Feminizm --2. Bölüm— Aileden Çektiğimiz Yeter. Bir De Güçlüsünü İstemiyoruz---
FEMİNİZM --2. BÖLÜM— AİLEDEN ÇEKTİĞİMİZ YETER. BİR DE GÜÇLÜSÜNÜ
İSTEMİYORUZ---
Feminizmin anası 1748
yılında Fransa’da dünyaya
gelmişti ve ailesi ona Marie
Goize ismini vermişti.
1765 yılında kendisinden oldukça
yaşlı biriyle evlendi
ve bir yıl sonra da
bir çocuk dünyaya
getirdi ama kocası
bu doğumdan bir kaç ay
sonra ölünce Paris’e taşındı
ve bu şehirde
yaşamaya başladı.
O günün
güzellik anlayışına göre
güzel bir kadındı ama
bir papazın önünde
ve kilisede yapılacak
bir nikahla evlenmek
ona göre değildi. Cinsel özgürlüğü
savunuyordu. O sebeple önüne gelenle
metres hayatı yaşadı. Sanat
ve siyaset dünyasından pek
çok insanla tanıştı
ve yavaş yavaş yazarlık kariyerini de
başlattı. O artık yazar Olympie
de Gouges olarak tanınıyordu ve ilginçtir ki pek
çok eser yazmış olmakla birlikte
onun okuma yazma
bilmediği kaydedilmişti
kaynaklarda. Yani kendisi yazmıyor
yazdırıyordu.
Her neyse..Çok da uzatmayalım. Kadınların her
bakımdan erkeklerle eşit
haklara sahip olmasını
savunan Olympie de Gouges
Fansız İhtilalinden oldukça
umutluydu. Bu ihtilalle kadınların da
erkeklerle her bakımdan
eşit haklara sahip
olacağına inanıyordu. Ancak
1791 de yürürlüğe konan İnsan
ve Yurttaş Hakları
Bildirisi( 1. Fotoğraf. Fotoğraftaki
mason Piramidine ve göze dikkatiniz
çekerim ayrıca ) Olympie
de Gouges’in( 2. Fotoğraf) tüm
hayallerini yıktı. Neden mi?
Herşeyden önce bu
bildirinin başlığı yanlıştı
ona göre. Çünkü başlık
Fransızca şöyleydi: ‘’ La
Déclaration des droits de l'Homme et du citoyen’’
Yani bizim İnsan ve
Yurttaş Hakları bildirisi
olarak dilimize tercüme
ettiğimiz bildiri aslında ‘’ Adam ve
Vatandaş Hakları
Bildirisiydi’’ Ya da ‘’ Erkek
vatandaşların hakları bildirisi’’ ( L’Homme kelimesi
Adam anlamına geliyordu adam
ise erkeği işaret
ediyordu.)
Olympie de Gouges işte bu
bildiriyi eline aldı
ve neredeyse hiç değiştirmeden ama L’Homme ( Adam-Erkek) kelimesi
yerine ‘’ Femme’’ ( Kadın )
kelimesini koyarak yeniden
yayınladı. Yani Fransız Kadın
ve Vatandaş Hakları Bidirgesi’’
oluverdi orijinal bildirge.
Bu hareket erkeklerin
tüm hiddetini ve
şiddetini Olympie üzerine
topladı.
Olympie aynı zamanda Kral
XVI. Lui ve karısı
Mary Antuanet’in idamını da – idam cezasına karşı
olduğu için- şiddetle eleştiriyordu.
İlginç sloganları arasında ‘’ Kadın madem
ki idam edilebiliyor
o halde kürsüye
de çıkabilmelidir’’ olan Olympie’nin bu sloganın
ilk kısmını uyguladılar
erkekler ve 3 Kasım 1793 de giyotinle başı
kesilerek idam edildi.
Şimdi gelelim yazımızın
başlığına.
29 Aralık 1989 tarihinde Aile Araştırma Kurumu ve 20 Nisan 1990 tarihinde de
Kadın Statü ve Sorunları Başkanlığı kanun hükmünde kararnameler ile yürürlüğe
kondu.
Bu kurumların amacı kadının çalışa hayatının her
alanında olması sebebiyle bozulan aile yapısını
ve özellikle de Müslüman- Türk aile
yapısını güçlendirmekti.
Ancak zamanın Aileden Sorumlu Devlet Bakanı
Cemil Çiçek’in ‘’ Flört fuhuştur. Feminizm sapıklıktır’’ Gibi sözleri
özellikle feminist çevrelerde
oldukça tepkiyle karşılandı. Bu tepkilerini
çeşitli sloganlarla ortaya koyan feminist kadınlar ve
onları destekleyen erkekler
çeşitli sloganlar geliştirdiler
ki bu sloganlardan
sadece biri bile Feministlerin her şeyden
önce aile denilen
kavrama karşı olduklarını
gösteriyordu. Çünkü açık açık ‘’ AİLEDEN ÇEKTİĞİMİZ
YETER. BİR DE GÜÇLÜSÜNÜ İSTEMİYORUZ’’ Diyorlardı. Onların
nazarında güçlü bir
aile demek her
türlü özgürlüklerinin ellerinden
alındığı bir aile
demekti.
Osmanlı’nın ilk feministleri Aile kavramına
asla karşı değillerdi. Ayrıca Müslüman olmak
onlar için bir
övünç vesilesiydi ama 1990 lı
yılların feministleri aşağı yukarı
her şeye karşıydılar ve karşı
oldukları en önemli
husus da aile idi.. Güçlü
ya da güçsüz bir aile
istemiyorlardı.
Evet...Feminist kadınlar bu kararnamelere tepki vermek için bir boşanma eylemi
tasarladılar. Bir nevi daha
yakın zamanda gündeme gelen ‘’
Sevişirim evlenmem. Hamile kalırım doğurmam ‘’ Eylemi yapıyorlardı. Ancak kendilerine sorsanız Devletin yeni kurumlar
oluşturarak, yasalar çıkararak kadınları sokmak istediği aile formatına itiraz
ediyorlardı hepsi bu.
40 kadar feminist kadın ‘Devlet zoruyla evde oturma kararnamesi’ dedikleri bu kararnamelere karşı topluca
boşanma davası açtılar. 2 Kasım 1990’da İstanbul Adliyesi önünde bir basın
açıklaması yaparak, hep birlikte 3. Asliye Hukuk Mahkemesine giderek boşanma
dilekçelerini verdiler.( 3. Fotoğraf )
Peki kadınlar boşanma dilekçeleri
verdi de kocaları ne yaptı?
Kocaları da karılarını
destekledi. Duruşmalara
gönüllü olarak katıldılar.
Onlar için mühim olan senelerdir beraber
yaşadıkları kadınlarla
beraber olmaktı. Nikahlı ya
da nikahsız olmak hiç
bir şeyi değiştirmediği gibi nikahsız
olmak kadının da erkeğin de
işine geliyordu zira başka
erkek ya da kadınlarla daha
rahat ilişki kurabileceklerdi.
Değişik değişik mahkemelerde görülen davalarda hakimlerin kafaları
karıştı zira kanunların belirlediği boşanma sebepleri
içinde davacıların ileri
sürdüğü ‘’ Devletin kadınları
sokmak istediği aile formatına
itiraz’’ Diye bir
madde yoktu. Hakimler ‘’
Şiddetli geçimsizlik yazalım’’
diyordu ama feminist kadınlar
ve kocaları buna
da itiraz ediyor ‘’ Gül
gibi geçiniyoruz.’’ Diyorlardı.
O günlerde anlaşmalı boşanma
diye bir şey
olmadığı için dava açanlar
içinde sadece üç
çift boşanabildi. Otuz yedi çiftin
boşanmasını mahkemeler uygun görmedi.
Evet... Başka ülkelerde de
öyle midir bilmem ama
Türkiye’de Feminizm nedense hep
Komünizm gibi bir
şey olarak algılandı. Aslında böyle
algılanmasını da çok yadırgamamak
gerekir zira genelde
sosyalistlerin daha fazla
benimsedikleri ve rağbet
ettiği bir akım oldu. Öyle ki Osmanlı Feministleri bile Müslüman Sosyalistlerdi.
Feminizm Sosyalizm hatta komünizm
olarak algılandığı için sosyalist olmayanlar
öyle çok da
sıcak bakmadılar feminizme. ( Her ne
kadar günümüzde artık Müslüman
Feministle de sahaya çıkmış olsalar da 4.
Fotoğrafta görüldüğü gibi.)
Diğer taraftan işin doğrusu hepsi
olmasa da bazı
feministler işin b.kunu
öylesine çıkardılar ki
artık maalesef feminist
deyince aklımıza canı
sıkılınca vücudunu boyayıp çırılçıplak sokaklara
atılan- edep denen kavramı zerre
kadar sallamayan her şeye karşı olan kadınlar
geliyor. (5-6-7-8-9. Fotoğraflarda görüldüğü gibi.) Yine
maalesef feministlerin çok büyük
bir bölümü erkek düşmanlığını
feministlik zannediyorlar.
Günümüzde feminizm artık
öyle bir hal almış
ki bir kadına ‘’ Siz bir çiçeksiniz’’
Dediğinizde ‘’ Ben kadınım. Çiçek senin
babandır.’’ Cevabını almanız artık
vak’a-i adiyeden oldu.
Oysa gerçek manada
feminizm bu değil
ve olmamalı...Hele hele 5-6-7-8-9. Fotoğrafların feminizmle
uzaktan yakından bir
ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
Bir kadının Lilith’in sürtüğü olmayı
gönüllü olarak benimsemesi
veya kabullenmesinin erkeklerle
eşit haklara sahip
olma mücadelesi ile
ne alakası olabilir
ki? Ya da kadın ve erkeğin eşit
olması için ille de iffetsiz
olmak gerektiğini düşünmenin kadın erkek
eşitliğine katkısı nedir acaba?
Çok merak ediyorum:
Baş kaldırmış memelerin
kadın- erkek eşitliğini sağlamadaki
fonksiyonu nedir?
Bugüne kadar sevişmiş ama
evlenmemiş hamile kalmış
ama doğurmamış bir
kadın erkeklerde olup da kendisinde olmayan
hangi hakka sahip olmuştur böyle yaparak? Eğer
bir hakka sahip
olmuşsa bundan mutlu
mudur?
BİTTİ
(
Feminizm --2. Bölüm— Aileden Çektiğimiz Yeter. Bir De Güçlüsünü İstemiyoruz--- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
17.11.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.