Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 23.09.2019
Okunma Sayısı : 1217
Yorum Sayısı : 3

MÜSLÜMANLIĞI GEÇTİM, NE KADAR TÜRK KALABİLDİK?

Matematik ve Mantık ilminde temel bir kural vardır:  A=B  ise  B=C  İse otomatik olarak A=C dir.

Bu kuralı önce ‘’ Ne kadar Müslümanız?’’ Sorusuna uygulayalım

Müslüman olmanın temel şartlarından birisi namaz kılmak ise, Ülkemizdeki insanların ( ben de dahil ) % 65 i sürekli olarak 5 vakit namaz kılmıyorsa Ülkenin %99 unun Müslüman olması mümkün müdür? Yukarıdaki matematik ve mantık kuralına göre değildir elbette. Hele de sürekli namaz kılanların en fazla %10 u Kur’anda-Hud Suresi 112.Ayette işaret edildiği şekilde yani ‘’ Emrolunduğu gibi dosdoğru’’ İnsanlar ise Türkiye’nin %99 unun Müslüman olduğunu söylemek matematiğin de mantığın da içine etmekten başka bir anlam taşımaz öyle değil mi?

‘’Ne kadar Müslüman kalabildik?’’ Sorusunun üzerinde daha fazla durmayacağım.Peki ne kadar Türk kalabildik?

 ‘’Annemiz Kürtse babamız Ermenidir.’’ Demek suretiyle ne olduklarını açık açık ifade eden ve bunun bilincinde olanları tabii ki bu yazının kapsamına dahil etmeyeceğiz. Onlar açık açık Türk olmadıklarını söylüyorlar zaten. Asıl sorun Kuzey Kıbrıs'daki konserini ‘’ Burada konser verirsem KKTC yi resmen tanımış olacağım.İnsan haklarının ihlal edildiği bir yerde konser veremem’’ duygu ve endişesiyle iptal eden bir kadın sanatçının daha sonra Antalya’da verdiği konseri ayakta seyredebilmek için 20.000, locadan seyredebilmek için 300.000 Tl para verip sonra da ‘’ Ne Mutlu Türk’üm diyene‘’ Diyebilenlerdir.

Dördüncü kez dünya şampiyonu olan Türk Güreşçi Rıza Kayaalp’i karşılamak için neredeyse hiç kimse İstanbul Hava Limanına gitmezken bir yabancı futbolcuyu karşılamak için on binlerce insanın aynı hava limanını doldurması, bir futbol takımı on biri de yabancı olan futbolcuları ile bir maç kazandığında Türklük adına bu zaferden gurur duymaları ve mutlu olabilmeleridir sorun.

Peki nasıl bu duruma geldi bu ülke?

Atatürk’ün çok çok önem verdiğim bir sözü vardır. Öğretmen olmam sebebiyle bu söz daha da önem arz eder benim için.

Atatürk der ki: ‘’ Eğitimdir ki bir milleti ya özgür,bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk olarak yaşatır  ya da esaret ve sefalete terk eder.’’

Evet, eğitim...Cem Yılmaz’ın literatürümüze soktuğu ‘’Eğitim Şart’’ geyiği ile dalgaya aldığımız eğitim...

İlk kapitülasyonları verdiğimiz 1535 yılından itibaren Osmanlı topraklarında önce Fransızlar bir iki okul açarak işe başlarlar. Kanuni’nin bir lütuf ve Avrupa Hrıstiyan birliğini parçalamak amacıyla verdiği kapitülasyonlar kendisinden sora gelen padişahlar tarafından da bir ata mirası kabul edilir ve zamanla başka devletlere de bir sürü ayrıcalık verilir.

Hani meşhur bir hikaye vardır ‘’ Biz bu davayı sarı öküzü aslana verdiğimiz gün kaybettik’’ Diye, aynen  o hesap, Osmanlı Devleti giderek zayıfladığı devirlerde artık ayrıcalık tanımadığı devlet kalmamıştır  neredeyse.Artık verilen ayrıcalıklar bir lütuf değil zorunluluk olmuştur. İşte bu ayrıcalıklardan faydalanan yabancı devletler, özellikle 19. Yüzyılda yani 1800 lü yıllarda Osmanlı topraklarında yüzlerce okul kurarlar. Bir o kadar da Hrıstiyan tarikat... Bunların büyük bir çoğunluğu devletten izin almayı bile gerekli görmezler çünkü sarı öküzü kaptırmışızdır bir kere.

Durumun vahametini ancak II. Abdülhamit farkeder. Farketmesine farkeder ama uluslararası yapılmış antlaşmalar vardır. Eli kolu bağlıdır. Kaldırıp atamaz bu yabancı okulları. Onun yerine bir başka yola baş vurur:


II. Abdülhamit öncelikle ilköğretimi zorunlu hale getirir. Zira ülkede okur yazar oranı yerlerde sürünmektedir.( Kemal Karpat’ın verdiği ‘’%55 okur yazardı’’ rakamı aslında abartılı bir rakam değildir ama o rakamın içinde okur yazarlık oranı çok yüksek olan gayrimüslimler de vardır. Müslüman-Türk okur-yazar oranı tam anlamıyla felakettir. ) Daha sonra da ülkede okul sayını arttırmaya çalışır ve onun döneminde Osmanlı topraklarında iptidai( ilkokul ) sayısı beş bine, rüştiye( Ortaokul) sayısı 350 artışla 600 e, sadece beş olan idâdî ( lise ) sayısı 104 e, çıkartılır.

Peki buna karşılık Osmanlı Topraklarındaki yabancı okulların sayısı ne kadardır?

1893 yılında Osmanlı Devletinde sadece Amerika’nın açtığı veya finanse ettiği okul sayısı 186 dır. İşin ilginç yanı  mesela bugünkü Muş’un Bulanık ilçesinde üç( Bunlar sözde Ermeni okullarıdır), Erzurum’un Hınıs ilçesinde 5( Bunlar sıbyan mektebi yani ana okullarıdır ), Kahramanmaraş-Andırın’da 5 ( Protestan erkek mektebi ), Bitlis ve Ahlat’ta toplam 9, Kudüs çevresinde 17 okul açmışlardır. Yani Osmanlı Devleti’nin dört bir tarafına yayılmışlardır.

Aynı yıllarda ABD Misyonerlerinin açtığı 74 civarında daha okul vardır Osmanlı Topraklarında. Robert Kolej’den tutun da Amasya- Merzifon Amerikan Kolejine kadar...

1905 yılına geldiğimizde Osmanlı topraklarındaki Amerikan okullarının sayısı 465 dir.

Aynı yıllarda İngilizlerin Osmanlı topraklarında 23 ü bilinen misyoner teşkilatı ( Gizli olanları bilmiyoruz tabii ki) yanında 114 okulu vardır Antakya’dan İzmir’e, İstanbul’dan Suriye’ye hatta Aydın’dan  Hakkari’ye, Van’a kadar...Cumhuriyet döneminde bile ilk lisenin 1957 de açılabildiği Hakkari’de adamlar 1893-1903 yılları arasında kolej açmışlar iyi mi? Bu arada yine misyonerlerin açtıkları okulları bu hesaba dahil etmiyoruz ki mesela sadece İzmir’de 9 İngiliz misyoner okulu açmışlardır.

1913 yılı itibariyle Türk topraklarındaki Fransız okullarının sayısı 504 olup sadece İstanbul’da bulunan Fransız okullarının ( Çoğu Lise ) sayısı 76 dır ve çok ilginçtir ki bugün Türkiye’nin en dindar ve mutaassıp şehri olarak bilinen Konya’da Fransızlar tam 16 tane okul açmışlardır. 

Bu arada unutmadan söyleyelim: Bu tarihlerde 50 kadar Fransızlar tarafından finanse edilen  Hrıstiyan tarikat da ülkede faaliyettedir ki tarih derslerinden St Jean şovalyeleri olarak bildiğimiz Hospitalier’ler bunlardan sadece biridir ( Bu tarikat halen BM toplantılarına gözlemci olarak katılabilmektedir.)

Almanların Osmanlı topraklarında açtıkları okul sayısı 32 olup onlar da 4 Hrıstiyan tarikatıyla Türk topraklarındaydılar.

Rusların Türk topraklarında 87 okulu vardı. Fener Rum Partikhanesi ve Ortodoks Rum okulları Rusyanın arka bahçesi durumundaydı.

İtalyanların ülkemizdeki okul sayıları 16 idi. Ancak Fransız Himayesinden İtalyan himayesine geçen okulları da vardı ki mesela St. Antoine Okulu,İtalyan Erkek Lisesi, Beykoz İtalyan Okulu,Conventuel Beyoğlu Sainte Marie İtalyan Okulu bunlardan sadece bir kaçıydı

Avusturya- Macaristan İmparatorluğunun Osmanlı topraklarındaki okul sayısı 46 sı devlet, 4ü devlet destekli misyoner okulu olmak üzere 50 idi ve Avusturya’nın okullarından 31 tanesi İşkodra ve İşkodra’ya bağlı kasaba ve köylerdeydi  çünkü en büyük rakiplerinden biri olan İtalya’nın okulları da İskodra’da yoğunluk arzediyordu.

Değişik zamanlarda kimi açılıp kimi kapansa da Osmanlı topraklarında yabancı Devletlerin açtığı ya da arkasında durdukları okul sayısı 1000 den aşağı değildi Devletin son zamanlarında ama sadece bu değildi sorun. Bu mikrop yuvalarının dışında bugün bile modern ve çağdaş eğitim verildiğini zannettiğimiz Siyonist Yahudiler ve Sabetayistler tarafından açılmış bir sürü okul vardı ve hâla varlıklarını sürdüren bir sürü okulları var.

Bütün bu okulları masum, kendisini eğitim ve öğretime adamış kurumlar olarak görmek elbette ki mümkün değil. Hele hele de mesela İngilizler, Kudüs’te toplamda 288 Protestan nüfus yaşarken o toprakta 388 öğrenci kapasiteli altı tane Protestan okulu açmışsa en azından birazcık da olsa ‘’ Ulan bu ne iş’’ Diye düşünmek gerekir değil mi?

3 Mart 1924 de Çıkartılan Tevhid-i Tedrisat ( Eğitim-Öğretimin Birleştirilmesi ) Kanunundan sonra Mustafa Kemal Atatürk bu yabancı okullara ‘’ Bundan böyle Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına ve eğitim müfredatına uygun eğitim verecek, aksi halde bu ülkeden s.tir olup gideceksiniz’’ Dediğinde o okulların çoğu zaten bugünkü Türkiye sınırları dışında kaldığı için yoklardı. Türkiye sınırları içinde kalanların bir kısmı ‘’ Biz böyle bir şeyi kabul edemeyiz.’’ Deyip defolup gittiler. Bir kısmı hâlen ülkemizdeler ve sözde T.C. Tarafından denetleniyorlar. Ben buna da çok gülerim biliyor musunuz? Çünkü bir öğretmen sınıfa girdikten sonra öğrencilere ne anlatacağı tamamen kendisi ve vicdanına kalmış bir durumdur. İki saatlik bir denetimle o okulda nasıl bir eğitim verildiğini asla anlayamazsınız.

İşte bu okullardan sadece biri çekip gitmedi ama kalıp öğrenime devam da edemedi. 1453 de başlayan zulmün (!) sona ermesini, yaklaşık iki yüz sene süren bir süreçte yetiştirdikleri talebelerinin torunlarının kendileri hesabına her şeyi daha güzel ve iyi yapacakları günleri bekliyorlar tekrar o okulu açmak için. 

Şimdi bu okullara bir de çok yakın tarihimizdeki Fetö dersane ve okullarını ekleyin.

Adını telaffuzda bile zorlandığımız yeni özel yabancı okulları ekleyin.

Ülkede bunca Hrıstiyan ve Yahudiler tarafından kurulmuş yabancı okul ve misyoner teşkilatı cirit atarken hâlâ Türk Milletinin Araplaştırılmaya çalışıldığı, Arap emperyalizminin kölesi olduğu iddialarını da ekleyin...

Bu okullardan sadece biri olan Amasya(Merzifon ) Amerikan Koleji 1890 yılında başlayıp tehcire (1915)kadar devam eden pek çok Ermeni ayaklanmalarının beyin üssü olmuşken bir başkası bakın kuruluş amacını nasıl açıklıyor:

Evet, bunlardan Robert Kolej’in kuruluş amacı, kurucusu C. Hamlin tarafından şöyle açıklanır: ‘’ Müslümanlar ( Türkleri kastediyor aslında) İstanbul’a nereden girdiyse Hrıstiyanlığın da aynı yerden İstanbul’a girmesini sağlamak için açtık bu okulları.’’ ( Okulu Rumeli Hisarı’nın üst taraflarında kurmalarının sebebi budur.)

Evet bunların hepsini ekleyin...

Şimdi sorumu sorarak noktalayayım.

BU OKULLARDAN SADECE BİRİ OLAN YUKARIDA AMACINDAN BAHSETTİĞİM OKULDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN İKİ BAŞBAKANI, BİR NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLLÜ YAZARI, SELAHATTİN DEMİRTAŞ'IN MAHKUMİYETİNİ TÜRKİYE'NİN AYIBI OLARAK GÖREN ESKİ BİR MİLLET VEKİLİ, TÜRKİYE'NİN EN ZENGİN, PARAYI, DOLAYISIYLA DA GÜCÜ ELİNDE TUTAN PATRONLARI YETİŞMİŞSE BU ÜLKEDE YAŞAYAN VATANDAŞLARIN YÜZDE KAÇI TÜRK OLARAK KALMAYI BAŞARABİLMİŞTİR?

RESİM: Siyah beyaz fotoğraf Robert Kolej’in 1920 Yılındaki durumu, renkli resim ise bugünkü hali. 
( Müslümanlığı Geçtim, Ne Kadar Türk Kalabildik? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 23.09.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.