PATLAT BAKAYIM SEKİZ KİŞİYE BİR GAZOZ –3. BÖLÜM--


Efendim... 12 Eylül 1980 e kadar olan dönem içerisinde bir grup film de ’’Cikli ’’ Filmlerdi . Cikli filmlerin en eskileri Ayşecik filmleriydi. Asıl adı Zeynep Değirmencioğlu olan mini minnacık bir kız, gavur aleminin Shirley Temple’sine karşılık olmak üzere olsa gerek bizim sinemada karşımıza sürüldü. Zavallı mini minnacık bu kızcağızın başına gelenler de pişmiş tavuğun başına gelmezdi genel olarak. Dünyada ne kadar acı, sızı, gaz sancısı, diş ağrısı varsa gelir bu masum kızcağızı bulurdu. O sancılandıkça da bizim kadın kısmısı, hatta koca koca erkekler bile ağlar dururdu. Zavallı kızcağız her filminde bir başka baba ile karşımıza çıksa da ( Ayhan Işık’tan, Nuri Sesigüzel’e kadar ) kötü adamları ya Ahmet Tarık Tekçe, Ya Erol Taş, ya da Hüseyin Baradan olurdu.

Ayşecik dışında bu kategoride bir de Parla Şenol vardı ama ama o çok fazla ses getiremedi nedense...Şimdilerde bazı dizilerde şen şakrak , tatlı komşu teyze rollerinde oynuyor genelde.

Erkek cikler içinde ise Ömercik vardı. Bu cikin asıl adını hâla bilmem. Ayşe ablasıyla birlikte de pek çok filmde cik ciklediler. Ayşe ablası FB li futbolcu Serkan Acarla evlenip film dünyasından elini çekti, Ömercik ise o boncuk gözlerinden birini kaybetti ve hayatını bir terzi olarak devam ettirdi.( Yakın zamanda öldüğünü duydum. Allah rahmet eylesin. Film dünyası onun sırtından çok para kaldırdı ama Ömercik yoksul bir şekilde hayata gözlerini yumdu.)

İkinci Kuşaktaki cikler içinde en ses getireni Filiz Akın’ın oğlu ( Şimdiki halde yakın zamana kadar Arka Sokaklarda oynayan Başkomiser Engin ) Yumurcak ( İlker İnanoğlu ) , Sezercik ( Sezer İnanoğlu ) ve Afacan’dı. ( Menderes Utku ) Bu cikler içinde en fazla ses getireni Yumurcak olmakla beraber hiç bir erkek cik, Ömercik’in yerini tutamadı. Hiç bir cik onun gibi masum bir eda ile önüne çıkan her orta yaşlı erkeğe ’’ Amca ben sizi çok sevdim, size baba diyebilir miyim? ’’ Diyemedi. Hiç bir cik -rol icabı- adi bir tinerci olduğu halde Ömercik gibi - adeta leydi okullarınadan mezun bir genç kız misali- kibar ve zarif olamadı. O hiç bir zaman kaba ve kaka kelimeleri ağzına almadı, büyüklerine hep ’’ Siz ’’ Diye hitap etti sokaklarda büyümesine rağmen. Yani Kemal Tuğcu’nun kitaplarında olduğu gibi bir köprü altı çocuğu olmasına rağmen bir Allah’ın günü ağzından küfür ya da argo söz çıkmadı.

Cikleri de böylece eda ettikten sonra gelelim şarkılı türkülü filmler kategorisine...

Bu kategoride öncelikle gerçek işi de ses sanatçılığı olanlardan başlarsak elbette ki ilk ve en önemli sırayı Zeki Müren alır. Onun, baş rollerini Cahide Sonku ile paylaştığı ’’ Beklenen Şarkı ’’ Filmi gişe rekorları kırmakla beraber ben en çok baş rollerini Belgin Doruk ile paylaştığı ’’ Bahçevan ’’ Filmini beğenmiştim. Özellikle de o filmde söylediği ’’ Geh geh Düldül geh geh Düldül , sen Düldülsün ben bülbül. Bahçevan geldi, bahçeeevan geldi ’’ Şarkısına ölmüştüm adeta. Basit bir bostancı( Ya da seyyar manav) olan Zeki Müren o filmde de kibarlığını elden bırakmıyor ve tam bir İstanbul Beyefendisi gibi kendisine bahçıvan değil, bahçevan diyordu. İnanamayacaksınız ama o filmde yumruk yumruğa kavga bile etti. Film boyunca öpüştüğü, mıncıkladığı kızın haddi hesabı yoktu. ( Yok yok yanlış okumuyorsunuz bizim ‘’Paşa’’ dan yani bildiğiniz Zeki Müren’den bahsediyorum. Allah rahmet eylesin.)

Bayanlarda ise Gönül Yazardı sinema salonlarını dolduran. Özellikle Taçsız Kral Metin Oktay’la çevirdiği ’’Taçsız kral ’’ filmi de en az ’’ Beklenen Şarkı’’ kadar hasılat yapmıştı. Nasıl yapmasın ki? F,lm tam bir yıldızlar geçidiydi adeta. Metin Oktay ve Gönül yazarın dışında Ajda Pekkan, O zaman henüz Gökçer olmamış olan Ayten Kaçmaz ( Gökçer) hepsi o filmdeydi. Lakin benim nazarımda Taçsız Kral fiminin en önemli sahnesi Metin Oktay ile Ayten Gökçer arasındaki kaçmaca kovalamaca ve ’’ Metin beni yakalayamaz, hiii hiii hiiii’’’ repliği idi ve işin ilginç tarafı koştuğu zaman saf kan Arap atı gibi koşan, attığı şutlarla ağları yırtan Metin Oktay , koşarken bir ayağını sağa, ötekini sola atarak ayrık ayrık koşan bu mahalle kızını yakalayamıyordu bir türlü.

Türkücüler içinde sinema salonlarını sallayanların başında o günlerin İbrahim Tatlıses’i Nuri Sesigüzel ilk sırayı alır.Ondan sonra da o değişik sesi ve yanık türküleriyle Yıldıray Çınar tabii ki. Bunun dışında Muzaffer Akgün’den, Ümit Tokcan’a, pek çok türkücü de filmlerde oynamışlardır.

Bu arada Türk sinemasının starları da pek çok filmde sahne sanatçısı olarak karşımıza çıkmışlardır ki bunlar içinde Türkan Şoray’ı ve o muhteşem şarkısı ’’ Tamba tumba, esmer bomba’’ yı unutmak ne mümkündür? Yine Türkan Şoray’ın -İleride bir akım başlatacak olan- Kadir İnanır ile oynadığı ve Karadenizli bir kızı canlandırdığı filmde balıkçı tezgahında şarkı söylemesi, o şarkıya tüm balıkçıların hatta müşterilerin iştirak ederek horon tepmesi de ayrı bir garabettir bizim sinemamızda. Sanırsın bizim balıkçılar hep böyle satarlar balıklarını ve alıcılar da horon teperek alırlar balıklarını. Haaa Kadir İnanır’ın başlattığı akım dediniz değil mi? Kadirzm efendim Kadirizm. ( Ona da dokunacağız ileride ) Tabii ki bu filmlerde söylenen şarkıların hepsinin Gönül Yazar’ın ablası Belkıs Özener tarafından söylendiğini bilmiyorduk o yıllarda ve hiç birimizin aklına nasıl oluyor da Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın ve Hülya Koçyiğit’in aynı sesle şarkı söylüyor olduğu gelmiyordu.

Bizim delikanlılık yıllarımızda iki pop sanatçısı da film yaptı ama bunlardan biri olan Barış Manço sadece ’’ Baba Beni Eversene ’’ Adlı filmde Meral Zeren ile birlikte oynadı ve başka da film çevirmedi. Ondan önceki kuşakta ise Erol Büyükburç oldukça ses getiren filmlerin esas oğlanı oldu. Mübalağasız Erol Büyükburç’un o günlerin Tarkan’ı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim çünkü adamcağız sahneye çıktığında genç kızlar zavallının elbiselerini parçalar ve kaptıkları o parçalarla hava atarlardı ’’ Erol beni seviyor, baaakk bana elbisesinden bir parça bile verdi ’’ Diye. Erol’a kalsa o pahalı kostümümün bir boncuğunu bile vermeyecek ama o günlerde özel güvenlikçi diye bir olay yok gazinolarda..Bir iki fedai ise yüzlerce azgın kızla başa çıkamıyor tabii ki. Yani gördüğünüz gibi günümüzün Tarkan’ı, Erol Büyükburç’un yanında solda sıfırdı.

Oysa biz erkekler çok daha centilmendik. Mesela Beykoz Korusuna film çevirmeye gelen Hülya Koçyiğit, film icabı itfaiye arazözü ile bir güzel yağmur altında sırıl sıklam olduğunda tenine yapışan elbiseleri dolayısyla ortaya çıkan vücut hatlarını seyretmekten elbiselerini yırtıp hatıra olarak almak aklımıza bile gelmemişti. Tam tersine eve koşup havlu, bornoz getirenlerimiz bile olmuştu.

Bilmem şarkılı türkülü filmler arasında yer alırmı ama bu arada bizimkileri bir de müzikal film yapma sevdası sardı ki sormayın. Elin gavurunun Grease’si ( John Travolta - Olivia Newton John oynadı baş rollerini ), Hair (Saç ) Müzikalleri o kadar beğenilip gişe rekorları kırdığına göre neden olmasın dı.

Olmasına olsundu da kim oturup öyle aylarca operalar, aryalar hazırlayacak. Hemen Tiyatrolara saldırıldı ve Keşanlı Ali Destanı karşımıza bir müzikal olarak çıkıverdi. Baş Rollerinde Fikret Hakan va Fatma Girik vardı...( Tiyatroda Gülriz Sururi- Engin Cezzar )

Alışamadık müzikallere nedense..İnsanların çarşıda, pazarda, dergahta, bargâhta hep şarkı söylemesi, iki tane adam gibi kelam ettikten hemen sonra cıvıtıp ’’ Ulen Ziyaaaa..Karnın toktu, çişin yoktu neden gittin helayaaaa’’ Demeleri bize çok yabancı geliyordu ( Bu replik herhangi bir filmden değil..Merhum komedyen Celal Şahin’in akordeonu ile söylediği Valencia şarkısının komedileştirilmiş halinden bir bukledir. )

Bir diğer Müzikal, Lüküs Hayattı...Onda da aklımda kalan en bariz isim Suna Pekuysal ve Zihni Göktay olarak kaldı.

Bu arada yabancıların ’’ Neşeli Günleri ’’ Bizde de hiç bir format değişikliğine uğramadan aynen uyarlandı ve Hülya Koçyiğit ile Ediz Hun, baş rollerinde oynadı. O garibim çocukların iki adımda bir şarkı söylemekten bademcikleri şişmiştir garanti.

İlerleyen yılların en bariz müzikali ise Tiyatro sahnelerinde ’’ Hisseli Harikalar Kumpanyası ’’, Sinemada ise Gırgırıye olan seri idi. Bu serinin esas oğlanı Müjdat Gezen, esas kızı ise Gülşen Bubikoğlu idi. Geri dörtlü, orta saha ve ileri ikilide ise kimler yoktu kimler...Münir Özkul’dan,Nevra Serezliye, Şemsi İnkaya’dan Perran Kutman’a neredeyse herkes rol aldı o  film serisinde.

Müzikli filmler içinde en gıcığıma giden çingeneli filmler olurdu. Çünkü İstanbul’da Balat’ta, tam da çingenelerin - onların tabiriyle Romanların- ortasında yaşıyordum. Benim tanıdığım Romanlar ile filmlerdeki Romanlar o kadar farklıydı ki...Bizimkiler hâla daha Türk çingenesini beyaz perdeye yansıtabilmiş değilllerdir..Evet iddia ediyorum. Bu güne kadar çevrilen hiç bir filmde ve günümüzde yapılan dizilerde Türk çingenesi henüz daha olduğu gibi yansıtılamamıştır ne beyaz perdeye ne de beyaz cama... Bizim çingenemiz eskiden İspanyol çingeneleri olarak karşımıza çıktılar hep. Günümüzde ise burnunu sıkarak konuşan her ortadirek kadını çingene diye yutturmaya çalıştılar ki alakası yok.Yahu bizim çingenemiz Vivaldinin Keman konçertosundan ne anlar...Gel gör ki filmlerimizde bırakın Vivaldi’yi, Çaykovski’nin Kuğu Gölü Balesini bile çaldı hatta çığırdı bizim çingeneler, darbuka, klarnet ve keman eşliğinde. Zavallılara bir kez olsun '' Bir recalim var.'' Bile dedirtmediler. 

Yarın da biraz hem korkalım hem de kahkaha atalım mı ne dersiniz?
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( Patlat Bakayım Sekiz Kişiye Bir Gazoz –3. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 7.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.