Yaralanmayan
anlayamaz yaralı yüreğimi. Damar damar kanayamayan anlayamaz hali pürmelalimi. Kalbi
gözyaşıyla yıkanmamış olan aşkın cenabeti olarak dolaşır durur bu âlemde.
Dolaşmasın. Kat’a konuşmasın.
Kaç
kesik yedik bu sevdada, haddi var hesabı yok. Kaç can kırığı yaşadık, hesap
tutmaz. Can kenarından olduk. Kırıldık boydan boya, yıkıldık tepeden tırnağa. Dikiş
tutmadık, iflah olmadık; sevmeye devam ettik. Sevilmediğimizi bile bile. Nasıl
da acırdı içimiz? Sırılsıklam terk
yaşamışız, dibine kadar yalnız kalmışız.
Ey
başkasına zevk, bize terk olan sevda! Bu dünyanın öksüzü mü saydın bizi? Yetimi
mi belledin? Halt ettin.
Çilesini
çektik de ne oldu bu sevdanın, kölesi
olduk da ne çıktı? Üryan geldik üryan gidiyoruz işte! Kalbimiz üşür şimdi. Örtü
olacak sevgili kim bilir hangi yüreğe serili? Hangi damara zerk ediliyor aşk
diye? Hangi bünyeye iyi geliyor?
Bu
dünyaya ait her şey senin olsa ne yazar? Bütün makam mevkilere tapun sayılsa
kaç para eder? Bir kalbe girememişsen ve orada ikamet edememişsen bu dünyada
sadece kiracısın demektir. Kalp makamına sahip olmayan sakın yargılamasın beni.
Kalbi olmayan…
Ve
ben hiçbir şey olmamış ve hiçbir kimse yokmuş gibi yaşamaya devam ediyorum. Hazan
vurmuş bir ağaç gibi yapraklarımı döküyorum, yangın yemiş bir orman gibi küle
dönüyorum, kurşun yağmuruna tutulmuş bir ceset gibi yaşıyorum lakin mecalim
kalmasa da gücüm tükense de aklım almasa da kalbim dayanmasa da iç muhasebemi yapıyor
ve mücadelemi sürdürüyorum.
Öldürmeyen
zehir yaşatır. Hayatın zehir yüklü oku kalbimizi on ikiden vuruyor. Her yanım
ağrıyor. Her yanım hüzünle dolu., Kıvamını bulmuş bir yalnızlığın kreması
gibiyim. Demini bulmuş bir hüznün kaçak tadıyım.
Sesime
ses, elime el olanı bulamıyorum. Yitirmişim gözlerimi onun gözlerinde, göremiyorum. Zayi eylemişim aklımı onun
aklında, divanelikten çıkamıyorum. Kim demeyin buna sebep? Kahramanının adı ne?
diye düşünmeyin. Kim bu denli sevilmiş diye lakırdı yapmayın. Olmayan aşka
yanmayın.
Ben
kül olmuşum, yanmadan bilemezsiniz. Taşa dönmüşüm, taş olmadan anlayamazsınız. Boğulmuşum,
boğulmadan hissedemezsiniz. Aşk deryasında balıklara yem olmuşum ve sürüklenmişim
sahiller boyunca. Ada’m olacak zatı muhterem nerede? Adam nerede?
Toplasın
gelsin bakalım cevr ü cefasını felek! Döner miyim sandınız bu yoldan? Usanır
mıyım zannettiniz? Ucuz mu sevdim bu kadar? Zannedin öyle!
Çeksin
kılıcını ayrılığın o halden anlamaz sevgili, çeksin pimini içimdeki kalp
bombasının, aklımdaki var olma dürtüsünü varsın silmeye çalışsın ben
istemedikten sonra kimse ve hiçbir şey bana onu unutturamaz. Onun varlığına
katmışım varlığımı sıyırabilirsen sıyır ben içindeki beni. Beyazın içinde
beyazı, siyahın içinde siyahı… Ahı… Günahı… Bağışlayabilirsen bağışla!
Rüzgâr
onun adını fısıldar, çiçek onun kokusunu taşır, güneş onun varlığını ayan
kılmak için doğar ve karanlık ona kem gözle bakanın gözlerine perde olmak için
çöker. Daha fazlasını ifade etmeye kudretim yok. Onun Kaf Dağı olan bendeki
yerine mukabil onda zerre miskal varsak kâfidir bize. Mutluluk sebebidir
bizlere bir selamı. Ömrümüze nimettir bir hoş kelamı.
Ey
dağları düz eden Ferhaaad! Ve çölü dümdüz eyleyen Mecnunnnn! Ve cayır cayır
yanan Keremmmm! Ve sen ey ateşi kızaran güle çeviren İbrahimmmm! Bendeki aşkı
görseniz Ferhatlığınızdan, Mecnunluğunuzdan ve Keremliğinizden utanırsınız. Bendeki
aşkı görseniz İbrahim olup yanmaktan dem vurursunuz. Efsanelikten düşersiniz,
kuru bir hikâye olursunuz ve zamanla unutulursunuz.
Hüzne
meyyal olmayan uzak dursun benden. Aşka duçar düşen ırak olsun.
Nisyan
ile malul bir kalpte isyan şık durmaz! Kalp dediğin ağrısını da acısını da
unutmaz ve o dinmez sancısıyla sevgilisinin bağrına hüznün bayrağını diker. Ve
selam durur.