Dünyanın çapıdır
cihan
vüsatında,
Yönünü
aşikar ederken sufi
Yönelir
ufkunu hiç çekinmeden
Yusuf’lu
musibet hâsıl olunca
Zikre
ve tövbeye muhtaç
Sabra
aşina…
İlahi dokunuşaa
bürünüp
Kulak verir içinin
sesine
Giyinir hüzünden
tennureyi
Özü meylederek
Meşk eder ruhunun
sesiyle…
Ve başlar sema töreni
Avuçlarında kızıl
kıyamet
Sol yanında ikrar-ı
sükûn
Sessizlik demir atar
koyaklarına
Sessizliğe bürünür
Sufi…
Derin sükût ile girer
Semahaneye
İlk adımda hırkasını
atıp üstünden
Ruhunun renkleriyle
erer tevhide
Alır niyaz halini ve
Canın canına verir
selamı…
Bir elin yumruk yapar
sol göğsünün üstüne
“Veren sensin alan
sen, birsin, teksin “ diyerek
Bir elin sağ göğsüne
bastırır
Ruhunun girdabında
Aşk ile devinerek…
Dudaklarından dökülür
dua
“Rabbim;
Sana en saf halimi
arz ediyorum
Duruldum yarattığın
fırtınalardan
Hükmüne eğiktir başım
Karanlıklarımı
aydınlat
Bulanıklığımdan arıt
beni”…
Aşkla tutuşur
Aşkın vuslatına kavuşur
Aynaklarının ucunda döner
Sufi
Döndükçe aslına döner
Döndükçe yanar Sufi
Arşın merdivenlerini
aşınırır sağ eli
Sol eliyle rahmeti
serper dünyaya…
Can için canın
hükmüne bırakır itirazı
Mum yakar karanlığına
Kılıç sürer boynuna
Esir olur Rabbinin
renklerine
Yolu ışığın yolu...
Nur…
Bilirdi sudandır
zehrin aslı
Suyu zehirle yoğurmuştur
ömrü
Hakikati bu yolda
etmiştir heba
Bilmedi gül dikenden
meydana gelmişti
Kim anlar ki semaha
durmuş halinden
Onu arıtan Rabbinden
gayrı
Gaipten sesler
doluşur yüreğine
Özü bul özü ara…
Bildi ve söyledi
Sufi;
Ömürle didişme çöz
şifresini
Akıldan ziyade define
olmaz.
Firavunun Musa’ya
öfkesini
Sen Musa’dan bil! Hiç
fena olmaz
Hakta hakikati ara
Hakikatte kendini…
Doğurur şu âlem her
dem yeniyi
Her zerre anadır
varlığın özünde
Ay bulutla örtülse de
giz değil
Ardından doğacaktır
koca cihana…
Derim ki aşığın yüzü
Rabbin nazargahıdır
Aşk susmayı sevdirir
Aşk susmayı belletir
Sustukça yanmayı
belletir
Yandıkça dönmeyi
belletir…
Bil beni
Adım S U F İ
Ben toprakla
yoğrulmuş suyum
Özüm toprak
Katığım su
Her anım ışığa göç
Her günüm Allah
korkusu…
Âdem Efiloğlu