KELİME-İ TEVHÎD NEDİR?

MUKADDİME:


Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın Adıyla…

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm O’nun kulu ve Rasûlü’dür.

Bundan sonra:

1. Kelime-i tevhîd, “lâ ilâhe illallâh” cümlesidir. Allâh’tan başka hak ma’bûdun olmadığı, O’nun bir olduğu ve hiçbir ortağının bulunmadığı mânâsına gelmektedir.

2. İlâh, kendisine ibâdet edilen şeydir. Bu itibarla kendisine ibâdet edilen tüm varlıklar, ister hak olsun isterse de bâtıl olsun ibâdet edenler açısından ilâh olmaktadırlar. Ancak ibâdet olunmayı hak eden tek ilâh Allâh’u Teâlâ’dır. Zîrâ İbâdet olunmayı hak edenin mahlûkâtı yaratan olması gerekir. Bu nedenle ibâdet ancak O’na edilir. O’nun dışında kendisine ibâdet edilenler sahte ve bâtıldır. O’nun eşi ve benzeri, dengi ve ortağı yoktur. Bu itibarla ilâh: “İbâdeti hak eden ma’bûd” demektir.

3. Kelime-i tevhîdin nefiy ve isbât olmak üzere iki rüknü vardır. Bu rükünler yerine gelmeden hiçbir kimse Allâh’u Teâlâ’ya tevhîd üzere îmân etmiş sayılmaz ve Müslüman olamaz. Zîrâ müşrik, kelime-i tevhîdin isbât ettiğini nefyeden, nefettiğini de isbât eden kimsedir.

4. Nefiy, inkâr etmek, reddedip yok kılmaktır. Kelime-i tevhîdin “lâ İlâhe/ilâh yoktur” kısmıdır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“İlâhınız tek ilâhtır. O’ndan başka ibâdete lâyık ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” [el-Bakara: 2/163]

“Her kim tâğûtu red ederek Allâh’a îmân ederse, kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allâh işitir ve bilir.” [el-Bakara: 2/256]

Lâ ilâhe cümlesinin gereği olarak öncelikle Allâh’dan başka kendisine tapınılan tüm şeyleri yani tâğûtları, sahte ve bâtıl ilâhları reddetmek, müşriklerin bunlar için yaptıkları ibâdetleri tüm çeşitleriyle terk etmek îmânın sıhhati için farzdır. Bu sebeble Allâh’ın dışında kendisine tapılanları; tâğûtları, sahte ve bâtıl ilâhları reddetmeden bu kelimeyi söylemek kişiye fayda vermez; Müslüman olmasını sağlamaz ve cehennemden korumaz. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim ‘lâ ilâhe illallâh’ der ve Allâh’tan başka tapılan şeyleri de reddederse onun malı ve kanı haram olur. (Gizli hallerinin) Hesâbı ise Allâh’a âittir.”  [Müslim (37); Taberânî (el-Kebîr: 8190)…]

5. İsbât, kabul etmek, reddetmeyip var kılmaktır. Kelime-i tevhîdin “illallah/ Allâh’tan başka” kısmıdır. Bu sebeble, illallâh cümlesinin gereği olarak sadece ve sadece Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya ibâdet etmek, îmânın sıhhati için vâcibtir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “İşte Rabbiniz Allâh budur. O’ndan başka ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse yalnız O’na ibâdet edin. Zîrâ O, her şeye vekîldir.” [el-Enâm: 6/102]

“De ki: Şüphesiz benim namazım ve kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allâh içindir.” [el-Enâm: 6/162]

6. Kelime-i tevhidin; ilim, yakîn, ihlâs, sıdk, muhabbet, inkıyâd ve kabul olmak üzere yedi şartı vardır. Bu şartlar yerine gelmeden hiçbir kimse Allâh’a sahîh bir şekilde îmân etmiş olmaz.

7. İlim, lâ ilâhe illallâhın mânâsını bilmektir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Bil ki! Allâh’tan başka ilâh yoktur.” [Muhammed: 47/19]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Her kim lâ ilâhe illallâh’ın mânâsını bilerek ölürse Cennete girer.” [Müslim (43); Ahmed (464)…]

Bu kelimeyi mânâsını bilmeden söylemek, kişiye fayda vermez. Çünkü kelime-i tevhîdi mânâsını bilmeden söyleyen bir kimse, bu kelimenin neyi red, neyi kabul ettiğini bilip, buna inanamaz.

8. Yakîn, lâ ilâhe illallâh sözüne ve gerektirdiği mânâlara kesin bir şekilde inanmaktır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler ancak, Allâh’a ve Rasûlü’ne îmân edip, sonra da îmânlarında şüpheye düşmeyen Allâh yolunda malları ve canları ile cihâd eden kimselerdir. İşte sâdıkların tâ kendileridir.” [el-Hucurât: 49/15

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Lâ ilâhe illallâha ve benim Rasûlullâh olduğuma şehâdet ederim, Allâh’ın huzûruna bu ikisinde şek etmeden çıkan kimse Cennete girer.”  [Müslim (44); İbn Hibbân (6530)…]

Yakîn, şek ve şüpheye engeldir. Öyle ki yakîn sahibi bir kulun kalbinde bu söze ve gerektirdiği mânâlara dâir tereddüt ve şüphe asla bulunmaz.

9. İhlâs, lâ ilâhe illallâh sözünde ve gerektirdiği mânâlarda samimi olmaktır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Hâlbuki onlara, dîni ancak Allâh’a has kılarak ve hanifler olarak Allâh’a ibâdet etmeleri emredilmişti.” [el-Beyyine: 98/5]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Kıyâmet günü şefâatimle insânların en mutlu olacak olanı, kalbinden ya da içinden ihlâs ile ‘lâ ilâhe illallâh’ diyen kimsedir.” [Buhârî (99); Ahmed (8858)…]

İhlâs, şirke engeldir. Âdetten ve taklitten uzak bir şekilde Allâh’u Teâlâ’ya karşı ihlâslı olmaktır.

10. Sıdk, lâ ilâhe illallâh sözünde ve gerektirdiği mânâlarda yalan ve aldatma olmadan doğru olmaktır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar sadıklardır.” [ez-Zûmer: 39/33]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Allâh’tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve rasûlü olduğuna sıdkî/samimî bir kalble şâhitlik eden herkesi Allâh ateşe haram kılar.” [Buhârî (128); Müslim (53)…]

 Sıdk, nifaka engeldir. Bu söze ve gerektirdiği mânâlara gerçekten inanmayı ve eğip bükmeden yaşamayı gerektirir.   

11. Muhabbet, lâ ilâhe illallâh sözünü ve gerektirdiği mânâları sevmektir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “İnsânlardan bazıları Allâh’tan başkasını Allâh’a eşler tutar, onları Allâh’ı sevdikleri gibi severler. Îmân edenler ise en çok Allâh’ı severler.” [el-Bakara: 2/165]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Üç şey kimde bulunursa îmânın tadını bulur: (1) Allâh ve Rasûlünü başka her şeyden çok sevmek; (2) Sevdiği kişiyi yalnızca Allâh için sevmek; (3) Küfre dönmeyi, ateşe atılmak kadar kötü görmek.” [Buhârî (16); Müslim (6)…]

Muhabbet, bu söze ve ehline buğzetmeğe engeldir. Bu söze ve ehline buğuzedenlere buğuzetmeyi gerektirir.

12. İnkıyâd, lâ ilâhe illallâh sözünün gerektirdiği şeylere rızâ ile boyun eğmek ve teslim olmaktır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Kim muhsin olarak kendini Allâh’a teslim ederse, o kopmayan bir kulpa yapışmıştır.” [Lukmân: 31/22]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Nefsim, elinde olan Allâh’a yemin ederim ki; arzusu benim getirdiğime tâbi olmadıkça hiç biriniz îmân etmiş olmaz.” [İbn Ebî Âsım (es-Sünne: 15); İbn Batta (el-İbâne: 279)…]

 İnkıyâd, bu sözü ve gerektirdiklerini terk etmeğe engeldir. Teslimiyet ve boyun eğişin gereği olarak Allâh’u Teâlâ’nın rızâsını kazanmak amacıyla ihlâsla yapılan tüm ameller buna dâhildir.

13. Kabul, lâ ilâhe illallâh sözünü ve gerektirdiklerini kabul etmektir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Çünkü onlara: ‘Lâ ilâhe illallâh’ denildiği zaman, büyüklük taslarlardı. Ve: ‘Biz, mecnûn bir şâir için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?’ derlerdi.” [es-Sâffât: 37/35-36]

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Allâh’ın benim aracılığımla gönderdiği hidâyet ve ilim, bol yağ­mura benzer. Bu yağmur bazen toprağın öyle bir kısmına isâbet eder ki bu kısım bereketlidir, suyu kabul eder, çayır ile bol ot yetiştirir. Bir kısmı da bir kayalık gibi olur, suyu üstünde tutar da Allâh insânları onunla fayda­landırır. Bu sudan hem içerler hem de hayvanlarını sularlar, ekin eker­ler. Diğer bir kısmı ise düz ve kaygandır. Ne suyu tutar, ne çayır bitirir. Allâh’ın dînini anlayıp da Allâh’ın benim aracılığımla gönderdiğin­den yararlanan, bunu öğrenen ve öğreten kimse ile bunu duyduğu vakit kibrinden kafasını kaldırmayan ve Allâh’ın benim aracılığımla gön­derdiği hidâyeti kabul etmeyen kişinin misâli işte budur.” [Buhârî (79); Müslim (2282)…]

Kabul, bu sözü ve gerektirdiklerini yalanlamaya ve inkâr etmeğe engeldir.

14. Lâ ilâhe illallâh sözünü söyleyip de onun rükün ve şartlarını ihlâl eden kimse müşriktir. Böyle kimselerle tevhîdi yerine getirinceye kadar güç nispetinde savaşmak farzdır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur: “Her kim ‘lâ ilâhe illallâh’ der ve Allâh’tan başka tapılan şeyleri de reddederse onun malı ve kanı haram olur. Hesâbı ise Allâh’a âittir.” [Müslim (37); Taberânî (el-Kebîr: 8190)…]

15. Zâhir ve mütevâtir İslâm şeriatiyle amel etmekten imtina eden fırkalar, kelime-i tevhîdi söyleseler, şeriatın bir kısmıyla amel etseler bile, şeriatın tamâmına sarılmadıkları sürece güç nispetinde onlarla savaşmak farzdır. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allâh’tan başka hak ilâh bulunmadığına, Muhammed’in Allâh’ın Rasûlü olduğuna şehâdet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekâtı hakkıyla verinceye kadar insânlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. İslâm’ın gerektirdiği haklar ise bunların dışındadır. Onların gizli hallerinin hesabı Allâh’a aittir.” [Buhârî (25); Müslim (36)…]

Hâtime:

Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashâbının üzerine olsun.

Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.

O, her şeyin en iyisini bilendir.

Muvahhid Kullara Selâm Olsun.

Polat Akyol 

KAYNAK:

Abdullâh Saîd el-Müderris.

 1440 h. / 2019 m.

( Kelime-i Tevhid Nedir başlıklı yazı Polat Akyol tarafından 18.03.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.