HATAY’DAN BÜTÜN DOSTLARA


Antakya… Güzel insanlar ve güzellikler şehri… Antakya’da geçirdiğim on yıl sonrasında, pek çok hatıralarımı da geride bırakıp uzaklaştığım şehir… Zaman içinde dostum dediklerimin pek çoğunu unuttum galiba. Onlar da beni unutmuş olacaklar ki silmişler defterden… Hafızamda silik, flu, hayal meyal birkaç yüz bana hâlâ gülümsüyor. İşte bu yüzlerden biri de Nihat Taşkın… 90’lı yıllarda tanıdığım, bir şeyler yapmak için çırpınan insanlardan biri… O beni unutmadı ben de O’nu anlaşılan… Telefonda Nihat vardı gene…
- Hocam Merhaba… Ben Nihat…
- Taşkın mı? Deyivermişim…
- Evet…
Kısa bir sohbetten sonra:
- Hocam gazeteme yazar mısın? Haftalık olarak çıkarıyorum.
- Tabii yazarım Nihat…
Bu konuşma sürdü gitti… Ah, Nihat ah…
Hatay İl milli Eğitim Müdürlüğü Müdür yardımcısı olarak yaşadıklarım diriliverdi gözlerimin önünde... Bir anda Antakya’da geçirdiğim on yıl film şeridi gibi kayıp gidiverdi... On yıl ve on sürgün... Belki de daha fazla... Saymak istemiyorum. Adana İdare mahkemesi koridorları... Defalarca göreve iade kararları... Ve gene sürgün... Neden? Neden? Siyasi tercihlermiş...
Bu süre içerisinde beni hiç yalnız bırakmayan bir iki dost ve Nihat Taşkın... Seni kırmak mümkün mü? Yazarım tabii...
Bu konuşmadan sonra Nihat’ın gazetesine ne yazabilirim diye düşünmeye başladım. Ve bir akşam:

“Ne dosta diyecek söz, ne kelimeler kaldı
Yalnız Yürek” kendiyle derin uykuya daldı”

Mısraları uykumu böldü... Kalktım, oturdum. Bilgisayarımın tuşlarına dokunmaya başladım. İşte o çalakalem yazılmış satırlar... Hiç düzeltme yapmadan Nihat’a yollama kararı aldım.

“Kendini anlatmakta zorlanan bu insan, kaçış yollarını ararken “dostluk” kelimesine takılıp kalmanın azabını yaşamakta... Kesiksiz çizgilerin kesişme noktasında kilitlenen bir gönül, ağlamakta aylardır. Yanmakta...Anlatamamaktan ya da anlaşılmamaktan... Ya da anlayamamaktan... Kelimeler dans ederken beynimde, ben kilitleri açmaya çabalıyorum. Açamayınca da kırmak zorunda kaldığıma yanıyorum. Kırıyorum... Yapıyorum, ama içeriye giremiyorum. Boğuşan, didişen, itişip kakışan insanlar arasında haykıran sesi duymak nasıl zor ise, hıçkırıklara boğulmuş şairi duymak da o denli zor. Duyulmayan sesin, kendi sesini bile duymayan kulakların ne hükmü olur ki... Lime lime edilmiş hislerin ve düşüncelerin girdabında boğulan şair, kendini toprağa gömmekte haksız olabilir mi? Sıfır kere sıfır hep sıfırdır. Bir kere sıfır de sıfır eder. İşte öyle bir şey... Koskoca bir ömrü sıfırla sıfırı, sıfırla biri çarpmak için uğraşan bir gönül sessizliğe boğulmakta haksız mı? Kelimelerle dans ederken ayağı kayıp düşen, her bir harfi etrafa saçılan bir şairin kelimelerini kim toplayabilir ki... Toplamaya kalkanların ayakları altında ezilirken kelimeler, şairden başkası o çığlıkları duyabilir mi? Yorgun ayakların mısraları taşıyamamasının sorumlusu başkaları mı? Bedeninin her yerinden fışkıran cümlelerle, satırlarla, paragraflarla yıllar yılı dostluk kurmuş bir yazar, beyniyle küserse kimin kabahati var? Ruhunun derinliklerinde hissettiği sevdaları onu terk ederse şair ne yapsın? Kancaya asılan sessizliğin haykırışını duyan çıkar mı?

Ne gülün hüznüydü bu ne bülbülün tasası
Ruhunu asmışlardı tavandaki kancaya
Böyle değil aslında kâinatın yasası
Istırabı kalmıştı üç yapraklı yoncaya
Selam vermeye, selam almaya takati kalmayan kelimelerin tutsağı hecelerin parçalanmışlığında ünlemli kelimelerin boğuk bağırışı boşunadır. Duymamaya alışmış, “benlik” sevdasındaki kelime efendilerinin umurunda değildir. Umurunda değildir, hırçın şair kimsenin... Umursamazlığın ve övgü beklemenin kolaylığına âşık kelâm sahipleri, kelimeler katarına takılıp giderken, kimsenin umurunda değildir ÇILGIN ŞAİR’İN feryadı... Sevdasına yüce duyguları katık yapan yorgun bedenin narasında boğulmaya hazır kaç can vardır ki...
“Açtı çiçek, çatladı nar, döküldü tüm meyveler gönül bahçesinde... Bahçe çiçeksiz de kaldı. Kurumaya yüz tuttu koca çınar... Arzın derinliklerinde toprağa sarılan kökler cansız... Gövde kendine yıkılacak yer aramakta... Başkalarına zarar vermeme çabasında...
Anlatmanın zorluğunda, anlaşılamamanın sıkıntısında susan bir dilin ve Çaresiz gönül’ün sessizliğine, kalp atışlarıyla seslenen bir sese, kulak vermenin satırlarıdır bunlar.
Ve tuşlar susuverdi... Antakya’da yazılan bir şiir satırların arasına giriverdi.



YANILDIM…

Dost bağında güller biter dediler
Dikildi gül, diken bitti yanıldım
Gül dalında bülbül öter dediler
Dikeninde baykuş öttü yanıldım

Zamana aldandım yalanmış inan
Başlayıp tez biten oyunmuş inan
Kuzular kurt olmuş soyunmuş inan
Çoban da kavalı sattı yanıldım

Tartmıyor terazim kefesi kopuk
Bir türlü yetmedi asmamda koruk
Cücük çıksın deyi gurk yattı tavuk
Yumurtalar bozuk çıktı yanıldım

Bal yapmadı arım kızılmış meğer
Durmadan kuyumuz kazılmış meğer
İdam fermanımız yazılmış meğer
Dostlarım ucuza sattı yanıldım

Sağıra, dilsize yol yolak sordum
Sordum amma kendim boşuna yordum
Yolsuzun elini yakan bir kordum
Sırtıma da hançer battı yanıldım

Tekeden teleme çalayım dedim
Sütü yokmuş meğer ben şimdi nedim
Kınalı kuzuya çok emek verdim
Emeklerim boşa gitti yanıldım

Okşadılar sırtımızı yürüdük
Çoluk çocuk ardımızdan sürüdük
Seven vurdu, yeren vurdu ürüdük
“Deh” diyenler bizi sattı yanıldım

Hak gelince batıl zail oldu bil
Rabbim büyük, acun küçük kaldı bil
Bazı küpler ağzına dek doldu bil
Yiyenler geğirip yattı yanıldım

Mısralar neylesin, sazlarım susmuş
Fahrettin hiçbir şey yapamaz olmuş
Pireler büyümüş, köşeler tutmuş
Hödükler deveyi yuttu yanıldım

( Dostlar başlıklı yazı fahrettin-do tarafından 3/16/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu