Sabaha karşı eve
gelen Başak, üzerini bile değiştirmeden kendini kanepenin üzerine atmış öylece
uyuya kalmıştı. Annesinin üzerini çıkarmasını ve yatağına gitmesini söyleyen
sözlerinin hiçbirini duymamıştı. Annesi üşümesin diye üzerine bir battaniye
örtmüştü. Telefonu çaldığında saat 8,30’u gösteriyordu. Arayan Tamer’di. Uykulu
uykulu; “Hiç vicdanın yok mu senin?” dedi.
“Seni acil olarak
9,15’de , … kafede bekliyorum,” dedi ve telefonu kapattı.
Bedenin tüm
yorgunluğunu bir tarafa iterek, yerinden kalkarak lavaboya geçti yüzünü yıkadı,
saçlarını taradı. Üzerini giyerek, “Anne benim çıkmam gerekiyor,” diyerek,
annesinin duyup duymadığını, anlayıp anlamadığını beklemeden kendini sokağa
attı. İlk gelen taksiye atlayarak, gideceği yerin adresini verdi. Hava açık ve
güneşliydi.
Başak bir ceylan
çevikliği içinde kafeye girdi. Girişteki kafe sahibine yüzünde bir tebessüm
ilave ederek; “Günaydın,” dedi ve sürekli kullandıkları masada kendini bekleyen
Tamer’in yanına giderek, görüş açısını engellememek için yanı başındaki
sandalyeyi çekerek oturdu.
“Bu kadar acil olan
nedir?” dedi.
“Haberin oldu mu?”
“Neyden haberim oldu
mu?”
“İngiltere’nin son
James Bond’u, James Edward Le Mesurier dün evinin önünde öldürülmüş olarak
bulundu.”
“Hayır!“ dedi ve
Tamer’in yüzüne baktı. Onun gözünden ve yüzünden bir şeyler okumak istedi. Ama
Tamer’in yüzünde hiçbir şey okuyamadı.
“MI6 ile CIA’nın
kapışmalarının bir sonucu olmalı. CIA’nın kurtları İngiliz ajanı yediler desene…
MI6’nın gücü ajanını kurtarmaya yetmedi. Bir infaz mı diyorsun yani?”
“Evet… Tüm olanları
MI6 kaynakları doğruluyor. Tüm istihbarat birimleri bu gerçeği biliyor.”
“Bizimkiler biliyor
mu?”
“Bilmez olur mu? Takibimizdeki
bir ajandı.”
“Sebebini biliyor
musun?
“1700’lerden beri bir
İngiliz devlet geleneği olan gizli belgelerin içinde taşındığı RB yanındaydı. İngiliz
başbakanlarının elinde görülen devlet sırlarını taşıyan çantanın bir benzeri de
James’te bulunuyordu. Hem Ortadoğu’daki önemli noktalarda görev yapan İngiliz
ajanların listesi de o çantadaydı.”
“RB de nedir ki?”
“Kırmızı Çanta (Red
box)”
“Kırmızı Çanta’nın
akıbeti belli mi?”
“Net bir bilgi yok.
Ortalıkta flu bir hava var.”
“Çantadan kimlerin
haberi var?”
“CIA, BND, FSB, MIT
de aynı çantanın peşindeydi.”
“İnfazı yapan CIA…
Büyük ihtimal çanta da onların eline geçmiş olamaz mı?”
“MI6‘nın çanta için; ‘Dünyanın 8.ci harikasını kaybettik,’ açıklaması;
Kırmızı Çanta’nın ne kadar önemli olduğunun anlatmaya yetmez mi? MI6, açığa
çıkma ihtimalini bile göz ardı ederek, Türkiye’deki tüm ajanlarını kırmızı
çantanın bulunması için görevlendirmiş.”
“Ortalık
hareketleniyor desene!”
“Bu topraklar ne
zaman sakin oldu ki?”
“Çanta İngiltere’nin
geleceği için çok önemli! Çantanın içindekilerin yabancı istihbarat birimleri
tarafından öğrenilmesi, ulusal güvenliklerini tehdit edebilir endişeleri var. Le Masuer 9-10 Kasım kimlerle görüştü? Çanta
yanında mıydı? MI6 bu soruların cevabını arıyor? İddialar arasında 9 Kasım
sabahı Karaköy’de bir Türkün evinde kalmış. Le Masuer evinin dışında yatılı
kalmayı sevmeyen biri… Onun için her yer allak bullak, bütün ajanlar sahada ve
muazzam bir hareketlilik var. RB’nin nerede olduğu büyük bir gizem! Bize de
büyük bir iş düşüyor. Sen de bilirsin ki, İstanbul tüm istihbarat örgütleri
için özeldir.”
Gün boyu oradan oraya taşınıp durdular. İzlemeler, yer yer oyalanmalı takiplerle gün akşam olmuştu. Akşamın ilerleyen saatinde gün boyu yapılanları, masa üzerinde yatırıp bir değerlendirmeye tabi tutmak için, beklendikleri yere gitmişlerdi. Tamer’le Başak kapı önüne gelince, onları kameradan izleyen adam kapı otomatiğinin düğmesine basarak onların içeriye girmelerini sağladı. Uzaktan sesi gelen Yaşlı Kurt onları odasına çağırıyordu.
“Gelin çocuklar,” dedi.
...
Ant. - 121219
...
devamı var