Müslümanlığı Geçtim, Ne Kadar Türk Kalabildik?
MÜSLÜMANLIĞI GEÇTİM, NE KADAR TÜRK KALABİLDİK?
Matematik ve Mantık ilminde temel bir kural vardır: A=B
ise B=C İse otomatik olarak A=C dir.
Bu kuralı önce ‘’ Ne kadar Müslümanız?’’ Sorusuna uygulayalım
Müslüman olmanın temel şartlarından birisi namaz kılmak ise, Ülkemizdeki
insanların ( ben de dahil ) % 65 i sürekli olarak 5 vakit namaz kılmıyorsa
Ülkenin %99 unun Müslüman olması mümkün müdür? Yukarıdaki matematik ve mantık
kuralına göre değildir elbette. Hele de sürekli namaz kılanların en fazla %10 u
Kur’anda-Hud Suresi 112.Ayette işaret edildiği şekilde yani ‘’ Emrolunduğu gibi
dosdoğru’’ İnsanlar ise Türkiye’nin %99 unun Müslüman olduğunu söylemek
matematiğin de mantığın da içine etmekten başka bir anlam taşımaz öyle değil
mi?
‘’Ne kadar Müslüman kalabildik?’’ Sorusunun üzerinde daha fazla
durmayacağım.Peki ne kadar Türk kalabildik?
‘’Annemiz Kürtse babamız Ermenidir.’’ Demek suretiyle ne olduklarını açık açık
ifade eden ve bunun bilincinde olanları tabii ki bu yazının kapsamına dahil
etmeyeceğiz. Onlar açık açık Türk olmadıklarını söylüyorlar zaten. Asıl sorun
Kuzey Kıbrıs'daki konserini ‘’ Burada konser verirsem KKTC yi resmen tanımış
olacağım.İnsan haklarının ihlal edildiği bir yerde konser veremem’’ duygu ve endişesiyle iptal eden bir kadın sanatçının daha sonra Antalya’da verdiği konseri ayakta
seyredebilmek için 20.000, locadan seyredebilmek için 300.000 Tl para verip
sonra da ‘’ Ne Mutlu Türk’üm diyene‘’
Diyebilenlerdir.
Dördüncü kez dünya şampiyonu olan Türk Güreşçi Rıza Kayaalp’i karşılamak için neredeyse
hiç kimse İstanbul Hava Limanına gitmezken bir yabancı futbolcuyu karşılamak
için on binlerce insanın aynı hava limanını doldurması, bir futbol takımı on
biri de yabancı olan futbolcuları ile bir maç kazandığında Türklük adına bu
zaferden gurur duymaları ve mutlu olabilmeleridir sorun.
Peki nasıl bu duruma geldi bu ülke?
Atatürk’ün çok çok önem verdiğim bir sözü vardır. Öğretmen olmam sebebiyle bu
söz daha da önem arz eder benim için.
Atatürk der ki: ‘’ Eğitimdir ki bir milleti ya özgür,bağımsız, şanlı, yüksek
bir topluluk olarak yaşatır ya da esaret
ve sefalete terk eder.’’
Evet, eğitim...Cem Yılmaz’ın literatürümüze soktuğu ‘’Eğitim Şart’’ geyiği ile
dalgaya aldığımız eğitim...
İlk
kapitülasyonları verdiğimiz 1535 yılından itibaren Osmanlı topraklarında önce
Fransızlar bir iki okul açarak işe başlarlar. Kanuni’nin bir lütuf ve Avrupa
Hrıstiyan birliğini parçalamak amacıyla verdiği kapitülasyonlar kendisinden sora
gelen padişahlar tarafından da bir ata mirası kabul edilir ve zamanla başka
devletlere de bir sürü ayrıcalık verilir.
Hani meşhur bir hikaye vardır ‘’ Biz bu davayı sarı öküzü aslana verdiğimiz gün
kaybettik’’ Diye, aynen o hesap, Osmanlı
Devleti giderek zayıfladığı devirlerde artık ayrıcalık tanımadığı devlet
kalmamıştır neredeyse.Artık verilen
ayrıcalıklar bir lütuf değil zorunluluk olmuştur. İşte bu ayrıcalıklardan
faydalanan yabancı devletler, özellikle 19. Yüzyılda yani 1800 lü yıllarda
Osmanlı topraklarında yüzlerce okul kurarlar. Bir o kadar da Hrıstiyan
tarikat... Bunların büyük bir çoğunluğu devletten izin almayı bile gerekli
görmezler çünkü sarı öküzü kaptırmışızdır bir kere.
Durumun vahametini ancak II. Abdülhamit farkeder. Farketmesine farkeder ama
uluslararası yapılmış antlaşmalar vardır. Eli kolu bağlıdır. Kaldırıp atamaz bu
yabancı okulları. Onun yerine bir başka yola baş vurur:
II. Abdülhamit öncelikle ilköğretimi zorunlu hale getirir. Zira ülkede okur
yazar oranı yerlerde sürünmektedir.( Kemal Karpat’ın verdiği ‘’%55 okur
yazardı’’ rakamı aslında abartılı bir rakam değildir ama o rakamın içinde okur
yazarlık oranı çok yüksek olan gayrimüslimler de vardır. Müslüman-Türk
okur-yazar oranı tam anlamıyla felakettir. ) Daha sonra da ülkede okul sayını
arttırmaya çalışır ve onun döneminde Osmanlı topraklarında iptidai( ilkokul )
sayısı beş bine, rüştiye( Ortaokul) sayısı 350 artışla 600 e, sadece beş olan
idâdî ( lise ) sayısı 104 e, çıkartılır.
Peki buna karşılık Osmanlı Topraklarındaki yabancı okulların sayısı ne
kadardır?
1893 yılında Osmanlı Devletinde sadece Amerika’nın açtığı veya finanse ettiği
okul sayısı 186 dır. İşin ilginç yanı
mesela bugünkü Muş’un Bulanık ilçesinde üç( Bunlar sözde Ermeni
okullarıdır), Erzurum’un Hınıs ilçesinde 5( Bunlar sıbyan mektebi yani ana
okullarıdır ), Kahramanmaraş-Andırın’da 5 ( Protestan erkek mektebi ), Bitlis
ve Ahlat’ta toplam 9, Kudüs çevresinde 17 okul açmışlardır. Yani Osmanlı
Devleti’nin dört bir tarafına yayılmışlardır.
Aynı yıllarda ABD Misyonerlerinin açtığı 74 civarında daha okul vardır Osmanlı
Topraklarında. Robert Kolej’den tutun da Amasya- Merzifon Amerikan Kolejine
kadar...
1905 yılına geldiğimizde Osmanlı topraklarındaki Amerikan okullarının sayısı
465 dir.
Aynı yıllarda İngilizlerin Osmanlı topraklarında 23 ü bilinen misyoner
teşkilatı ( Gizli olanları bilmiyoruz tabii ki) yanında 114 okulu vardır
Antakya’dan İzmir’e, İstanbul’dan Suriye’ye hatta Aydın’dan Hakkari’ye, Van’a kadar...Cumhuriyet
döneminde bile ilk lisenin 1957 de açılabildiği Hakkari’de adamlar 1893-1903
yılları arasında kolej açmışlar iyi mi? Bu arada yine misyonerlerin açtıkları
okulları bu hesaba dahil etmiyoruz ki mesela sadece İzmir’de 9 İngiliz misyoner
okulu açmışlardır.
1913 yılı itibariyle Türk topraklarındaki Fransız okullarının sayısı 504 olup
sadece İstanbul’da bulunan Fransız okullarının ( Çoğu Lise ) sayısı 76 dır ve
çok ilginçtir ki bugün Türkiye’nin en dindar ve mutaassıp şehri olarak bilinen
Konya’da Fransızlar tam 16 tane okul açmışlardır.
Bu arada unutmadan söyleyelim: Bu tarihlerde 50 kadar Fransızlar tarafından
finanse edilen Hrıstiyan tarikat da
ülkede faaliyettedir ki tarih derslerinden St Jean şovalyeleri olarak
bildiğimiz Hospitalier’ler bunlardan sadece biridir ( Bu tarikat halen BM
toplantılarına gözlemci olarak katılabilmektedir.)
Almanların Osmanlı topraklarında açtıkları okul sayısı 32 olup onlar da 4
Hrıstiyan tarikatıyla Türk topraklarındaydılar.
Rusların Türk topraklarında 87 okulu vardı. Fener Rum Partikhanesi ve Ortodoks
Rum okulları Rusyanın arka bahçesi durumundaydı.
İtalyanların ülkemizdeki okul sayıları 16 idi. Ancak Fransız Himayesinden
İtalyan himayesine geçen okulları da vardı ki mesela St. Antoine Okulu,İtalyan
Erkek Lisesi, Beykoz İtalyan Okulu,Conventuel Beyoğlu Sainte Marie İtalyan
Okulu bunlardan sadece bir kaçıydı
Avusturya- Macaristan İmparatorluğunun Osmanlı topraklarındaki okul sayısı 46 sı
devlet, 4ü devlet destekli misyoner okulu olmak üzere 50 idi ve Avusturya’nın
okullarından 31 tanesi İşkodra ve İşkodra’ya bağlı kasaba ve köylerdeydi çünkü en büyük rakiplerinden biri olan
İtalya’nın okulları da İskodra’da yoğunluk arzediyordu.
Değişik zamanlarda kimi açılıp kimi kapansa da Osmanlı topraklarında yabancı
Devletlerin açtığı ya da arkasında durdukları okul sayısı 1000 den aşağı
değildi Devletin son zamanlarında ama sadece bu değildi sorun. Bu mikrop
yuvalarının dışında bugün bile modern ve çağdaş eğitim verildiğini
zannettiğimiz Siyonist Yahudiler ve Sabetayistler tarafından açılmış bir sürü
okul vardı ve hâla varlıklarını sürdüren bir sürü okulları var.
Bütün bu okulları masum, kendisini eğitim ve öğretime adamış kurumlar olarak görmek
elbette ki mümkün değil. Hele hele de mesela İngilizler, Kudüs’te toplamda 288
Protestan nüfus yaşarken o toprakta 388 öğrenci kapasiteli altı tane Protestan
okulu açmışsa en azından birazcık da olsa ‘’ Ulan bu ne iş’’ Diye düşünmek
gerekir değil mi?
3 Mart 1924 de Çıkartılan Tevhid-i Tedrisat ( Eğitim-Öğretimin Birleştirilmesi
) Kanunundan sonra Mustafa Kemal Atatürk bu yabancı okullara ‘’ Bundan böyle
Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına ve eğitim müfredatına uygun eğitim verecek,
aksi halde bu ülkeden s.tir olup gideceksiniz’’ Dediğinde o okulların çoğu
zaten bugünkü Türkiye sınırları dışında kaldığı için yoklardı. Türkiye
sınırları içinde kalanların bir kısmı ‘’ Biz böyle bir şeyi kabul edemeyiz.’’
Deyip defolup gittiler. Bir kısmı hâlen ülkemizdeler ve sözde T.C. Tarafından
denetleniyorlar. Ben buna da çok gülerim biliyor musunuz? Çünkü bir öğretmen
sınıfa girdikten sonra öğrencilere ne anlatacağı tamamen kendisi ve vicdanına
kalmış bir durumdur. İki saatlik bir denetimle o okulda nasıl bir eğitim
verildiğini asla anlayamazsınız.
İşte bu okullardan sadece biri çekip gitmedi ama kalıp öğrenime devam da
edemedi. 1453 de başlayan zulmün (!) sona ermesini, yaklaşık iki yüz sene süren
bir süreçte yetiştirdikleri talebelerinin torunlarının kendileri hesabına her
şeyi daha güzel ve iyi yapacakları günleri bekliyorlar tekrar o okulu açmak
için.
Şimdi bu okullara bir de çok yakın tarihimizdeki Fetö dersane ve okullarını ekleyin.
Adını telaffuzda bile zorlandığımız yeni özel yabancı okulları ekleyin.
Ülkede bunca Hrıstiyan ve Yahudiler tarafından kurulmuş yabancı okul ve
misyoner teşkilatı cirit atarken hâlâ Türk Milletinin Araplaştırılmaya
çalışıldığı, Arap emperyalizminin kölesi olduğu iddialarını da ekleyin...
Bu okullardan sadece biri olan Amasya(Merzifon ) Amerikan Koleji 1890 yılında
başlayıp tehcire (1915)kadar devam eden pek çok Ermeni ayaklanmalarının beyin üssü
olmuşken bir başkası bakın kuruluş amacını nasıl açıklıyor:
Evet, bunlardan Robert Kolej’in kuruluş amacı, kurucusu C. Hamlin tarafından
şöyle açıklanır: ‘’ Müslümanlar ( Türkleri kastediyor aslında) İstanbul’a
nereden girdiyse Hrıstiyanlığın da aynı yerden İstanbul’a girmesini sağlamak
için açtık bu okulları.’’ ( Okulu Rumeli Hisarı’nın üst taraflarında kurmalarının sebebi
budur.)
Evet bunların hepsini ekleyin...
Şimdi sorumu sorarak noktalayayım.
BU OKULLARDAN SADECE BİRİ OLAN
YUKARIDA AMACINDAN BAHSETTİĞİM OKULDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN İKİ BAŞBAKANI,
BİR NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLLÜ YAZARI, SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN MAHKUMİYETİNİ
TÜRKİYE'NİN AYIBI OLARAK GÖREN ESKİ BİR MİLLET VEKİLİ, TÜRKİYE'NİN EN ZENGİN,
PARAYI, DOLAYISIYLA DA GÜCÜ ELİNDE TUTAN PATRONLARI YETİŞMİŞSE BU ÜLKEDE
YAŞAYAN VATANDAŞLARIN YÜZDE KAÇI TÜRK OLARAK KALMAYI BAŞARABİLMİŞTİR?
RESİM: Siyah beyaz fotoğraf Robert Kolej’in 1920 Yılındaki durumu, renkli resim
ise bugünkü hali.
(
Müslümanlığı Geçtim, Ne Kadar Türk Kalabildik? başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
23.09.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.