Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 17.12.2019
Okunma Sayısı : 827
Yorum Sayısı : 0

GİRİŞ

Hafızamda sizlerle paylaşmak istediğim ilginç bir hatıra var.1980’li yılların ortalarında sanıyorum Tercüman Gazetesinde bir haber yayınlanmıştı. Muhabir Edirne Kapı Kule’de yurda giriş için sıra bekleyen Almancı’ların çocuklarından birine Fatih Sultan Mehmed’i bilip bilmediğini sormuş,Harem kurdu,Lokum yedi Hayatını yaşadı cevabını almış.Haberi okuyunca epeyce şaşırmış hem de içten içe kızmıştım.Kitap için araştırma yapmaya başlayınca fark ettim ki,Osmanlı hakkında (okumayı sevdiğim için çok şey bildiğimi zannediyordum o zamanlar) zannettiğim kadar çok şey-bilmediğimi,belki de çok az şey bildiğimi fark ettim.Almanya’daki çocuğun bir mazereti vardı. Bizler Türkiye’de doğup büyümüştük-şimdilerde düşünüyorum da-Osmanlı hakkında bizler de dişe dokunur-belgeli-bir şey bilmiyorduk.Büyüklerimizden,okul kitaplarından, öğretmenlerden, katıldığımız sohbetlerden Osmanlı hakkında bir şeyler duyarak büyüdük.Haksız bir genelleme yapmak istemem ama Cumhuriyet nesilleri olarak bizler Osmanlı’yı bilmeden seviyor veya nefret ediyorduk.Sevenler Seyyie’leri görmeden Müfrit(ifrata kaçan) muhabbetle seviyor,nefret edenler ise Hasene’leri görmezden gelerek aynı şekilde müfritçe nefret ediyorlardı.

624 yıl ömürlü,4800 km’den başlayıp 24 milyon km’ yüz ölçüme ulaşan Abdülkadir Özcan’ın ifadesiyle dünyanın da en uzun süre ayakta kalan hanedan devletini sadece Seyyie’leri veya Hasene’leri ile değerlendirmek akla ve mantığa aykırı olacaktır.Osmanlı hakkında konuşurken, yazarken Hasene ve Seyyie’lerin hesabını iyi yapmak olmalıdır,öyle değil mi?Yani objektif olmak. Osmanlı hakkında karar vermek gerektiğinde çağdaşı devletler ve toplumlara göre değerlendirmek.

Hem benim neslime,hem de bizden önceki nesillere Osmanlı’yı bilmeden,tanımadan sevmek veya nefret etmekten başka seçenek sunulmadı maalesef.1980 darbesinin hemen ardından orta okula başladığımda Emin Oktay’ın yazdığı ders kitabında II.Abdülhamid han anlatılırken Kızıl Sultan ibaresi okuduğum için bunu yazıyorum.

Bu durumda Osmanlı karşıtlarının işleri daha kolaydı. Tanımadan nefret etmek her zaman daha kolaydır.İlber Ortaylı’nın Osmanlı Barışı’nda belirttiği gibi Tarihi Bilmemekten Dolayı Reddetme Vardır.

Bizler neleri bilmiyorduk ki? Osmanlı’nın hoş görüsünü bilmiyorduk mesela. Hakimiyetindeki toplumların dini ve milli kültürlerine zarar vermediğini,624 yıllık tarihinde utanç verici bir soy kırıma imza atmadığını bilmiyorduk.

Osmanlı’nın Batıdan 250-300 yıl önce profesyonel orduyu kurduğunu,tarihinin her döneminde ihtiyacına göre teknolojiyi takip ettiğini,yüz yıllar boyunca silah teknolojisinin çağın ilerisinde olduğunu bilmiyorduk.

Harem’in saray kadınlarına özel bir üniversite olduğunu öğrenemedik,Harem hakkındaki algımız yabancı ressamların hayalleri,uydurma resimleriyle sınırlıydı çünkü.

Medreselere,ulemaya,kadılara bakışımız farklıydı.Bu yüzden Osmanlı’nın bugün bile pek çok ülkenin hayali olan ücretsiz eğitimi 1300’lü yıllarda başlattığını düşünmeden Medreselere suizan ettik.Çağının çok ilerisinde bir anlayışla eğitim ve sağlık hizmetlerinin yüz yıllarca halka ücretsiz sunulduğunu kaçımız biliyorduk?

Şeyh Edebali’yi,Emir Sultan’ı,Yıldırım’ın şahitliğini reddeden Molla Fenari’yi,onu yetiştiren felsefeyi bilmiyorduk.

Sadece dini hizmetler ve sosyal yardımlarla algımızda sınırlandırdığımız Vakıf müesseseleriyle neler yapıldığını bilmiyorduk.Daha neler, neler bilmediğimizi bile bilmiyoruz artık.

Şuuraltımıza yerleştirilen Osmanlı kötü,eksik ve yarımdı.Veya tam tersi Osmanlı her şeyiyle mükemmeldi.İnsanların eksiklikleri.yanlışları kadar da doğruları yarım yaptıkları kadar tam yaptıkları da olmalıydı değil mi?

Bu kitap okuyucuya bir şeyler dikte etmek için yazılmadı.Ben tarihçi değilim.Meraklı bir okuyucu olduğum halde Osmanlı hakkında pek çok şeyi bilmediğimi fark ettiğim ve okuyucularında bilmiyor olabileceklerini düşündüğüm için kitabı yazmaya karar verdim.Bir nevi vefa duygusuyla yazıldı.Bu küçük kapsamlı kitapta Osmanlı’yla ilgili her şeyin anlatılamayacağını takdir edersiniz.

Kitap iki bölüm olarak kurgulandı.Birinci bölüm görece küçük bazı bilgiler Osmanlı’nın büyüklüğünü,çağının ilerisinde olduğu konuları kapsıyor-Coğrafi büyüklük,hoş görü, harem, Ordu, Temizlik ve Sağlık gibi-Osmanlı’ya gerek yabancı gerekse yerli tarihçilerimizin bakışları,yöneltilen haksız eleştirilere becerebildiğim kadarıyla vereceğim cevaplar,İkinci bölümde ise eğitim, nazarımda Osmanlı’yı büyük yapan Vakıf sistemi ve son sayfalarda ise Osmanlı kimliği popüler kavramından bahsetmeye çalışacağım.

Osmanlı devleti ve medeniyeti çok girift.Mesela Eğitimden,sağlıktan bahsederken vakıf’tan bahsetmek durumundasınız.Bu sebepten bazen tekrarlar yapmak zorunda kaldım.Niyetim,tabiri caizse üzüm yemek asla bağcıyı dövmek değil.Yorumlarımdan dolayı kimseyle kavga falan etmek niyetinde değilim.Hatalarım elbette olmuştur,olacaktır.Şahsi kanaatim Osmanlı’yı bilmekten daha çok Osmanlı’yı tanımak gerektiği yönünde.


Benim gibi Osmanlı’yı tanımak isteyenlere katkım olması dileğiyle...


( Al-i Osman-büyük Osmanlı-giriş başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 17.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.