Osmanlı
çınarının kökü Ertuğrul Gazi ve türbesi
M. Nihat Malkoç
"Kartal yuvasıdır Söğüt'te burçlar,
Devletin
zırhıdır sınırda uçlar,
Gazi
Osmanlara zağlı kılıçlar
Yunus
Emrelere söz verilmeli..."
(Niyazi
Yıldırım Gençosmanoğlu)
Son zamanlarda TRT'de yayınlanan
"Diriliş Ertuğrul" dizisi Osmanlıyı gündeme getirdi. Tarih, dizilerden öğrenilemezse de diziler
sayesinde tarihe olan ilgi arttırılabilir. Nitekim öyle de oldu. Madem bu günlerde hep Ertuğrul Gazi
konuşuluyor, biz de istedik ki bu konuyu gündeme getirelim. Belirsizliklerle dolu Osmanlının kuruluşuna ışık tutmaya çalışalım. Bu çerçevede Osman Bey'in babası olan Ertuğrul Gazi'yi konuşalım.
Tarihçilerin
büyük çıkmazı: Süleyman Şah mı, Gündüz Alp mi?
Oğuzların Kayı Boyu'na mensup
olan Ertuğrul
Gazi, Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Bey'in babasıdır. Osmanlı
çınarının kökü olan Ertuğrul Gazi'nin 1188 yılında doğduğu rivayet edilse de
doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Annesi Hayme Hatun'dur. Sungur
Tekin, Gündoğdu ve Dündar adlarında üç kardeşi bulunmaktadır.
Rivayetlere
göre Ertuğrul Gazi'nin babası, Mezar-ı Türk'te yatan Süleyman Şah'tır. Rivayet
diyorum çünkü tarihçiler bu konuda hemfikir değildir. Süleyman Şah, Osmanlıları
Anadolu'ya getiren kişidir. Oğuzların 24 boyundan biri olan Kayı Boyu'nun en
önemli isimlerinden biri olan Kaya Alp'in oğludur. 1227'ye kadar yaşadığı
rivayet edilir. Süleyman Şah, Fırat Nehri üzerinden Caber'e giderken boğularak
şehit düşmüştür. Öldükten sonra, bugün sınırlarımız dışında kalan tek Türk
toprağı olan, Süleyman Şah Türbesi'ne gömülmüştür. Bu türbe DEAŞ tehlikesine
karşı Suriye topraklarındaki yeni yerine taşınmıştır.
Malumdur ki
tarihçilerin bir kısmı Ertuğrul Gazi'nin babası olarak Gündüz Alp'i işaret
ederler. Günümüz tarihçilerinden Halil İnalcık, İlber Ortaylı ve Yavuz
Bahadıroğlu da bu görüştedir. Osmanlı erken dönem kaynaklarından olan Ahmedî(ö.
1412), Karamanî Mehmed Paşa(ö. 1481), Enverî(ö. 16. yüzyıl) ve Ruhî(ö. 1522)
Ertuğrul Gazi’nin babasını Gök Alp’in oğlu Gündüz Alp olarak verir.
Aşıkpaşazâde(ö. 1484), Oruç Bey(ö. 16. yüzyıl) ve Neşrî(ö. 1520) ise
Ertuğrul Gazi'nin babasını Kaya Alp’in oğlu Süleyman Şah olarak verirler.
Kadının
dev(let)leştiği güçlü bir portre: Ertuğrul Gazi'nin annesi Hayme Ana...
Rivayetler
odur ki Ertuğrul Gazi'nin annesi Hayme Ana, Süleyman Şah'ın eşidir. Kocasının
ölümünden sonra Kayı Boyu'nun başına geçerek "Devlet Ana" lakabını
almıştır. Ölene kadar obasının başında kalmıştır. Hayme Ana devlet evinin sarsılmaz direğidir.
Kardeşleriyle ihtilâfa düştüğünde oğlu Ertuğrul'un yanında durmuş ve onu desteklemiştir.
Hayme Ana, Yunus Emre gibi Anadolu’nun
paylaşamadığı muteber ve müstesna bir simadır. Ankara'nın Haymana ilçesinde
makamı vardır. İlçenin adı da ondan gelmektedir.
Hayme
Ana'nın II. Abdülhamit tarafından yaptırılan türbesi Kütahya'nın Domaniç
ilçesindedir. O, Osmanlı tarihinde, kendisine müstakil türbe yapılan ilk kadındır. Buraya aynı zamanda Hayme Ana'nın heykeli
de dikilmiştir. Günümüzde Kütahya Domaniç’te hâlâ Eylül ayının ilk pazar günü,
geleneksel olarak ‘‘Hayme Ana’yı Anma ve Göç Şöleni” düzenlenmektedir.
Şölenlerde Domaniç yaylasından Söğüt’e göç yeniden canlandırılmaktadır. Yine
Eylül ayının ikinci haftasında Bilecik’in Söğüt ilçesinde “Ertuğrul Gazi’yi
Anma ve Söğüt Şenlikleri/Yörük Bayramı” düzenlenerek Ertuğrul Gazi yâd
edilmektedir.
"Tarihi an'aneye
göre hükümdar çıkaran beş Oğuz boyundan biri olan Kayılar'a mensup Ertuğrul
Gazi'nin ataları, Anadolu'nun ilk fethi sırasında Sultan Tuğrul Bey ve
Alparslan'ın emirlerinin maiyetinde olarak önce Ahlat bölgesine gelmişler ve
buradan Anadolu'ya yapılan gaza ve fütuhat hareketlerine katılmışlar. Daha
sonra Ahlat emirlerine bağlanıp onların maiyetinde Gürcülere ve Trabzon Rum
İmparatorluğu'na karşı savaşmışlardı.
XIII. yüzyıl başlarında Ahlat'ın Eyyübiler'in eline geçmesi ve ardından
Moğollar'ın Ahlat bölgesini istilası üzerine Mardin'e gelerek kendileri gibi
Kayı boyuna mensup bulunan Artukoğulları'na bağlandılar. Burada bir müddet
kaldıkları anlaşılan Gündüz Alp ve beraberindeki Türkmenler, Moğollar'ın Mardin
ve çevresini yağmalaması sonucunda bu bölgeden de ayrılarak Anadolu içlerine
doğru hareket ettiler."(1)
Tarihin gidişatını değiştiren yiğit bir Türkmen beyi:
Ertuğrul Gazi
Yine rivayetlere göre Süleyman
Şah'ın dört oğlundan biri olan Ertuğrul Gazi, Osmanlı'nın
en önemli manevî şahsiyetlerinden sayılır. Süleyman Şah ölünce boy içerisinde
kavgalar baş göstermiştir. Ertuğrul'un kardeşleri Gündoğdu ve Sungur Tekin,
Orta Asya'ya göç etmiş, o diğer kardeşi Dündar'la Anadolu'da kalarak Selçuklu
saflarında Moğollara karşı savaşmıştır. Böylelikle de Anadolu'yu Bizans ve
diğer tehlikelere karşı korumuştur.
Yiğit bir Türkmen Beyi olan Ertuğrul
Gazi, Söğüt ve çevresine yerleştikten sonra Bizans sınırı boylarında bulunan
diğer uç beyleriyle birlikte mücadeleyi sürdürdüğü gibi komşu Rum beyleriyle
(tekfurlar) dostluk kurmaya da çalıştı. Söğüt' e yerleşmiş olan Kayı aşireti
her geçen gün biraz daha büyüyerek kuvvetlendi. Ertuğrul Gazi yaşlanınca Kayı
aşiretinin idaresini oğlu Osman Bey'e bıraktı. Daha sonra 1281(veya 1282)
senesinde 90 yaşlarında Bilecik'in Söğüt ilçesinde vefat etti. Ruhu şâd, mekânı
cennet olsun.
Ertuğrul Gazi cömert, şefkatli,
dirayetli, sebatkâr, vakarlı, ilkeli, dürüst, fedakâr, adil, merhametli, açık
yürekli, samimi, sabırlı, ileri görüşlü, faziletli ve hayırsever bir insandı.
Bu tarihî şahsiyetlerden bahsedip de
Osmanlı'nın manevî sultanlarından birisi olan Şeyh Edebali'yi unutmamak
gerekir. Şeyh Edebali
Hazretleri, Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna "manevi destek" veren bir
büyük şahsiyettir. Mezarı Bilecik'tedir. Kendisi, büyük bir İslâm âlimidir.
Gönül ehli bir Allah dostudur. Rivayetlere göre 120 yıl gibi uzun bir ömür
sürmüştür. Bilecik'te vefat etmiştir. Rivayetlere göre Ertuğrul Gazi'nin, oğlu
Osman Gazi'ye vasiyeti şöyledir: "Ey oğul!.. Beni kır ama Şeyh Edebali'yi
kırma... Bana karşı gel, ona asla... O, bizim boyumuzun ışığıdır!" Bu
vasiyet onun Edebali'ye verdiği kıymeti göstermektedir.
Öte yandan Ertuğrul Gazi'ye dair şöyle
de bir hikâye anlatılır: "Ertuğrul Gazi, bir gece âlimlerden birinin evine
misafir olmuştu. Oturup sohbet ettiler. Ve yatma vakti geldi. Ev sahibi
"Hayırlı geceler!" dedi ve ayrıldı odadan. Ertuğrul Gazi tam yatacaktı ki kıble
duvarında, işlemeli bir kılıf içinde Kur'ân-ı Kerim'in asılı olduğunu gördü. Ve
edebinden o gece yatamadı. Allah kelâmına olan saygısından dolayı o geceyi diz
üstü oturarak geçirdi. Ve hiç uyumadı... Ancak sabaha karşı içi geçti bir ara. Ve
kısa bir rüya gördü. Rüyasında, gaipten: 'Ey Ertuğrul!.. Sen benim kelâmıma
hürmet ettin... Ben de senin evlâdına bir 'ulu devlet' ihsan ederim ki kıyamete
kadar yeryüzünde devam eder' denildi kendisine. Osmanlı Devletinin bu kadar
uzun bir ömür sürmesini bu kutlu rüyaya dayandıranlar vardır.
Zamanın yekpare bir ân'a dönüştüğü yer:
Ertuğrul Gazi türbesi
Dünyaya adalet dağıtan Osmanlı
Devletinin kurucusu Osman Gazi'nin muhterem babası olan Ertuğrul Gazi'nin
türbesi Bilecik iline bağlı Söğüt ilçesinin bir kilometre doğusunda Söğüt-Bilecik
yolu üzerinde bulunmaktadır. Kayı aşiretine mensup olanlar ve özellikle
Karakeçili aşireti, Ertuğrul Gazi'nin ölümünden sonra onun türbesini manevî bir
ziyaret yeri hâline getirmişler ve yıllarca burayı ziyaret ederek şölenler tertiplemiş,
cirit, güreş gibi millî oyunlarla atalarını anmışlardır. Ertuğrul Gazi'nin
türbesi bugün de aynı şekilde ziyaret edilmekte ve Söğüt'te her yıl Ertuğrul
Gazi'yi anma şenlikleri düzenlenmektedir.
"Ertuğrul Gazi'nin ölümünün ardından Osman Bey, öncelikle babasının
türbesini Bilecik'in Söğüt ilçesinde açık bir mezar olarak yaptırmıştır. Sonraları
I. Mehmet Çelebi tarafından türbe haline getirilmiştir. Sultan III.
Mustafa döneminde 1757 yılında, yeniden yapılırcasına onarılmış ve ilk
yapılıştaki hâli tamamen değiştirilmiştir. 1886 yılında II. Abdülhamit
tarafından yeniden onarılmış bir de yan tarafına çeşme eklenmiştir.
Ertuğrul
Gazi Türbesi altıgen planlı, üzeri kubbe örtülü olmakla beraber, dikdörtgen bir
giriş sonrası içeriye ulaşılmaktadır. Girişin yanlarında ikişer pencere
bulunmaktadır. Türbenin duvarları bir sıra taş ve iki sıra tuğla şeklinde
örülmüştür. Sandukanın yer aldığı, türbenin içindeki batı ve güneydoğu
duvarlarına dikdörtgen pencereler açılmıştır. Ayrıca, onarımlar esnasında
türbenin giriş kapısı yanında bir kitabe yer almaktadır. Daha sonra, türbenin
ikinci kez onarımını yaptıran II. Abdülhamit, babası Abdülmecit adına ikinci
bir kitabe yaptırmıştır. Bahçede,
türbenin doğusunda Ertuğrul Gazi'nin eşi Halime
Hatun'un, batısında kardeşi
Dündar
Bey ile oğullarından Savcı Bey'in
kabirleri, altı metre kadar ötesinde de Bursa'nın
fethinden
(1326) sonra vasiyeti gereği naaşı bu şehre nakledilen Osman
Gazi'nin makam- kabri yer alır. Bunlardan başka, 1970'1i
yıllarda türbenin önünde bulunan alana
tarihteki Türk devletlerinin kurucularına
ait büstler yerleştirilmiştir. II. Abdülhamid onarımı sırasında türbenin yakınına
ziyaretçiler
için misafirhane niteliğinde bir han ile bir
imarethane
inşa edilmiş, ancak bu yapılar
günümüze
ulaşmamıştır."(2)
Osmanlının uzun
ömrünün sırrı: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın"
Osmanlı
devletinin altı asır boyunca güçlü bir şekilde ayakta kalması, onun mazlumlara
karşı şefkatli, zalimlere karşı sert ve dirayetli olmasından kaynaklanmaktadır.
Ne zamanki bu hasletler yok olmaya başlamış, işte o zaman maddî ve manevî
çözülme kendini göstermiştir. Onun içindir ki Osmanlı'nın maneviyat hamurunu
yoğuran Şeyh Edebali'nin dile getirdiği "İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın" düsturunu bütün zamanlarda çok önemsiyoruz.
Son söz kelimelere ruh üfleyen merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu şairimize düşer: "Gazi alperenler işe koyulun/Gayrı söze vakit az verilmeli/Bidevi atlara rüzgârca soluk/Ve yıldırımlarca hız verilmeli//Şanlı kitap önderimiz kılındı/İman sancak gönderimiz kılındı/İklim-i Rum, minderiniz kılındı/Ol mindere kavi diz verilmeli// Barak Baba,Sarı Saltuk orada,/Hacı Bektaş Veli,Taptuk orada,/Bir mübarek vatan yaptık orada,//Ki, bir can dilerse bin verilmeli//Töre, nizam, yol ve yordam her kula/Usul, erkan,edep, erdem her kula,/Yirmi dört saatte her dem her kula,/Allah'ın buyruğu uz verilmeli//İnatla girmeyin soy sop faslına/Kurtsa kurt itse it döner aslına/Rum ülkelerinde Oğuz nesline /Peygamber kavlince öz verilmeli//İçinde olanlar bir nebze iman/Gönlünü mazluma eder süt liman/Halkı ayırmadan kafir Müslüman/Açsa aş,açıksa bez verilmeli//Bu kılıçlar iller fethi içindir/Bu kitaplar diller fethi içindir/Türküler gönüller fethi içindir/Cümle ozanlara saz verilmeli."
Bilinmelidir ki milenyum denilen bu çağda barut fıçısına dönüşmüş dünyaya sulh ve selâmet yine Osmanlının gönül coğrafyasından gelecektir. Yunusların, Mevlânaların, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Hacı Bayram Velilerin, Somuncu Babaların ve Aziz Mahmud Hüdayilerin gönül diliyle konuşursak her yer ve her şey güllük gülistanlık olacaktır. Selâm olsun o günlere. Selâm olsun o tatlı dillere. Selâm olsun zamanı güzelleştirenlere. Selâm olsun.
Dipnot: 1-2) TDV İslâm Ansiklopedisi, Ertuğrul Gazi Camii ve Türbesi, M. Bahar Tanman