Teyelle düşlerini o bitimsiz sevinçlerinden
kanaviçeler ördüğün: yüreğin sofası yalnızlığın sofusu hasretinle mimle bu aşkı
miadı dolan bir zamanda saklı giz gibi peçesine sakla yüreğinin perçeminde
özlemin varsın ölüm geçirsin pençelerini ırksız sözcüklere.
Gönül sepetim, bayım
Seyrüseferinde mevsimin
Beşi bir yerde hasret, acı ve özlem
Yükünü aldı dün
Güne öykündüm bir kere
Yarına Allah kerim…
D/okuduğum her satırdır beni bana
yakın kılan
Uzağında masalların
Oyalandığım asla değil yalan:
Hani, bu meczup yüreğin fermanı
bildiğim
Sessizliğimde kuşlar beslediğim
Sarnıcı mı yoksa anda saklıdır?
Hasret dolu bir yüklem ve işte özet
geçtiğim
Ömrün muhtırası
Sarmalında gizin
Sandık dolu yeminin
Sığındığım rahmi evrenin
Elbet sırtımı dayadığım dağdır İlahi
Aşk
Tüm belirsizliğin de kaybolduğu
Kadere dokunaklı bir selam kondurup
Kederime sadık bir semada
Dokunduğum tenidir göğün
Renkleri bazen kayıp
Duygular kimi zaman sönük
Solsa ne ki içimdeki gülün
Nasılsa başı dik yüreğin.
Acı ölçer bir mısra peyda olan
Boylamasına diktiğim bir bayrak gibi
Şeceresinde saklı isimler
Belki de sürdüğüm izin temeli
Her susku iken bir feryat
Sessizliğine inat
Daha çok sevebildiğimin de ta kendisi
Saydığım ne ki sondan başa?
Tarafınca sayıldığımsa nice insan el
uzatan.
Elbet gönlün perdeleri uçuşan
Bazense kat izi karanlığın
Hani, mahrem bildiğim nice yemin
Hani, mahzen addedilen bir zemin
Bense konuşluyum en tepeye
Buluştuğum koruyucu meleklerimle
Bağışıklık kazandığım aşkın fendine
Bir hazan öyküsüdür yazdıklarım
Bilmediğim yazgımın teklediği
Taradığım evren kalp gözümle
Tıkandığım her gün sonu yazmaya
durduğum ferman.
Tahayyül etmesi ne zordur yaşadığım
acının
Tebessümleri de eksik etmediğim
Bir tevafukmuş meğer seninle
yolumuzun kesiştiği
Rüştü ispatlanmış bir sondur konduğum
noktada
Ötüşen sesler ne ki?
Kıyama durduğum aşkın türküsü nasıl
da ansızın bitiverdi.