olmuşsun.’’ Demiyordu. Dahası Mustafa Kemal’in yerden yere vurduğu Damat Ferit’i sadrazamlıktan uzaklaştırıyordu.
Milli sır acaba bu muydu?
Padişah Vahdettin ve Mustafa Kemal, Türk Milletinin kurtuluşu için birlikte mi hareket ediyorlardı?
Eğer bunu net bir şekilde bilseydik sır olabilir miydi?
Yavuz Sultan Selim’in dediği gibi: ‘’ İki kişinin bildiği bir şey sır değildir.’’
******
Tüm buraya kadar yazdıklarımın Sevr Antlaşmasıyla ilgisi ne peki?
Oraya da geleceğiz. Şimdilik öncelikle MİLLİ SIR ne olabilir onu izah etmeye çalıştım.
Sevr bir antlaşma mıdır. Sözleşme midir? Hükümsüz bir kağıt parçası mıdır? Bir proje midir? Kim imzalamıştır? Neyin nesidir? Gelecek bölümlerde inşallah.
( 103. Yıl Dönümünde Sevr Antlaşması Ve Milli Sır—1. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 10.08.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.