ANNELER GÜNÜ KUTLAMAK CAİZ DEĞİLDİR

Mukaddime: 

Rahmân ve Rahîm olan Allâh’u Teâlâ’nın Adıyla…

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür…

Bundan sonra:

Ana-babaya ihsanı ve ikramı emreden Allah’ın ismiyle…

Bu sene, 10 Mayıs “Anneler Günü” olarak kutlanacakmış..! Geçen sene 12 Mayıs’tı; bu sene iki gün önceye almışlar. Dünyada böyle gündem olunca, bizde bu güne yönelik iki çift laf edelim dedik. Bir takım insanlar İslâm medeniyetinin çocuklarına kendi bozuk kültürlerini çeşitli vesilelerle satmaktalar. Bizler de onlardan gelenleri red edenler olarak; bizim onlara ihtiyacımızın olmadığını ancak onların İslâm’a muhtaç olduklarını her fırsatta anlatmalıyız.

Bu yazımızda da önce İslâm’daki ana-baba haklarından bahsedecek ve ardından da ana-baba tanımaz batılılardan söz edeceğiz. İnşaAllâh.

İSLÂM’DA ANA-BABA HAKLARI:

İslâm’da tüm haklar hak sahiplerine verilir ve kimseye haksızlık yapılmaz. Onlardan biriside anne ve babadır. Bu yazımızda anne ve babanın tüm haklarını, onlar ile ilgili rivayetleri inceleme imkânımız olmamakla birlikte, yine bazı rivayetleri ele alıp, konuyu kısaca bir değerlendirelim.

Öncelikle Rabbimizin kelamında, anne ve babaya iyilik edilmesi ile ilgili ayetlere bakalım:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 

“Biz, insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (Ankebût: 29/8)

“Rabbin kendinden başkasına kulluk etmemenizi ve ana-babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi ya da her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara; “öf!” bile deme. Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle. Onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: “Ey Rabbim! Bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, Sen de onlara merhamet et, acı!” (İsra: 17/23-24)

“Biz, insana ana-babasını (onlara karşı iyiliği) tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içindedir. Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır.” (Lokman:31/14)

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve ellerinizde ki kölelere de güzellikle davranın. Şüphesiz ki Allah, kendini beğenen ve büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Nisa: 4/36)

Ayetlerde görüldüğü üzere Rabbimizin, “ana-babaya iyilik etmeyi” emrettiğini görmekteyiz. Yine Rabbimizin emirlerini harfiyen uygulayan Nebimiz aleyhiselâm’da, konu ile ilgi olarak, sahabesine ve tüm ümmetine nasihatler etmiş ve ana-babanın haklarının gözetilmesi gerektiğini bildirmiştir.

Abdullah İbni Mes’ud (ra) şöyle demiştir:

“Amellerin hangisi, şanı aziz ve yüce olan Allah’a daha sevgilidir? diye sordum. Buyurdular ki: “Vaktinde namaz kılmak”. Sonra hangisidir? dedim. “Sonra, ana-babaya iyilik etmek”, dedi. Sonra hangisidir? dedim. “Sonra, Allah yolunda cihad etmektir”, dedi. (Buhari, Müslim)

Şunu hemen belirtelim ki, Rasulullah’ın farklı şahıslara faziletli ameller için vermiş olduğu cevaplar faklı olsa da buradaki rivayette namazdan sonra cihadtan önce “ana babaya iyilik” gelmiştir. Aslında buradan anneye ve babaya nasıl davranılması gerektiği de ortaya çıkmaktadır.

Yine ashabtan birisi Rasulullah’ın yanına gelerek:

“Ya Rasulullah! Kime iyilik edeyim? Diye sordu. Rasulullah: “Annene” diye cevap verdi. Adam: Sonra kime iyilik edeyim? Dedi. Rasulullah: “Annene” diye cevap verdi. Adam tekrar: sonra kime? dedi. Rasulullah: “Annene” diye cevap verdi. Adam tekrar sordu. Sonra kime: Rasulullah: “Babana” diye cevap verdi. (Müslim)

Başka bir rivayette dört defa “annene” dedikten sonra beşince “babana” olarak geçmektedir. Şüphesiz anne ve baba hakları İslam’da önemlidir. Ancak buradan zahmetin çoğunu yüklenen annelerin babalardan daha önde olduklarını görmekteyiz. Zaten Nebimiz aleyhsiselâm’da; “Cennet annelerin ayaklarının (rızalarının) altındadır”, (Ahmed, Nesai) buyurmuşlardır.

Peki, ya anne ve baba çocuklarına iyi davranmasalar da çocuk yine onlara iyi davranmak zorunda mıdır? diye soracak olursak… Cevap olarak yine konuyla ilgi bir rivayetimize bakarız.

İbn-i Abbas’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“Müslüman ana-babaya sahip olan bir Müslüman, Allah’tan sevab bekleyerek onların hizmetinde bulunursa, Allah ona muhakkak Cennet’ten iki kapı açar. Eğer ana-babadan biri bulunursa, bir kapı açar. Eğer onlardan birini kızdırırsa (gazaba getirirse), onun rızasını kazanmadıkça, Allah o çocuktan razı olmaz.” İbn-i Abbas’a soruldu: Eğer ana-baba, o çocuğa zulüm etmiş olsalar da mı?

“Çocuğa (dünya işlerinde) zulüm etmiş olsalar dahi (rızalarını almadıkça, Allah ondan razı olmaz), cevabını verdi.” (Buhari, Edebu’l-Müfred)

Elhamdülillah! Burada Müslümanlara müjde var. Hem de büyük bir müjde ancak bu müjdeye ermek için anne ve babanın haklarının gözetilmesi gerekmekte. Aksi olursa ise büyük bir ikaz var: Allah’ın razı olmaması. (Rabbim korusun!)

Müslüman olan anne ve babaya (hoşa gitsin gitmesin) meşru olan her şeyde itaat edilir. Ancak müşrik olan anne ve babaya nasıl muamelede bulunulmalıdır denirse… Yine onu da şu rivayet ile değerlendirelim.

Ebu Bekir radıyallahu anhu’nun kızı Esma’dan:

“Rasulullah’ın (Hudeybiye) anlaşması zamanında, annem hasret ve rağbetle bana geldi. Ben de Allah’ın Rasulüne sordum: Anama sıla ve iltifat edeyim mi? Rasulullah: “Evet” buyurdu. (Buhari)

İbn-i Uyeyne demiştir ki: Bu olay üzerine üzerine Cenab-ı Hak şu ayeti göndermiştir:

“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmenizi ve onlara adaletle davranmanızı size yasaklamaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.” (Mümtehine: 60/8) ayetini Allah, indirdi. (Buhari, Edebu’l-Müfred)

Tabi bu ayeti yine şu ayetle anlamamız gerekir:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 

“Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.” (Ankebût: 29/8)

Müslüman olmayan anne ve babaya İslam’a muhalif olmayan şeylerde itaat edilse de İslam’a aykırı olan şirk ya da haram olan konularda onlara itaat edilmez. Ayrıca onlar küfür üzere öldülerse onlara dua da edilmez:

Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: 

“Şirk üzere ölüp de, cehennemlik oldukları mü’minlere belli olduktan sonra akraba bile olsalar böyle müşrikler için; Allah’tan bağışlanma dilemek, ne Peygambere, ne de mü’minlere yaraşmaz.” (Tevbe: 9/113)

Ancak Müslüman olan anne ve baba için, çocuklarının yapmış oldukları iyilikler, hem onlar dünyada iken hem de vefatlarından sonra da yapılabilir. 

Rasulullah aleyhiselâm’ın şöyle dediği aktarılmıştır:

“Bir insan vefat edince, bütün amelleri kesilir; ancak üç ameli müstesnadır: (Bunlardan birincisi) Sadaka-i cariyedir. (İkincisi) Kendisi ile faydalanılan şerefli bir ilimdir. (Üçüncüsü) Kendisine dua eden Salih çocuktur.” (Müslim)

Ebu Hureyre radıyallahu anhu şöyle demiştir:

“Ölümünden sonra, ölünün derecesi yükseltilir. Ölü der ki: “Ya Rab! Bu derecemin yükseltilmesi nasıl bir şeydir? Ona: Çocuğun, senin için istiğfar etti (Allah’tan mağfiret diledi), denir.” (Buhari, Edebu’l-Müfred)

Burada da Rabbimizin Müslüman kullarına olan rahmetini görmekteyiz. O kul ki, “Rabbim Allah!” dedikten sonra Allah’ın rızası doğrultunda bir ömür sürmüş ve çocuklarını da İslam ile yetiştirmişse, o ölse dahi hayırlı evlatların duaları ona ulaşacaktır. İnşaAllâh.

Şimdi bir gün ana-babasını hatırlayanlarla, hem dünyada, hem de vefatlarından sonra dahi sürekli olarak onları hayırla yâd edenler, onların hizmetinde olanlar aynı olabilirler mi? 

BİR NASİHAT:

Buradan tevhid ehli kardeşlerime de anne ve babalar hakkında bir nasihat etmek istiyorum.

Kardeşler! Anne ve baba velev ki, tevhid üzere olmasa da onlara yine haklarını iade etmek gerekmektedir. Oysa bu gün tevhidi öğrenen genç kardeşlerimiz, ilk olarak anne babalarına saldırmaktadırlar. Bu elbette ki hatadır. Belki de bu süreç tüm Muvahhid gençlerin az ya da çok hatalar yaptıkları bir dönemdir. Bu dönemde de yapılması gereken İslâm’a göre davranmaktır. Tebliğinde bir üslubu vardır. Bu üslubu bilmeyenlerin tebliğ adına yaptıkları şey faydadan çok zarar vermekte, açılan yaralar kolay kolay kapanmamaktadır. Bu durumda olan kardeşlerimiz hallerini düzelterek sabretmeli ve tebliği kendileri değil, tebliğin usulünü bilenlere yaptırmalıdırlar. 

ANNE KATİLLERİNİN ANNELER GÜNÜ

Anneler günü denilen gün, aslında farklı ülkelerde yılın farklı günlerinde kutlanılmaktadır! Söylendiğine göre anneler günü, Antik Yunanların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rheaonuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar. Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini İsa’nın doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibele onuruna kutluyorlardı. ABD’de Anna Jarvis’in kaybettiği kendi annesi için 1908 yılında başlattığı anma günü, 1914 yılında Kongrenin onayıyla Amerika çapında genişledi. Yine babalar günüde 19 Haziran 1910 yılında ABD’de kutlanmış, 1972 yılında da ABD’de resmi tatil ilan edilmiştir.

Sonuçta; bu günler Müslümanlara ait günler değildir. Bu günler, İslam ve insanlık düşmanı ABD’nin izni ve desteğiyle insanlara sunduğu günlerdendir. ABD, İslâm ve Müslüman düşmanlığı ile hareket eden bir küfür ve zulüm devletidir. Küfrünü ve zulmünü dünyaya yayarken, bu azgın uygarlığın insanlığa verebileceği bir şey yoktur. Hele hele Müslümanların onlardan alacağı hiçbir değer yoktur. Ne kadının değerini, ne annenin değerini biz onlardan öğrenecek değiliz. Yamyamların eline düşenin mideye düşmesi an meselesi iken, batılı kadın aslında çoktan sindirilmiştir bile… 

BATIDA KADIN:

Kadın, batıda ne olarak gözüküyor? İslâm’ın nurunun ulaşmadığı her yer karanlığı yaşıyorken, batıda kadına bakışta bir nur olabilir mi? Kararmış gönüllerin, kara bakışlılarının gözünde kadının yeri gasp edilmişken, bir anne olan kadına hak ettiği değeri verebilir mi?

Kadın, metadır; kullanılan bir meta… İnsanların önüne teşhir edip çeşitli gayeler için kullanılan ve sömürülüp sömürmeye vesile olan bir değersiz meta. Batıda değerler tamamen yozlaşmıştır. Ne kadının kadınlığı, ne de erkeğin erkekliği bellidir. Sınırlar altüst edilmiş, sevgi ve saygı mefhumlarının içi boşaltılmıştır.

Emperyalizmin elinde oyuncak gibi oynanan erkekler ve kadınlardan oluşan bir toplumdur, batı toplumu. Burada biz batıdan bahsediyoruz ancak kendini İslâm medeniyetinin bir parçası olarak görenlerinde onlardan son derece etkilendikleri açıktır. Batıda ne varsa hiçbirini boş geçmeyip taklit edecek kadar maymun iştahlılar da batının düştüğü bu duruma düşmüşlerdir.

Emperyalizm, insanı sömürmek üzerine kurulmuştur. Hal böyle olunca; kadın, erkek, çocuk, yaşlı diye bakılmaksızın herkes bu sömürünün çarklarından geçer. Toplumun düzeni insanı sömürmek üzerine kurulunca kadını ya da erkeği bu sömürüden kim koruyacaktır? Batılıların insanı sömürmek için geliştirdikleri söylem olan “özgürlük” söyleminin arkasında yatanda yine bir sömürüdür.

Sözde özgür olan kadın ve erkek bu sömürü çarklarının dişlilerinde köle olsa da bunu farkına varabilecek düzeyde değildir. Özgürlük naralarıyla bir hayatı yaşayanların nasılda her şeyi ve herkese köle oldukları ortadadır. Ve bu özgürlük, özgürlerin ancak huzurunu kaçırmakta ve Huzur Evleri(!) özgürce yaşayanların hikâyelerine şahit olmaktadır.

Batılı ya da batılılaşan kadının ve erkeğin kendilerini bağlayacakları, kendileri için önemli olan manevi değerler silinmiş ve silinmeye yüz tutmuştur. Kadın ya da erkek birbirlerini sadece madde/beden olarak görmektedir. Durum böyle olunca babalık ya da annelik kavramları da bu toplumda erozyona uğramıştır. 

BATILILARIN GÜNLERİ KUTLANMAZ:

İslâm’da doğum ve ölüm günü kutlamaları olmadığı gibi, kâfirlerin bayramlarının ve çıkardıkları uyduruk günlerin onlarla birlikte kutlanması da yoktur. 

Kokuşmuş, bitmiş uygarlığın insanlığa güzel olarak verebileceği hiçbir şey yoktur. Bilakis onlar tüm kötü olan şeylerin sahibidirler. Ekini ve nesli ifsad eden onlar ve onların peşine takılanlardır. Leş ve pislikle beslenenin peşine takılanın bulacağı onlardan başka nedir? Batının peşine takılanlar ne bulmuşlar, ne bulacaklardır?

Yoldan çıkan kadınlar bu gün tüm hayâsızlıkları yapmaktadır. Anneler de yoldan çıktı. Nikâhsız ilişkiler, evlilik dışı ilişkilere özendirildi. Bu gün batı zaten batmıştır. Ne anne vardır, ne de baba. Aile mefhumu da bitmiştir. Ancak özendirilen batının peşinde filmler, dizileri takip edenler de batılılaşmışlardır.

İslam’da her gün anneyle ilgilenme günüdür. Batılı anneyle ilgisini bir güne indirgemiştir. Şimdi ey İslam olduğunu söyleyenler! Kimin peşinden gideceksiniz? İnandığınızı söylediğiniz dinin yolundan mı, İnandığınız dine saldıranların yolundan mı?

Şimdi din adına konuşanlardan bazıları şöyle demekteler:

“Anneler Günü, Babalar Günü, çocuğun yaş günü, hanımla beyin evlilik yıl dönümü,.. gibi daha ziyade dışarıdan gelme yabancı âdetler, aslında iyiliklere vesile yapılabilecek âdetlerdir. Bunların içeriğini İslam’a göre düzenleyip uygulamakta mahzur olmaz…”

Subhanallah! Nasılda hüküm veriyorlar? İşte bu zihniyet, ümmeti batılıların işgaline uğratan zihniyettir. Batı, leştir. Batı, hastalıktır. Batı, pisliktir. Leşte, pislikte güzellik arayanların hastalanması da gayet normaldir.

İslâm, hayat dinidir. Bu din, hayatın her alanına karışır. Evden nasıl çıkıp, eve nasıl gireceğine, gece nasıl yatıp sabah nasıl kalacağına, evinin her bir köşesinde nasıl hareket edeceğine yani aklına gelen her bir güne ve saate Allâh karışır. Allâh’ın Dini insanlara karışmayacaktı da; Allah, insanlara neden dinini gönderdi? Tüm peygamberler ve son peygamber olan Efendimizin bunca mücadelesinin amacı neydi? İslâm sadece “Allah var” diyerek, Allah’a iman etmeye çağırmaz. “Allah var” dedikten sonra, iman edilen o Allah’a teslim olmaya, onun Rasullerinin yolunu takip etmeye çağırır.

Şimdi söyler misiniz? Peygamberimiz ve salih selefimizi ve ondan sonra gelenlerde olmayan şeyleri çıkartmakta ne hayır vardır? Vallahi hayır değil ama birçok şer vardır. Ümmetin bu zilleti de zaten bizim olanları bırakıp kâfirlerin olanlara sarılmasından kaynaklanmaktadır. Bu zillet, kâfirler bir kertenkele deliğine girseler onların peşinden gidenler yüzündendir.

İslâm toplumunun örfünü-âdetini, gelenek-görenek ve ananesini belirleyen kâfirler olamaz. Müslümanın kâfirlerin öğretilerine, kâfirlerin bayramlarına, kâfirlerin günlerine ihtiyacı yoktur. Dinimizde eksiklik yoktur ki, kâfirlerden aldıklarımızla tamamlayalım. İslâm’a göre şekillendirdiğimiz örfümüzde bir noksanlık ve çirkinlik olamaz ki bunları kâfirlerden alacaklarımızla gidermeye çalışalım. Anne babalarına isyan edenler bir günde onların günlerini kutlayarak haklarını yerlerine getirdikleri sanıyorlarsa elbette bu büyük bir hatadır. Şimdi anne ve babaya karşı haklarını unutanlar, onları bir günde hatırlayarak bu günüde dünyaya yaymışlarsa, bizim yapmamız gereken onların bu gününü kutlamak mıdır? Yoksa onlara İslâm’a göre anne ve baba haklarını gösterip, doğru olanı onlara sunmak mıdır?

Şimdi maksat anneleri hatırlamaksa, neden tüm aile bağı olanları hatırlamayalım? Amcalar, dayılar, teyzeler içinde günler olmalı değil mi, bunlar neden yok? Ya da özellikle batılılar için en kuvvetli bağlarını kurdukları, çocukları gibi gördükleri, köpekler ve kediler günüde yapılmalı değil mi? Tabi bu bahsettiğimiz günleri onları kopyalayanlar çıkarmayacaklardır. Ancak batıda çıktığı anda onları takip edenler anında o günleri de kutlamaktan geri durmayacaklar ve sözde İslam’dan bahsedenler bu seferde “sılayı rahim”, “İslâm’da hayvan hakları” diyerek, bunları da satmaya çalışacaklardır. Ne kötü bir zihniyet! Ne kötü bir gidişat!

Sonuç olarak; Müslümanlar için her gün ana-babaya ihsan ve ikram, iyilik ve hizmet günleridir. Batılı zihniyet aile bağlarını parçalayan bir zihniyettir. Bizlerin onlardan gelen hiç bir güne ihtiyacımız yoktur. Onların günleri onlara, bizimkiler bizedir. Ayrıca, İslâm’a ve ehline karşı düşmanlıklarını gösteren batılıların, dünyaya armağanı olan bu günü, onların bombaları altında katledilen annelerin ve çocuklarının kutlaması da nasıl düşünülebilir?

Şimdi;

Ey batılıların peşinde dünyada zelil olup, ahirette de bin pişman olacak olanlar! 

Gelin, gâvurların günlerini bırakın! Kendi günlerinize dönün!

Gelin, gâvurların sistemlerini bırakın! Kendi sisteminize dönün!

Gelin, gâvurların batıl yolundan ayrılın! Kendi hak yolunuza dönün!

Hâtime:

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

O, her şeyin en iyisini bilendir.

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

Polat Akyol.

KAYNAK :

Esedullâh Saîd

1437/2016

( Anneler Günü Kutlamak Caiz Değildir başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 5/6/2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.