Nasıl bir insan, nasıl bir acımasızlıktır ki bu, anlam veremiyorum. Üstelik o kadar basit sebepler uğruna. Çocuklarınız bu kadar mı değersiz? Basit bir eşya, çok değerli olsa ne yazar eşya olduktan sonra, sonuçta bir eşya ama çocuklarınız öyle mi?!
Onca insan, bir evlat kokusu uğruna bütün servetini harcarken ya siz?! Bir evladı feda ediyorsunuz bir servet veya şehvet uğruna!!! YAZIKLAR OLSUN dan başka bir cevabı var mı bunun?!
Kimi aile bilinci ve sorumluluğuyla evladı için canını ortaya koyarken kimi bir çocuk sahibi olabilme uğruna bütün varını-yoğunu ortaya koyar, kimileri de hiç gözünü kırpmadan; sırf nefsi arzuları uğruna minik yavrularını ortada bırakıp, gidebiliyor. Neymiş efendim; bana istediğim ayakkabıyı almamış, elbiseyi almamış, telefonu almamış, bana kızmış vs... Çocuğunuzdan, evladınızdan, can parçanızdan bütün bunlar daha mı çok değerli? Çocuklarınız, “evlatlarınız” onlardan daha mı değersiz ki dünya malı uğruna onları feda ediyorsunuz?
Delikanlının biri 26 yaşına gelmiş ve bir devlet görevlisi. Bir kızla tanışır. Bu kız arkadaşından babayı da haberdar eder. Kızla aralarında davranışsal küçük bir problem vardır. Tabi bu problemin haklı bir gerekçesi de doğrudur. Delikanlı, kıza şunu söylüyor:
Bak, bizim ailede boşanma alışkanlığı yoktur!! Bu tutum ve davranışın hiç doğru değil. Biz evlenirsek, yarın aramızda bundan ötürü bir sorun çıkarsa boşanmak falan olmaz, ya şimdiden bu işi burada bırakalım burada ya da bu sorunu şimdiden düzeltelim. Yarın bu yüzden boşanma gibi bir durumla karşılaşmak istemiyorum. Benim babam, annemle aralarında yıllardır bu gibi sorunlar yüzünden sıkıntı çekmesine rağmen sırf çocukları uğruna anneme katlanmak zorunda kalmış, boşanmaya kalkışmamıştır bile. Ama annem bu yanlışlarından yine de vazgeçememiştir. Ama babam yine de sırf bizler uğruna, çocukları uğruna anneme katlanmak zorunda kalmıştır. Ben aynı durumu yaşamak istemiyorum, der.
Tabi baba, oğlunun kendisinden böyle bir ders alabilmiş olmasından büyük mutluluk duyar ama şaşkınlığını da gizleyemez doğrusu. İşte aile anlayışı budur, bu olmalıdır.
Şimdi gelelim buradaki asıl konuya. Baba, bunu bir görev bilip yanlışlar-doğrular prensibiyle yapmıştır. Yıllar sonra çocuğunun bundan bir ders çıkarabileceği hiç mi hiç aklının ucundan bile geçmemiştir. Ama babanın ortaya koymuş olduğu bu doğru tavır, aile ve yuva anlayışı sebebiyle çocuğu bundan bir ders çıkarmış ve sağlıklı bir evlilik yapabilmesine sebep olmuştur! Lakin bazı ailelerde boşanma, gömlek değiştirir gibi gayet normal bir hal almış, hatta alışkanlık haline gelmiştir. Sonra da çocuklar ortada seril-sefil kalmışlar ve hem kendilerine hem de topluma zararlı bireyler olmaya başlamışlar.
Görülüyor ki ebeveynlerin bir yanlışı hem çocuklarına ve hem de topluma yansımaktadır.
Peki neden? İki kişinin heva ve hevesleri uğruna.... Ne için; sırf elde ettiğimiz, kazandığımız kişi için asıl ortaya koymamız gereken çabayı koymadığımız için.
Asıl çaba şimdi başlaması gerekirken biz mücadele yerine kaçmayı yeğliyoruz. Oysa o ayrılmaya, terk edip gitmeye çalıştığınız kişiyi ilk tanıdığınızda onu elde edebilmek için birçok hatasını hatta yanlışını bile görmezden gelmişsinizdir...! Peki şimdi?! Yok böyle bir hayat, arkadaş...
Böylelikle hem kendi hayatımızı hem çocuklarımızın hayatını ve hem de toplumda kötü örnek teşkil etmek suretiyle başkalarının hayatını da mahvediyoruz. Ayrıca bu büyük bir haktır... İşte bugün, toplum olarak bunun bedelini ödüyoruz bu sorunlar ile. Yarın da mahşerde ödeyeceğiz?!
İlk tanıştığımız kişiye göstermiş olduğumuz saygı, misafir anlayışı gibi; eş, arkadaş, dost edindiğimiz kişilere karşı da neden gösteremiyoruz? Göstermezsek hem kendimize hem de topluma zarar vermiş oluruz. Sonra toplumda “artık dost kalmadı” der ve insanlar arasında müthiş bir güvensizlik ve ardından da bir yığın sorunların başlamasına sebep oluruz…
Arkadaşlıkta SAYGI,
Dostlukta; SAYGI, KATLANMA
Evlilikte ise; SAYGI, KATLANMA VE FEDAKÂRLIK olmazsa yürümez...
“Hayat asla; bedelsiz, beleş değildir... “
( mümin Sağlam)