Nihal; “Uzaklara dalıp giden biri varsa, onun uzaklara hapsolmuş duyguları vardır, derler.  Rahatlatacaksa seni dinlerim. Dışarıdan bakınca durgun deniz gibisin. Ama içten içe deniz gibi, kıpır kıpır hareketli birisin. Her ne kadar hiçbir şey yok desen de, içinde yaşadıkların yüzüne yansıyor. Dile getiremediklerimizi bedenimiz söyler. İfade edilmemiş duygular ölmez, sadece diri diri gömülürler, günü gelince dirilip gün yüzüne çıkarlar,” dedi.

Korkut; “Doğumu, yaşamı ve ölümü düşünüyorum. Ama bir türlü içinden çıkamıyorum. Babamın ben çocuk yaştayken ölmesi, annemin tek başına yaşam mücadelesi verdikten sonra onunda babamın peşinden gitmesi, benim yurtta büyümemi düşünüyor, bu döngünün içindeki adaleti arıyorum. Adalet var mı? Derken haddimi mi aşıyorum? Onu da bilmiyorum. Yetiştirilmemi, ülkem adına elimden tutulmamı, bir geriye, bir ileriye doğru düşünüyor, düşündüklerimi terazinin hangi kefesi içine koyacağımı bilmiyorum.”

Korkut durdu, derin bir nefes aldı. Belleğinde saf tutan bilgileri güncelleyerek kaldığı yerden devam etti.

“Çoğu kez büyük acılar karşısında soğukkanlılığımı muhafaza ettim, ama basit acılar karşısında ağlayasım geldiği oldu. Bastırılmış duyguların zarar verdiğini veya vereceğini biliyorum, ama elimden bir şey gelmiyor.”

“Birçok insan bastırılmış duygularının kurbanı olmuştur. Onun için duygularımızın bize rehberlik etmesine izin vermeliyiz. Bilmeliyiz ki duygularımız, hayat yolculuğumuzda rehberimizdir.”

“Konuşup kaynaşmanın ikliminde gönül baharları olmalı değil mi? Ayrılıklar, kırgınlık ve kırılmalar hayatın gerçekleri olsa da, insan olmanın gereği asrın dehşetli baskı ve bid’atlarına karşı koyup direnebilecek kaç babayiğit var ki? Hoşgörünün, saygının ve affetmenin kapı ve kanallarını açıp, bazen de duymamanın ve görmemenin sağırlığı devreye sokmamız icap etmez mi? Gönül dünyamızda, ruh memleketimizde şerefli tarihiyle dünyaya insanlık dersi veren ecdadın torunları olarak, o tarihi şuuru ne kadar genlerimizde taşıyabiliyoruz?”

Nihal sessizce onu dinliyor, dinledikleri hoşuna gidiyor, kendini Korkut’un iyi bir dinleyicisi olmaya doğru sürüklüyordu. Nihal, dost olduğunu ve yanında yer aldığını belirtmek için elini Korkut’un elinin üstüne koyup, geri çekti. “Öyle derine dalma, yoksa boğulursun. Hem başını çevirip durma, aklından geçenleri okuyamıyorum. Duyguları yaşarsan senin olur. Her duygu gelir yoklar yerini ve vaktini… Belki sesini duyamazsın, ama hissedersin onun varlığını ve o belli eder kendini…  ”

“Düşünmeden de olmuyor ki! Biz insanlar düşünen varlıklarız. Ve akıl sadece biz insanlara verilmiş! Akıl ise kaygan sabun gibi, onu iradeli ve dengeli kullanmak gerekiyor. Aklımı gönül toprağıma hizmetçi yapmaya çabalıyorum. Bir türlü olmuyor. Kalbi selime varamayanın işi ne de zordur.”

“Daha çok Yalnız Kurt’a benziyorsun…”

“Ne yapalım! Yalnız Kurtların ocağında yetiştik. Birilerinin vatan dediği dağda başlayıp çöplükte biterken, bizim vatan dediğimiz besmele ile başlayıp şahadette bitiyor. Hadi ben Yalnız Kurt’a benziyorum da, senin bir dişi kurttan ne farkın var? Bilirsin ki, kurtlar ulumadıkça köpekler susmaz.”

 

Devamı var

...

Ant. - 241219

( Akdenizdeki Kavga - 4 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 4.01.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.