-Baba bak! Dışarıda hava ne kadar güzel.  Millet Bahçesi de hemen burnumuzun dibinde. Çık biraz gez, dolaş. Hep evde hep evde, bu hareketsizlik yüzünden tüm eklemlerin kireç bağlayacak.  Dahası şu pandemiden sonra evde otura otura obez oldun vallahi.  Pandemiden değil ama obeziteden öleceksin bu gidişle.

Sami Bey, neredeyse her gün dinlediği bu nutuktan bıkmış usanmıştı.  Pandemiden önce de dışarı çıkmayı hiç sevmezdi. O yüzden pandeminin gelmesiyle rahat bir nefes alıp hep evde kalacağını düşünüyordu ama gerek oğlu gerekse gelini özellikle son zamanlarda tutturmuşlardı ‘’ Baba çık dışarı- dolaş biraz.’’ Diye. Neymiş efendim Dünyaca ünlü kalp doktoru Mehmet Öz ‘’ Kalp sağlığınız için günde en az 7000 adım atmanız gerekiyor.’’ Diyormuş.

-Ya millet annesi babası evden dışarı çıkmasın diye uğraşıyor, siz beni dışarı sepetlemek için can atıyorsunuz.

-Kim?  Kim annesi babası evden dışarı çıkmasın diye uğraşıyormuş?

-Mesela Mücella Hanım’ın oğlu Ömer. Annesi dışarı çıkmasın diye kapıyı üzerine kilitliyor hatta bulmasın diye anahtarı saklıyormuş. Zaten Allah evladın iyisini Mücella Hanım’a vermiş. Hani mümkün olsa seni Mücella Hanım’a verip Ömer’i alacağım.  O raddeye getirdin yani.

-Haydi baba.  Mızmızlanmayı bırak da çık biraz dolaş. Ayakların açılsın,  beynine oksijen gitsin biraz.

Sami Bey, homurdana homurdana kapıya yöneldi. Eşofmanları zaten üzerinde olduğu için öylece sokağa çıktı ve evine elli metre mesafede olan parka girdi. Başladı yürümeye. 7000 adım atacaktı. O yüzden cep telefonunu da yanına almıştı telefonda görecekti kaç adım attığını.

Bir hayli yürüdükten sonra bel fıtığı ağrıları alarm vermeye başlayınca bir park kanepesine yöneldi.

‘’Bayağı yürüdüm. En az 3500 adım atmışımdır. Biraz dinleneyim, kalanını da ikinci turda tamamlarım.’’ Diye düşünüyordu.

Cep telefonunu açtı baktı sadece 562 adım atmıştı

-Allah kahretsin sadece 562 adım atmışım. Bu 7000 adımı hayatta atamam.

Kanepenin öbür ucunda oturmakta olan Dilrûba Hanım okumakta olduğu romandan başını kaldırıp sordu:

-Bana bir şey mi dediniz beyefendi?

-Yok Hanımefendi. Öyle kendi kendime konuşuyordum.

-Hımmm  yazık.

-Anlamadım. Yazık mı?  Niye ki?

-Bunama ve delirme belirtisidir de ondan.

- Ne yapmalıyım sizce? Mesela sizle mi konuşayım?

-Neden olmasın?

-Bana asılıyorsunuz sanırım.

-Ha haa haaaa.  Hiç değişmemişsin Sami.  Okulda da böyleydin.

Sami Bey bir taraftan  içinden ‘’ Ben okul yıllarımda melek gibiydim. Okul hayatı bitince böyle şeytana dönüştüm.’’ Diye geçirdi öte taraftan şaşırmıştı. Bu kadını ilk kez görüyordu ama belli ki kadın kendisini tanıyordu.

Dilrûba Hanım şen şakrak bir şekilde devam etti:

-Ayol hâlâ mal mal bakıyor.  Tanımadın mı?

Sami Bey, yakın gözlüklerini takarak dikkatlice baktı.  Sonra neşeyle zıpladı

-Aaaa  vallahi de sen billahi de sen.  Dilrûba?

-Evet ya  Dilrûba.

-Hay Allah’ım ya.  Bunca seneden sonra...Ama söyleyeyim hiç değişmemişsin. Hâlâ bir kuğu kadar ince ve zarifsin

Dilrûba Hanım yaklaşık yüz kiloyu bulmuş olan endamına bakıp içinden ‘’ Vah vah. Zavallımın gözler iyice gitmiş. Beni zarif bir kuğu olarak görüyor.’’ Dese de bu düşüncelerini dışa vurmadı.

-Çok teşekkür ederim Sami’ciğim.  Sen de her zamanki gibi yakışıklı, karizmatik ve çıta gibicentilmen  bir delikanlısın.

Sami Bey de içinden ‘’ Vah vaaah  gözler pert olmuş. Ulan benden olsa olsa tomruk olur; zavallım çıta görüyor.’’ Diye geçirse de sesini dış aleme salmadı.

-Çok teşekkür ederim Dilrûba’cığım. O senin güzel bakan muhteşem ve muhterem gözlerinin güzelliği.

-Ay Sağol Sami’ciğim.  Vallahi tıpkı ünlü şair Adem Efiloğlu gibi konuştun.

-Amaaan ya bırak Allah’ını seversen. Gıcığım ona.  Adam takmış gözlere. Gözler de gözler.  Vücutta başka organ yokmuş gibi... İnsan bir iki satır da kalçalara, göğüslere yazar di mi ama?

-Ha ha haaaa. Çapkın seni.  Okulda da böyleydin sen.

-Evet ya.  Lise yılları...Ne kadar da güzeldi  di mi?

-Eeee eskiden olduğu gibi sarılmayacak mısın bana?

Bir an için Sami Bey’in gözlerinin önüne Sağlık Bakanı Fahrettin Koca gelmişti.  Sayın Bakan parmak sallıyordu ona ‘’ Maske- Mesafe- Hijyen’’ Diye. Ama ‘’ Lan bu fırsat kaçar mı angut?’’ Diyen Şeytan daha ağır bastı ve içinden ‘’ Yemişim maskesini de mesafesini de hijyenini de’’ Diyerek hasretle kucakladı Dilrûba’yı.

-Ayol yavaşşş.  Kemiklerimi kıracaksın.  Gören de seni hayatında hiç bir kadına sarılmamış sanacak.

-Valla Dirûba’cığım on dört senedir bir kadına sarılmadım.

-Ah yaaaa. Eşin öldü mü yoksa?

-Yok ölmedi. Boşandık.  Peki sen?  Yanında göremediğime göre senin eşin de yok sanırım.

-Maalesef altı sene önce Rahmet-i Rahmana uğurladık.

-Oh Oh  ne âlâ..Pardon, başın sağolsun Dirûbacığım. Senden aldığım en son habere göre evlenip Roma’ya yerleşmiştin.

-Yok Samiciğim. Roma değil, Soma’ya yerleşmiştim.  Sen de aldığım son habere göre yönetmen olmuştun.

-I ıh. Yönetmen değil, öğretmen oldum.

-Hey gidi günler hey. Değil mi Sami? Ne çok severdik birbirimizi oysa.

-Yaa hiç sorma. Hani okuldan kaçıp  sinemaya gittiğimiz günü hatırlıyorsun değil mi?

-Ay hatırlamaz mıyım Sami’ciğim? Film seyrederken beni yanağımdan öpmüştün. Kihhh kihhh  kihhhh.

-Aslında öpmeyi çok istemiştim ama cesaret edememiştim.

-Hadi oradan yalancı. Resmen yaladın yanağımı.

Sami Bey,  beyninin tüm kıvrımlarını yokladı. Yok arkadaş, hayatı boyunca bir kız arkadaşını yanağından öptüğünü hatırlamıyordu.  Yoktu hafızasında böyle bir şey. Olsa hatırlamaz mıydı? Ama yine de bozuntuya vermedi.

-Evet ya. Bakırköy- Tınaztepe Sinemasının dili olsa da konuşsa. Ali Mc Grav- Ryan O’Neil...Love Story

-Yok yanlış hatırlıyorsun Sami’ciğim.  Suadiye- Süreyya Sinemasında Türkan Şoray’ın Tapılacak Kadın filmini seyrederken öpmüştün.

-Allah Allah. Bakırköy’den taaa Suadiye’ye mi gitmiştik yani?

-Bakırköy mü? Bakırköy ne alaka şimdi?

-Ama olabilir. O zamanlar nöbetçi öğretmenler sinemalara baskın verip okuldan kaçan öğrencileri topladıkları için Bakırköy’den Suadiye’ye gitmiş olabiliriz.

-Ayol ne Bakırköy’ü?  Tutturdun bir Bakırköy.

-Kafam karıştı şimdi Dilrûba. Bakırköy Lisesinin iki öğrenisi olarak okuldan kaçıyoruz ama Suadiye’de sinemaya gidiyoruz?

-Ay sen iyice bunamışsın Sami. Biz Suadiye Lisesine gidiyorduk ya nasıl unutursun. 

-Ama Dilrûba, ben Bakırköy Lisesi mezunuyum. Başka bir lisede de okumadım hiç. Her şeyi unutsam da bunu unutmuş olmam imkansız.

-Dur bakayım. Dur dur durr bir dakika. Biz liseden değil, üniversiteden arkadaştık seninle.

-Evet yaa  doğru diyorsun. Hatırladım şimdi. Üniversiteden...  Hey gidi günler hey.

-Ahhh  ahhh. Ne çileli yıllardı di mi?

-Evet ya,  eylemler, işgaller, boykotlar...

-Ama her şeye rağmen güzel günlerdi  değil mi?  Bana hep Dilrûba’m derdin.

Sami nerdeyse ‘’ Ne Dilrûba’sı, sana hep Deli Kurbağa derdim de çok kızardın bana.’’ Diyecekti, kendini toparladı.

-Evet ya,  sana hep Dilrûba’m derdim. Sen de beni  Humphery Bogart’a benzetirdin.

-Yanlış hatırlıyorsun Sami. Ben seni Ömer Şerif’e benzetirdim.

Sami, ‘’ Lan o Ömer Şerif miydi?’’ Diye düşünürken Dilrûba devam etti.

-Hatırlar mısın sen okula pek gelmezdin de ders notlarını hep benden alırdın.

-Yok yanlış hatırlıyorsun Dilrûba. Ben okulun en devamlı öğrencisiydim.  Tam tersine sen benden alırdın notları.

-Ay sen çok unutkan olmuşsun Sami.  Hatırlasana termodinamikten pek çakmazdın da ben sana adeta özel ders verirdim.

-Allah Allah. Tarih okuyan birine  ne diye termodinamik dersi veriyordun ki?  Haydi sen o dersi veriyordun,  ben manyak mıydım ki senden o dersi alıyordum?

-Ne tarihi yahu. İkimiz de Fizik okuyorduk.  Unuttun mu?

-Yooo ben Tarih okuyordum.

-İyi ama Boğaziçi Üniversitesinde Tarih Bölümü yoktu ki?

-Doğrudur. Ama ben Boğaziçi Üniversitesinde değil İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okudum tarihi.

-Allah Allah. Sen şimdi Boğaziçi Üniversitesi mezunu değil misin?

-Değilim maalesef. Peki sen İstanbul Üniversitesi mezunu olabilir misin?

-Maalesef.

-O zaman?

- O zaman biz hiç tanışmıyoruz Sami.

-Öğretmenlik yaptın mı peki?

-Hayır?

- O zaman haklısın. Biz hiç tanışmıyoruz.  Ama sen Dilrûba’ya o kadar çok benziyorsun ki Dilrûba.

-Sen de Sami’ye çok benziyorsun Sami.
       *****
Bakınıp durmayın. Bitti. Hepsi bu kadar. 
( Sami Bey Ve Dilrûba Hanım başlıklı yazı Sami Biber tarafından 3.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.