Yüzbaşı Ali Rıza Binbaşı Stokere Karşı Sultanhisar-ae-2 Kapışması
YÜZBAŞI ALİ RIZA, BİNBAŞI STOKER’E KARŞI / SULTANHİSAR-AE-2
KAPIŞMASI
Eğer çok uzun demezseniz müthiş bir gerilim ve aksiyon okuyacaksınız ama hikaye
değil tamamen gerçek.
......................................................................
25 Nisan 1915 de başlayan Çanakkale Kara Harekatı öncesinde İtilaf
Kuvvetlerinin aklındaki tek soru ‘’ Türklere Marmara yoluyla gelen takviye
kuvvetler, cephane ve diğer yardım malzemelerinin önünü nasıl keseriz?’’
Sorusuydu.
Türkler cepheye yapılacak sevkiyat için kara yolunu seçmiyorlardı zira kara
yolu oldukça engebeliydi ve sürekli düşman topçularının saldırıları neticesinde
hiç de güvenli değildi. Oysa deniz yolunda önlerinde bir engel yoktu. Bu
sebeple de yolcu vapurlarından basit balıkçı takalarına kadar her türlü deniz
taşıtıyla cepheye sevkiyat yapılıyordu. İşte bunun önü kesilirse çok kısa
sürede Türklerin işi bitirilebilirdi.
Bir önceki bölümde de belirttiğim gibi Türklerin bu deniz sevkiyatının önüne
geçmek de ancak ve ancak denizaltılarla mümkündü zira Türkler Çanakkale
Boğazına hem mayınlar döşemiş hem de ağ
sermişti. Normal Savaş gemileriyle Marmara’ya açılmanın ne kadar zor hatta
imkansız olduğunu da zaten 18 Mart 1915 de bizzat yaşamışlardı.
Ancak?
Ancak denizaltılarla Marmara’ya açılmak da oldukça zordu zira hem Çanakkale
Boğazının sürekli değişen akıntıları, deniz dibinin engebeli oluşu hem de
mayınlar ve ağlar bu işi oldukça zorlaştırdığı gibi Türklerin elinde denizaltı
olmasa da denizin üstündeki savaş gemileri ‘’ Buyurun geçin demeyeceklerdi
İtilaf kuvvetlerinin denizaltılarına.
Evet, oldukça ilginç bir savaş oluyordu. Düşmanın denizaltılarını durdurmak görevi denizin
üstündeki savaş gemilerimizin görevi idi. Deniz altında giden bir gemi denizin üstündeki gemilerle durdurulacaktı.
Bu orantısız durumu çok iyi bilen İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener ta 12
Mart 1915 de İan Hamilton’a çektiği telgrafta“Eğer denizaltılarımız
Gelibolu karşısında su yüzüne çıkıp, imparatorluk bayrağını üç kez sallarsa
Türkler tabanları yağlayıp Gelibolu’dan Bolayır’a doğru en kısa yoldan
kaçarlar.” Diyordu ama çok yanılıyordu. Çünkü denizaltıları imparatorluk
bayrağını hiç bir zaman üç kere sallayamadı.
Nitekim 17 Nisan 1915 günü, Yzb. T.S. Brodie kumandasındaki İngiliz HMS E-15
denizaltısı, engelleri aşmaya çalışırken Kepez Burnu’nda karaya oturdu;
Türklerin ateşiyle hurdaya döndü adeta. Komutanı ve mürettebatından 6’sı öldü,
gerisi esir edildi.
Ancak ille de Marmara’ya çıkmalıydı denizaltıları.
25 Nisan 1915 de İtilaf Devletleri ordusu baş komutanı İan Hamilton karaya
asker çıkarıp çıkarmama konusunda kesin emrini vermek için bir işaret
bekliyordu. Bu işareti de ‘’ Ben Marmara’ya geçeceğim. Mutlaka Marmara’ya
gireceğim’’ Diyen EA-2 Denizaltısının komutanı Binbaşı Stocker verecekti.
Binbaşı Henry Hugh Gordon Stoker...
Evet, daha önce İngiliz denizaltısı B-11 in Çanakkale limanında demirli olan
Mesudiye zırhlımızı batırmış olması İtilaf kuvvetlerine cesaret vermişti ama
henüz Marmara’ya girebilen denizaltı olmamıştı.
Stoker, 25 Nisan 1915 sabahının en erken saatlerinde Çanakkale önlerinden
harekete geçti. Daha çok su üstünde gidecekti zira suyun altında mayınlar ve
mayınların bağlı olduğu halatlar vardı. Ancak Soğanlıdere mevkiine geldiğinde
Türklerin top atışları ile karşılaştı. Hatta öyle ki daha sonra kendi
hatıralarında da anlattığı gibi bir top mermisi adeta kafasını sıyırdı geçti.
Ama gözükaraydı Stoker’in. Hemen daldı ve mayınları tutan çelik halatlara
sürtüne sürtüne hatta mayınlara hafifçe dokunarak ve dahi kapkaranlık bir
denizde ( o günün şartlarında denizin altını aydınlatmak da pek mümkün değildi)
adeta körebe oynar gibi ilerlemeye başladı.
Uzun süre su altında gitmesi de mümkün değildi. O yüzden zaman zaman su yüzüne
çıkıyordu ama her su yüzüne çıkışında bir Türk gemisiyle adeta burun buruna
geliyor tekrar dalmak zorunda kalıyordu.
Tüm bu zorluklara rağmen Binbaşı Stoker Marmara’ya açılabilmişti. Marmara’ya
açılır açılmaz da Amiral De Robeck’e görevin başarıyla tamamlandığını
bildirmişti.
Başkomutan İan Hamilton tam kara çıkarmasını durdurup orduyu geri çekmeye
hazırlanırken gelen bu sevinçli haber üzerine kara çıkarmasının devamına karar
verdi [ İşte bu karar Çanakkale Kara Savaşlarının başlamasına ve sekiz aydan
fazla pek çok cana mal olmasına sebep oldu.]ve bu arada Stoker’e kendisini
gizlemesini Türklerin yapılacak kara harekatını öğrendikleri için büyük bir
sevkiyat hazırlığı içinde olduklarını, bu gelecek takviye kuvvetlerini gördüğü
anda saldırmasını emretti.
Bu çok zor görevi başarmış olmak Stoker’i havalara sokmuştu. Gizlenme gereği
duymadı bile. Hatta kendisin farkeden Turgut Reis savaş gemimize bir iki torpil
attı ama isabet ettiremedi.
Bu arada Osmanlı istihbaratı da bir düşman denizaltısının Marmara’ya açıldığını
öğrenmiş ve tüm savaş gemilerine gözlerini dört açmaları emrini verdiği gibi
Çanakkale’ye oldukça çok sayıda asker sevkiyatı yapacak olan Şükran adlı vapuru
korumak üzere Sultanhisar savaş gemimizin komutanı Yüzbaşı Ali Rıza Bey’e emir vermişti.
Yüzbaşı Ali Rıza Bey İstanbul’a geldi, ağzına kadar asker doldurulmuş ( hatta
bu yüzden oldukça yan yatmış) olan Şükran vapuru ile 27 Nisan’da yola çıktılar.
Şükran, Gelibolu’ya epey yaklaşmıştı ki Binbaşı Stoker’in EA-2 si torpili
yolladı. Torpilin izin gören Şükran vapurunun kaptanı ani bir manevrayla
vapurun burnunu karaya çevirince EA-2 nin torpili de sıyırıp geçti ve karaya
çarptı.
Bu arada Ali Rıza Bey de EA-2 yi görmüş ve onu yakalamayı kafaya koymuştu. Bu
küstah İngiliz’e dersini verecekti ama nasıl? O bir denizaltıydı oysa kendi
gemisi Sultanhisar bir deniz üstü savaş gemisiydi.
Daha da kötüsü?
Daha da kötüsü 29 Nisan akşamında gelen emirle devriye görevini bir başka
gemiye bırakarak acilen İstanbul’a dönmesi emredilmişti. Hiç olacak şey
miydi? Çünkü bir kaç gün önce bir
denizci arkadaşından bir iki gün önce Karaburun yakınlarında bir düşman
denizaltısı gördüğüne dair haber almıştı.
Emir demiri keser derler ya Ali Rıza Bey, Sultanhisar’ın burnunu İstanbul’a
çevirdi ve bir müddet yol adılar ama içi
içini yiyordu. Dayanamadı gemisinin burnunu tekrar geri çevirdi ve emri verdi
‘’ İstikamet Karaburun ‘’
30 Nisan 1915 de Sultanhisar, kendisine verilen İstanbul’a dönme emrini
çiğneyerek EA-2 nin peşine düştü.
Düşmesine düştü de denizin altındaki bir geminin peşine nasıl
düşersiniz?
Fakat Karaburun önlerine geldiklerinde uzaktan gördüler EA-2 yi. Yine su üstüne çıkmıştı.
Ali Rıza Bey ne kadar hızlı hareket ederse etsin EA-2 de Sultanhisar’ı görmüş
ve hemen dalmıştı. Nitekim onun daldığı yere gelen Ali Rıza Bey ve Sultanhisar,
yağ lekelerinden başka bir şey göremediler. Kaçırmışlardı ellerinden.
Ali Rıza Bey, oldukça geniş daireler çizerek o çevrede tur atmaya başladı. EA-2
Eninde sonunda kafasını sudan çıkaracaktı.
Döne döne Marmara Adası yakınlarına gelmişlerdi ki gözcü heyecanla bağırdı: ‘’
Komutanım ! Baş omuzluğunda bir periskop var’’
Ali Rıza Bey de görmüştü periskopu ve hemen tüm personele savaş mevkilerinde
yerlerini almalarını emrettiği gibi periskopa ateş emrini verdi.
İlk atış karavana olsa da ikinci atış EA-2 nin periskopunu vurmuştu. Derhal
periskopu içeri çekip daldılar.
Sultanhisar, EA-2 nin daldığı yerde daireler çizerek onun tekrar su yüzüne
çıkmasını beklemeye başlamıştı ki EA-2 yarım saat geçmeden 1500 metre ileride yine
su üzerine çıktı. Bu sefer kulesi de görünüyordu.
Meydana çıkmış iki pehlivan gibi birbirini yokladı her iki gemi de...Birbirlerine
torpil attılar Sultanhisar top atışında bulundu ama her iki taraf da isabet
kaydedemiyordu çünkü her iki tarafın komutanları da çok usta komutanlardı.
Yaptıkları manevralarla atışları savuşturuyorlardı.
Stoker yoğun topçu atışları karşısında bir kez daha daldı. Ali Rıza Bey bir kez
daha kaçırmıştı.
Sultanhisar dakikalarca bekledi EA 2 nin sudan çıkmasını. Nihayet çıktı. Erdek
Körfezine doğru kaçıyordu. Arkasından 37 lik toplarla yapılan atışlar -mesafe
yeterli olmadığından- EA-2 ye tesir etmiyordu. Torpiller de bitmişti. Bu arada
EA-2 bir kez daha dalmıştı.
Ali Rıza Bey, EA-2 den bir iz ararken o 500 metre ilerisinde tüm vücudunu sudan
çıkardı. Artık EA-2 Yazısı dahi görülüyordu.
Bu sefer düşmanı kaçırmamak için direkt üstüne kırdı dümeni. Amacı kıçtan vurmaktı. Nitekim Sultanhisar’ın başı
EA-2 nin sancak derinlik dümenine çarptı ama bu arada EA-2 bir kez daha dalmayı
becerebildi.
Ali Rıza Bey, EA-2 nin bu darbeden sonra bir daha su yüzüne çıkamayacağını
düşünüyordu. Bu darbeden sonra EA-2 nin kesin battığından, artık iflah
olmayacağından emindi. O sebeple Sultanhisar’ın hızını tamamen kesmişti ki EA-2
aniden su yüzüne çıktı.
Ali Rıza Bey çok ustaca bir manevrayla Sultanhisar’ı geri çekmese ava giderken
av olmaları, Sultanhisar’ın batması işten bile değildi.
İşte şimdi yine karşı karşıya idiler.
Ali Rıza Bey Stoker’in hamlesini
beklerken Stoker EA-2 yi bir kez daha daldırdı.
Yüzbaşı Ali Rıza Bey çılgına dönmüştü adeta. Düşman denizaltısını tam avucunun
içine alıyordu ama o her seferinde balık misali elinden kaçıyor, suya
dalıyordu.
İşin doğrusu her iki kaptan da kafaya koymuşlardı birbirlerini Marmara’nın
sularına gömmeyi. Nitekim Stoker’in bu seferki dalışı taktik icabıydı.
Sultanhisar’ın su üstündeki yerini tam olarak görmüştü. Daldıktan sonra çok
müthiş bir hamle yapacak ve Sultanhisar’ın işini bitirecekti.
Ne mi yapacaktı?
Tam olarak bir intihar girişiminde bulunacaktı. Ya herro ya merroydu bundan
sonra.
O intihar girişiminde bulundu da..
Tam Sultanhisar’ın altına girdi. Aniden yukarı çıkıp Sultanhisar’ı alttan
yukarı kaldırdığı gibi sulara gömecekti. Yani bir nevi su içinde salto
attıracaktı Sultanhisar’a..
Ama?
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ali Rıza Bey o kadar seri o kadar ustaca bir
manevrayla Sultanhisar’ı geri çekti ki her iki gemi artık su üzerinde kafa
kafaya idiler.
O kadar yakın idiler ki Sultanhisar’ın tüm hızıyla üzerine geldiğini görüp ‘’
Ne yapıyor bu çılgın adam. Bizi denize gömme pahasına kendi gemisini ve
personelini de denize gömecek’’ Diye düşünen Stoker’in AE-2 yi bir kez daha
daldırması mümkün değildi. O kadar yakındılar.
Hemen güverteye çıktı. Diğer personel de güverteye çıktı ve ellerini kaldırıp
beyaz bayrak salladılar. Zaten kıçtan yedikleri daha önceki darbeyle yavaş yavaş batıyorlardı. Yapabilecekleri hiç bir şey yoktu. Hele de Ali Rıza Bey ve Sultanhisar hızla üzerlerine gelirken.
Ali Rıza Bey teslim bayrağını görünce hız kesti. Daha sonra tüm AE-2 Personeli ile Muavenet-i Milliye Gemisine geçtiler. Ali Rıza
Bey’i tebrik eden Stoker ve mürettebatı esir edilip Afyon’daki esir kampına
gönderildiler.
1918 de Mondros Ateşkes Antlaşmasına kadar Afyon’da esir kalan Stoker, burada
esir İngiliz askerleriyle bir tiyatro topluluğu kurdu ve gösteriler düzenledi.
Bu arada bir ara kadın kıyafeti giyerek kaçmaya çalışsa da yakalandı.
[Evet Türkler, İngiliz esirlere esir kampında tiyatro grubu kurma izni dahi
verirken aynı yıllarda İngilizlerin ellerine esir düşen Türk askerleri zorla
asit dolu havuzlara sokuluyor ve binlerce Türk esir kör ediliyordu. Bunu da bir
not olarak tarih sayfalarına düşelim.]
1918 de ateşkes Antlaşması mucibince serbest bırakılıp ülkesine gönderilen
Binbaşı Stoker daha sonraki hayatını tiyatrocu olarak geçirdi.
Eee EA-2 Ne oldu peki?
Daha önce kıçından aldığı darbe ile zaten batmaya başlamıştı ve battı. Türk
Deniz kuvvetleri tarafından batırılan ilk İngiliz-Avustralya denizaltısı
olmanın şerefiyle Çanakkale Boğazının serin sularında yatıyor.
Sultanhisar?
1928 Yılına kadar Türk Deniz Kuvvetlerinde görev yapıp bu tarihte emekliye
ayrıldı. 1935 yılında ise parçalandı.
Bu ve benzeri kahraman gemilerin vapurların parçalanarak jilet fabrikalarına
gönderilmesi ne kadar üzücüdür değil mi?
Ya Ali Rıza Bey?
Bu üstün başarısından dolayı üstün hizmet ve şeref madalyası ile
ödüllendirildiği bilgisi dışında bir bilgiye ulaşamadım maalesef. Ama mutlaka
daha sonraki hayatı ile ilgili bilgiler de vardır.
****************************
Gelecek bölümde Muavenet-i Milliye- Goliath Karşılaşması.
İngilizlerin bile gazetelerinde ‘’ Davut, bir sapan taşı ile koskoca Goliath’ı
devirdi’’ Başlığı ile anlattıkları Davut- Golyat kapışması. Pardon, Muavenet-i Milliye- Goliath kapışması...
(
Yüzbaşı Ali Rıza Binbaşı Stokere Karşı Sultanhisar-ae-2 Kapışması başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
15.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.